Perşembe, Kasım 25, 2010

ÇEŞME HİKÂYELERİ-ENİŞTE

Çeşme’nin mugalâtaya yatkın ve kıraathaneye alışkın inanılmaz şeker, muzip, abartılı bir insan ortalaması vardır. Bilindiği üzere söylenenin anlamını karıştırmak, dinleyici, izleyici veya okuyucuyu yanıltmak, şaşırtmak ve şüphelendirmek hatta zorda bırakmak için ifade edişte veya söyleyişte çok anlamlı bir kelime kullanmaya ve bu kelimenin farklı anlamlarını destekleyen bir veya birkaç kavramı aynı ifade içinde zikretmeye mugalâta denir. Mugalâta Çeşmelinin hayatının ayrılmaz bir parçasıdır, hele de bunun birde herkesin birbirini çok iyi tanıdığı abartmanın her türüne ve her boyutuna hatta deyim yerinde ise eşek şakalarına rağmen birbirlerine alınganlık göstermeden katlandıkları şakaların kıraathane ortamlarında tanığı olun kesinlikle şakak kemiklerinize ve ensenize ağrılar girinceye kadar gülersiniz.

Çocukluğumun da geçtiği Bağlararası (Bağarası) Mahallesinde, herkes yaklaşık 5 er dönümlük bahçesi olan evlerde yaşamaktaydılar ve hemen hemen her bahçede mandalin-portakal-limon ağaçları ağırlıklı olmak üzere insanların zati ihtiyaçlarına yönelik her türlü ağaç bulunmaktaydı. Tamamı yaklaşık 14 aileden oluşan bizim şirin ve mevsiminde tamamen limon ve portakal çiçeği kokusuyla dolup taşan sokağımızın yaşayanları birbirlerinin her türlü sevinç, dert ve keder anlarını bilirler, bu duyguları ne mutlu ki hep beraber yaşarlardı. Sokağın bağlandığı Ovacık köyünün günde bir defa gidip gelen minibüsü dışında sadece eşekleri ile geçen insanlar olurdu burada…

Çeşme o zamanlar çok fazla insanın bildiği, geldiği, kaldığı ve gelmek istediği bir yer değildi, aksine insanlarda büyük şehre gitme özlemi vardı ve genellikle yüksel tahsil yaparak bir iş bulmak, evlenerek gitmek gibi hayalleri olurdu… Özellikle tarıma ve toprağa bağımlılığın yarattığı kültür neticesinde erkeklerin Çeşme’ye bağlı kaldığı çok sık olan bir şey olmakla birlikte, kızlar bu konuda kendilerini daha özgür hissetmişlerdir.

Komşu bir ailenin 3 kız bir oğlan toplam 4 çocuğunun, 2 kız bireyi İzmir’e evlilik neticesinde göç etmişlerdi. Oğlan ailenin geçimlerini temin edecek olduğundan mecburen Çeşme’de kalırken, kızın biride dest-i izdivacına talip olanın devlet memuru olması hasebiyle Çeşme’den ayrılamamıştı.

Yıllar geçti, Çeşme artık başta Ege olmak üzere Türkiye’nin önemli turizm merkezi olması nedeniyle bu sefer tersine işleyen bir göç yaşanmaya başlamış ve daha önce gidenler en geç emekli olduktan sonra dönmeye başlamışlardı doğup büyüdükleri topraklara…

Bahse konu; ablalarımızın her ikisi de, güzelim bahçelerimizin imara açılarak yapılaşmanın artması neticesinde eskiden bahçe şimdilerde konut olan topraklarına Çeşme’ye dönmüşlerdi. Maalesef biri eşini yitirmiş, diğeri de eşi ile birlikte hayat sürmektedirler artık eski güzelliği ve havasını yitirmiş mahallemizde…

Genellikle Çeşme’nin sadece yaz aylarındaki yüzünü ve görüntüsünü bilenlerin zannettiği gibi geçmez kışlar burada haliyle… Kahvehane hayatının hızına ayak uyduranlar olduğu gibi, bu faaliyeti minimumda tutanlar ise daha farklı faaliyetler bulmak zorundadır ve bu faaliyetlerin başında olta balıkçılığı gelmekte olup, ahtapot avı ve şimdilerde de yaygın bir şekilde olta ile kalamar avcılığı da yapılmaktadır.

Son derece sessiz, sedasız ve kendi halinde halim-selim olan bu eniştemizde kendisine faaliyet alanı olarak ahtapot avcılığını seçmiş bulunmaktadır. Yılların gözlerinde yarattığı yorgunluğun neticesinde artık ilerlemiş numaralı gözlüklerini ve teknolojik gelişimlere ayak uydurmanın Türkiye’licesi olan cep telefonunu koruma ve kollama gayreti içinde eniştemizi sıkça ahtapot avlarken görebilirsiniz. Yine ahtapot avına derinden daldığı bir gün; artık avcılığın heyecanı mı yoksa ahtapot salatası ya da ahtapot güveç’i ya da ahtapot şişini büyük bir keyifle hazırlayacak ve yiyecek olmanın ve yanında da ateş suyunu içerek “ne olacak bu memleketin hali” diyerek kahırlanmanın ve girilecek derin konuşmalar neticesinde bulunacak çözümün ya da çıkış yollarının rahatlığı içinde olmanın dalgınlığı ile gözlüklerini ve telefonunu suya düşürmesin mi… Haydi, gözlüğü ve telefonu düşürdün değil mi, neden gelirsin de bunu kahvehanede Çeşme’nin mukallitleri ile paylaşırsın, paylaşırsan yaşadığın bu olay üstüne yüzlerce hikâyecik yazılır ve bulunduğun ortamda da sahnelenir.

Gelelim; sevgili eniştemizin bulunduğu bir ortamda yazılan ve sahnelenen en komik hikâyeye…

Konuyu bilen birisi kahvehaneye girer ve eniştenin oturduğu yerin biraz uzağına oturur ve oradakilerle başlar balık, ahtapot satışları üzerine atıp tutmaya…
“Azizim, bugün bir ahtapot 15 Tl ye satıldı”
Diğerleri ise buna inanmaz davranıp biraz da yüksek perdeden konuşarak ana gaye de enişteye duyurmak olan bir hararetli konuşma başlar.
“Ya kardeşim sen dalga mı geçiyorsun geçen gün senin dediğin ahtapotun 2 katı büyüklüğünde olanı 5 Tl ye zor sattılar”

Diğer tarafta bu hararetli ama ahtapot özneli konuşmayı duyan enişte duramaz ve hemen o grubun oturduğu masaya gelir ve muhabbetin ucundan dalar konuşmaya, bu mukallitler enişte yanlarına gelince konuyu daha da ballandırıp dururlar. Muhabbet ilerledikçe yok pahalıydı-ucuzdu, yok olurdu-olmazdı erketeciliği içinde mukallitler enişte merkezli bir muhabbete dönüştürürler konuyu ve enişte en büyük “olmazcı” olur çıkar. En sonunda enişte konuşma içinde kendi vaziyetini güçlendirince, esas taaa başından beri planlanan noktaya gelinmiştir artık mukallit ekip için; son sözü görevini üstlenmiş kişi enişteye döner ve
“ya kardeşim bir saattir olmaz diyorsun ama sen biliyormusun ki bu ahtapot yakalandığında, yanında okuma gözlüğü bir kolunun altında da gazetesi varmış yani anlayacağın bu ahtapot okuma biliyormuş o yüzden bu kadar para vermişler” der…
İşte enişte bahsedilen gözlüğün kendi gözlüğü olduğunu anlar ama artık yüzü kıpkırmızı olmuştur…

Siz bitti mi zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz işte…

O sırada eniştenin sadece bildiği ama iletişimi olmayan birisi kahvehaneye girer ve “Arkadaşlar, biraz önce Sakız adasından bir ahtapot beni telefonla aradı ve kendisinde bir cep telefonu varmış havanın kötü olmasından ötürü bugün gelememiş iade etmeye ama sahibi merak etmesin yarın gelecekmiş nasipse, ama kimin telefonu olduğunu anlayamadım vallahi” der.

Tabii ki bütün kahvehane kahkahadan yıkılır
.