İngiltere
futbolunun önemli golcü isimlerinden biri olan Gary Lineker şöyle bir laf
etmişti, yanılmıyorsam; “Futbol basit bir oyundur. 22 kişi, 90 dakika bir topu
kovalar, top bir o kaleye gider, bir bu kaleye gider ama sonunda hep Almanlar
kazanır”. Bilindiği üzere Lineker futbol kariyeri boyunca hiç sarı ya da
kırmızı kart görmeyerek futbol tarihine en centilmen futbolculardan biri olarak
geçmiştir. Kelamının açık ve gizli manaları üstüne sırf bu sebeple bile
fokuslanmak manalıdır, bence…
Gerçi
sonradan İngiltere Kadın Milli Takımı kazanınca da bu sözü değiştirir; İngiliz
eski milli futbolcu Gary Lineker bu sefer hafızalarımıza kazınan meşhur sözünü,
2022 Avrupa Şampiyonu olan İngiltere Kadın Futbol Takımı için güncelleyerek
Twitter hesabından “Futbol basit bir oyundur. 22 kadın, 90 dakika top koşturur
ve en sonunda İngiltere gerçekten kazanır. Tebrikler” şeklinde tekrarlar.
1977
yılı seçimlerinde hangi gazete de olduğunu şimdilerde hatırlayamadığım bir
karikatür yayınlanmış idi. Tek kelime ile sistemi ve muhataplarını anlatması
açısından muhteşem bir şey olup; seçim sonuçları TV’de açıklanır iken diğer
odada gazete okuyan eşine “bey haydi gel seçim sonuçları açıklanmaya başladı”
diye seslenen hanımefendiye “aman, nasıl olsa bizim parti kazanır” diye cevap
veren bir Türkiye oligarkını karikatürize ediyordu. Ne müthiş bir övendire…
Çeşme
kahvehanelerinde özellikle de kış aylarında “maça kızı”, “pişti” başta olmak
üzere çok çeşitli kâğıt oyunları oynanırdı, gençliğimdeki tanıklığımda… “İspenç
Mehmet” adlı bir büyüğümüz bu oyunların birçoğunda yer almaktan, her daim
oyuncu olarak kare kurmaya nazır vaziyette bulunmaktan vazifeli birisidir. Diğer
gruplardaki davranışlarının da benzeri bir davranış gösterirdi de esasen birlikte
oynadığımız maça kızı oyunlarında, her oyun bitişinde deste önüne itelenir,
kâğıt dağıtması istenirdi, itirazsız o da bunu yapardı. O kadar ki insanların
bir kısmı bu tarzın “ispenç Mehmet” tarzı olduğunu bilir kendilerine benzer
muamele yapılınca da bırakın ispenç muamelesini diyerek itiraz ederlerdi.
Bir
de özellikle askerde sık duyulan bir tekerleme vardır, “alavere dalavere, ….
Mehmet nöbete” diye… Nöbetçi her daim bellidir, ama seve seve ama söve söve ama
döve döve…
Evet,
sonuçta hep aynı abi nöbete gidecek, hep aynı abi kâğıdı dağıtacak, hep aynı
abiler seçimleri kazanacak filhakika netice hiç değişmeyecek… Değişse de
Almanya yerine İngiltere kazanacak… Aynı masada makûs kaderimiz haline gelmiş
gelişmelere de biz seyirci kalacağız, itiraz etmeyeceğiz… Sonra hangi sebeple,
hangi münasebetle bu böyle oldu diyeceğiz, hani “Firavuna sormuşlar; nasıl
firavun oldun diye, kimse itiraz etmedi ki” demiş ya… Biz İspenç Mehmet
olduktan sonra… Oyunda sürekli bize kâğıt kardırırlar, dağıttırırlar… Esasen
sebep de, münasebet de pırıl pırıl da…
Esasen
oyunun kazananlarının kim olduklarını ve kim olacaklarını gözümüzün içine
bakarak, adeta “kör kör parmağım kör gözüne” ahvali infazı kabilinden ulu Türk
büyüğü Eczacıbaşı’nın mahdumu teşrih eylemişti alenen… Ne demiş idi, “biz
sermayedarlar rejimin ne olduğuna bakmayız, kazandığımız paraya bakarız”… Biat
öncellenmiş, itiraz ötelenmiş, istintâk fesh edilmiş, hizaya gelmek hüsnü kabul
olmuş ise, tüm kelam lüzumsuzdur, sokak deyimi ile fazla traş cildi bozar.
Şimdi
dedim ya, değişmezlerin değişimi ancak Almanya yerine İngiltere olur, o kadar… Yoksa
bu arada gider geliriz, duraksamaksızın… Esasen bu kelam sokakta “değişimin değişmez
kuralları” diye geçerken hayatın dayattığı hali ile “değişmezlerin değişim
kuralları” hiç değişmiyor. Kaybedenler kümesi, kazananlar kümesi mütemadiyen
birbirine teğet geçerek billurlaşıyor. Peki, bu tespitin bir faydası var mı
pratik hayatımıza, yorum tatmini dışında… Ne yazık ki yok… Bu kaideler sadece
bizim yurdumuzda mı zuhur ediyor, zinhar. Beynelmilel düzeyde de “aynen
zıvaynen” vallahi… Çeşmeli Feylesof’un kelamı ile “nereye dönersen dön, arkan
arkandadır”…
Evet
ve nihayetinde, kendini değiştirme, çevreni değiştirme, bulunduğun alanı
değiştirme, fikrini değiştirme, aslını değiştirme, işini değiştirme, eşini
değiştirme, gücünü değiştirme, ülkeyi değiştirme, kimliği değiştirme, inancı
değiştirme, temel ihtiyaçları değiştirme, duyguları değiştirme, ilişkileri
değiştirme, değerleri değiştirme, ölümü değiştirme, vs vs mevzularında başta
necip milletimiz olmak üzere tüm dünya milletleri istikrarlı bir şekilde, bol
miktarda konuşulsa dahi, eleştirilse dahi konservatif bir davranış
içindedirler. Paradigma iflas etti lakin ilamı ertelendi… “Neo klasik futbol düşüncesinden
epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks futbol yaklaşımı günümüzde giderek
ön plana fazlaca çıkan davranışsal futbol ve nöro hayali futbol daha fazla önem
kazanmaktadır” dedi ya Morrrinyo…
Şimdi
bizim buralardan bir kıssa ile sona gelelim. Bizim Hüdaverdi abimiz var, Çeşme
Seyahatin eski ve efsane şoförlerinden, fazla oyalanarak, sallanarak girilen
Ilıca ve Alaçatı seferleri üstüne İzmir’e geç kalınacağı sanısına kapılan
birkaç yolcunun “artık biraz acele etmesi” talebi üzerine dediği “ayağım gazda
telafi ederim” lafı bana göre bu yüzyılın önemli laflarından biridir, gaz alma
adına… Bakıyorsun, siyaseti, futbolu, ekonomiyi yöneten muhteremlere, neredeyse
hepsi ittifakla benzer lafları ederler, “iş kazası oldu, telafi edeceğiz”.
Peki, telafi edilen bir şeyler oluyor mu? Mesela, Fenerbahçe şampiyon
olabiliyor mu? Kaç yıldan beri “o sene bu sene işte” demelerine rağmen… Epistemolojik
ve heteredoks futbol kopuşunun üstadı takımın başına getirilmesine rağmen… Peki,
yönetim değişiyor mu? Gitme sana muhtacızın muhteşem korosu iş başında…
Savruk
bir yazı gibi görünse de ihtiyaç sahiplerine nasip olacak hisseler çoktur…
Tecrübelerden, herkese, şu mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine, hisse nasip
eylesin…
Her
şeye rağmen son söz Neyzen Tevfik’ten gelsin; “Osmanlıda sormadan asıyorlardı,
cumhuriyetten sonra sorarak asıyorlar”… Bu da az bir şey değil hani…