Cuma, Aralık 15, 2023

MİLLET HASTANESİNDEN DEVLET HASTANESİNE

Sağlık; bir tarafı ile beynelmilel diğer tarafı ile de yerel düzlemde kişisel ve toplumsal açıdan en önemli alan olup, bünyesinde hemen hemen her sektörün bir şekilde rol aldığı bir alandır. Günün değişen ve gelişen şartlarına bağlı sürekli bir değişim ve dönüşüm ihtiyacının varlığından söz etmek mümkün ve gereklidir. Gerek kişi ve toplumsal beklentilerin yükselmesi gerekse de değişen teknoloji ile bilimsel gelişmelere bağlı değişimler kaçınılmaz olup her daim müspet ve vatandaş lehine bir değişim söz konusu olmalıdır. Bu manada yönetim, teşkilat, hizmet sunumu ve organizasyonu, finansman ve ekonomik zorlukların aşılması, insan ve mekân kaynaklarının ve teknolojik imkânların kalite ve kantite açısından yeterliliğinin temin ve tedariki, sürekliliğinin tedariki ve bu uğurda vatandaş lehine mevzuat ve politika üretme ve oluşturma konusunun ne kadar mühim olduğunu yazmaya gerek yoktur sanırım. Yani özetle müspet gelişim ve değişime evet lakin hak gaspı içeren her türlü değişime hayır demenin gerekliliği aşikâr ve kaçınılmazdır. 

Sağlık sektörünün en önemli mekânı hastanelerin “Millet Hastanesi” diye adlandırılıyor olmasını ilk kez çocukluğumda Çeşme’de şimdilerde mahalle olan Alaçatı Nahiyesindeki hastanenin kapısındaki yazan tabeladan hatırlıyorum. Şimdilerde Aile Hekimliği olarak kullanılan o zaman ki hastane Çeşmedeki Hastanenin tahsis nedeniyle başka kuruma geçmesi üzerine faal duruma geçmiş idi hatırladığım kadarı ile… Gerçi okumalarımdan anladığım mezkûr hastanelerin tanımlamalarında ciddi manada bir çeşitlilik söz konusu olmuş her daim… Memleket Hastanesi, Millet Hastanesi, Devlet Hastanesi vb. gibi ana adlandırmalar dışında her gelen kendi mizaç ve meşrebine münasip tayin ile bazen de Avrupa Birliği sözde müktesebatına uyumluluk adına yapılan organizasyon değişikliklerine bağlı adlandırmalar söz konusudur ve genelde de bu değişiklikleri anlamak adına yetişmek kolay olmuyor…

Hani söylenildiği gibi bu diyarlar “milleti ecnebiye” tarafından hep parselasyona uğradığından adeta Anadolu’nun ve dahi Ortadoğu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde bile pıtrak gibi okullar ve hastaneler açıp adlarına “Milleti Fransiye”, “Milleti Ermeniye” ya da “Milleti Museviye” benzeri adlarla donatılan hastanelere mukabil Osmanlıda “Gureba Hastaneleri” adı ile hastaneler açmıştır… Hastanelere Cumhuriyet ile birlikte “Memleket Hastanesi” adı verilmek suretiyle birlik ve dahi kapsayıcılık hedeflenmiş gibi görülür iken, bilahare de “hâkimiyet milletindir” umdesi mucibince bir hayat tutturulunca da “Millet Hastanesi” öne çıkmış görünmekte, “kadir ve kerim devlet” ihtiyacının öne çıkmasına binaen ise “Devlet Hastanesine” evrilmiştir tanımlamalar… Benim şahsi değerlendirmem bu işlerin basit tercihler olmanın ötesinde olduğuna yönelik olup gerçekler ise “siretin surete aksidir”, esas mevzu da budur… Evet, ziyadesiyle basit gibi görünen bu adlandırmalar bile devletin ve direksiyondaki muktedirlerin alttan aldıkları onay ile alttakilere bakış mucibince tanzim edilecek münasebetlerin rengini, tonunu ve şiddetini tayin etmektedir bence… Yoksa nasıl gelinebilirdi tanımlamalarda “malulden” “müşteriye”… Müşteri tarifine “trene bakar gibi bakanların” tren karşısındaki canlı olma muamelesi göreceği kaçınılmazdır, demiş feylesof…

Bir de “sosyal güvenceniz var mı” diye sorulmaz mı, insanın aklını kaçırası geliyor… Ne demek sosyal güvencen var mı? Yoksa ne yapacaksınız varsa ne yapacaksınız, değil mi? Ya da sosyal güvencesinin olmaması o bireyin kusuru imiş gibi görülmesi de ayrıca bir insanlık dramı ve ayıbıdır… Çalıştığı yerde sigortasız çalışıyor ise, sigortasız çalışmanın adeta teşvik edildiği günlerden geçiliyorsa, çalışanın sigorta istemez o bedelin yarısını bana verin teklifinde bulunması dahi bireyin kusuru ya da suçu olmamalı, olamaz da… Yahu bu neden konuşulur ki bir toplumda… Aaaaa işte şimdi geliyoruz zurnanın zırt dediği yere,  yine yavaş yavaş “ilaç katkı payı” ile başlayan “tedavi katkısı” ile süren sürecin asli unsuru olmamızın mucizesine ve daha da önemlisi önce küçükten başlayan muafiyetler giderek artar nihayetinde de bazı ilaçlar, bazı tedavi gereçleri toptan karşılanmaz hale gelir ve biz de bunun her seçim döneminde her önüne geleni onaylayan noteri olursak, topyekûn keteni de helvayı da hak ederiz. Özel sağlık ve emeklilik sigortaları özendirilir ve desteklenir hale gelirse ve biz de buna alkış tutarsak, daha nasıl bir ilave bela gelir diye beklemenin bir manası da olmaz… Bunların hepsi toplanan ya da toplanması gereken vergilerden karşılanır iken alkış çalınırsa kış aylarındaki ağustos böceği durumuna düşmenin kaçınılmaz olduğu aşikârdır. Bir bakın bakalım özellikle Kuzey Avrupalı ülkelerine, devr-i komünizm’de işsizlik sigortası, sağlık sigortası, çalışan hakları ne idi komünizmin terk edilmesi akabinde durumlar ne, adeta sosyal devletten koşarak kaçıldı… Bütçeden sağlığa ayrılan pay her geçen yıl azaltıldı... Peki, cahil olmadığını ileri süren bu toplumların kılı kıpırdadı mı? Zinhar…  

Bu memleketin sağlık ve sıhhat işlerine verilen öneme ithafen Ankara’da “Sıhhiye Meydanı” bile vardır, dönem itibariyle yeni inşa edilen Sağlık Bakanlığı Binası önünde ihdas edilen meydan halen aynı adla anılır. Şimdi artık mezkûr binanın Sağlık Bakanlığı tarafından terk edilip Ankara Valiliğine tahsis edildiğini üzülerek öğrendim, bilindiği üzere ben binalarda, sokaklarda, meydanlarda isim, fonksiyon değişimlerine hele hele de günümüz şartlarına uymuyor gibi eften püften gerekçeler öne sürerek yapılacak değişikliklere karşıyım. Bilindiği üzere görece uzun yıllar hizmet vermiş bir binanın hele hele de etrafı da kendisine uygun hizmetlere tahsis ve ihdas binalar ile donatılmış ise şehrin karakter yapıları ya da binaları olduğunu iddia ederim ve korunması hem de ne pahasına olursa olsun korunması gerektiğine inanırım.

Bana göre hastanelerin özel sektöre devri de tam bir rezalettir sağlık politikalarının sekteye uğratılması açısından… Doktorların özel muayenehane açmaları ciddi ve fahiş bir saçmalıktır, öğretim üyelerine muayene için ilave bedel ödenmesi de önüne geçilememiş bir çürümedir. Doktorlar ve doktorluk da bu manada ciddi erozyona uğramış durumdadır… TV’lerde boy devirir iken maşallah “bıçak parası da neymiş” hayretliği içinde konuşulur, vatandaşa hizmet önemlidir para değil fikri öne çıkarılır da lafzi olarak, peki biz neremizden uyduruyoruz bu yaşadıklarımızı hiç değinilmeden geçilir… Evet, maalesef önce “ekmekler bozuldu” sonra hem doktorlar hem de hastaneler… Öyle 3 ya da 4 doktorun namusu ile çalışıyor olması ile sistem ayakta da duramıyor maalesef… Rezalet o boyuttadır ki, ameliyat yapacağım diye eşek yükü ile para alan hocalar ameliyat sonrası hastayı görmek bile istemiyor, utanmasalar kapıdaki güvenlik görevlisi marifeti ile ameliyat sonrası takip ve tedaviyi yürütecekler… Sağlık ve sıhhatin objektif ve ahlaki ölçüsü bozulur ise maalesef sübjektif ve gayri ahlaki ölçüler öne çıkar ve ne yazık ki mazruf yerine zarf öne geçer, sonrasını da söylemeye hacet yoktur sanırım… Burada doktoru ve yasa koyucuyu tek başına suçlamak yeterli değil bence topyekün sistem ve düzen meselesi daha da önemlisi ahlakı yüksek toplum yaratabilmek meselesidir… Tıp bilindiği üzere dünyada 2 başlı yılan ile sembolize edilen bir meslektir artık biz de kötülüğün, sinsiliğin sembolü diyerek “yılan gibi” mi diyeceğiz yoksa “su içene yılan bile dokunmaz” diyerek tıbbın sembolü üzerinden yılana güzelleme mi yapacağız bilemem… Lakin durum da ziyadesi ile karışık…

Bu vesile ile de bir başka kabul görmüş fikrin takipçisi olarak bir kez de ben tekrarlamak istiyorum. “önleyici tıp”… Paradan, bütçeden arındırılmış tıp, ihtiyaçları karşılanmış personel, yeterli teknik donanım ile tesis ve teçhiz hastaneler… Genel politik tercihler gibi ya da mütenasiben sosyal, kültürel ve idari değişikliklerin dayatması neticesinde sağlık politikaları da her geçen gün tüm dünyada olduğu üzere bizde de muktedirlerin lehine tekemmül etmiş ve dahi etmektedir. Esasen tüm dünyada da, bizde de önce biz “millet hastanelerine” sahip olabilmenin tüm gereklerini yerine getireceğiz ki muktedirler hak gaspına yönelemesinler… Katkı paysız, sınırsız, eşit, adil, etik, kapsayıcı ve kapsamlı, önleyici, koruyucu, tedavi edici, rehabilite edici sağlık politika ve uygulamaları bekler iken bu servisleri düzenleyecek, gerçekleştirecek ve izleyecek tüm aktörlerinde haklarının ve ödevlerinin mütekâmilen düzenleneceği ve yerine getirileceği bir sistem gerekmektedir, diyerek bitirelim.   

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Özel hastahane ile devlet hastahanesi hizmet kaliteleriyle sayısal oranları
Özel okul ile devlet okulu eğitim naliteleri ile sayısal oranları
Sağlıkta öztürkçe kullanılması da önemlidir.şöyle ki;
Can kurtaran mı yoksa ambulance mi? Biri özüne anlamlı diğeri ise Am bulan C gibi anlamsız . Diimi ama..