İnsanın Kürt olarak doğmuş olmasından yani kendisinin hiçbir
şekilde dahli olmamasından ve asla değiştiremeyeceği bir özelliğinden ötürü
zulüm ve işkence görmesini normal bir insanın normal görmesi normal değildir,
ilaveten bu olanları normal görenlerde normal değildir. Mevzubahis olan 12 Eylül
zindanlarında işkence ve zulüm görenlerin sadece Kürt olup olmadığı ise, nereden
baktığınıza bağlı olarak bu soruya evet te hayır da demek mümkündür. Örneğin; “Türkçe konuş çok konuş” gibi aptalca
ve hatta alçakça konulan bir kuraldan hareketle evet demek mümkün iken, Türkiye
solunun tamamen yok edilmesi için yapılan işkencelerin ve zulümlerin boyutu
hatta savaş hali uygulamaları ile yok etme politikalarından hareketle, Mamak,
Mersin, Adana, İstanbul Metris ve İzmir Buca’dan bakarsanız kaçınılmaz olarak
hayır dersiniz, işte bu karmaşa içerisinde asıl gözlerden uzaklaştırdıkları külliyen solu Kürt ya da Türk ayrımı
yapmaksızın yok etme taarruzu idi.
Tutuklamalarda ve gözaltılar da savaş hali koşullarını
uygulayarak yarattıkları iç savaş koşullarını zımmen kabul ederlerken, gerçekte
de yüzlerce fersah üzerinde uygulamalar yapıldı, hatta cezaevlerinin tamamı Nazi
toplama kamplarını aratır hale getirildi, Nazi toplama kamplarından tek farkı
krematoryumun olmaması olmuştur, hani meşhur “geceyarısı ekspresi” filmi var ya o dönemin cezaevleri yanında
yıkanmış yunmuş kalır, “asmayalım da
besleyelim mi” diyen leş özlemli kişilerin devleti yönetmesi söz konusuysa
eğer, varın zindanları yöneten iktidarsızların yapabileceklerini hayal edin
gayri siz, şeytanın bile aklına gelmez bunların yaptıkları ve bunu reva gören
alçakların dışında bunu herkes anlayabilir.
Mamak cezaevindeki Raci Tetik, Metristeki Adnan Özbay, Adana
cezaevindeki Selçuk Değer gibi yüzlerce de benzerleri olanlar özel olarak
seçilmedi de sadece Diyarbakır’daki bu işkenceci Esat Oktay Yıldıran özel
olarak seçildi havası verilmek isteniyor ve ne yazık ki bu da çok bilinçli bir
yaklaşım ve de başarıya ulaştı maalesef; oysa hedef olarak, tüm devrimci,
demokrat, yurtsever güçlere şiddetin bütün biçimleriyle saldıran bu azgın işkencecileri
yöneten, bunun plan ve politikalarını yazan-çizen, tüm toplumu
kişiliksizleştirme konusunda toplum mühendisliği yapan tüm bu faşist
darbecileri ve yandaşlarını ve bunları bilipte görüpte ses çıkarmayanları görmek
gerekir
Evet, kabul etmek gerekir ki Diyarbakır cezaevi işkencenin
doruk noktasıydı, işkencecilerin ise kendilerini atayanları mahcup etmemek
adına hızlı bir şekilde işkence konusunda doktora yapabilmeleri için en uygun
zemindi. İşkencenin her türlüsünün hatta işkence şeytanının bile aklına
gelmeyenlerin 24 saat devam ettiği bu medreselerde Türklerin bile
Kürtleştirildiği bir vakadır.
Kim unutmuştur cezaevlerinin bodrum katlarındaki hücreleri;
kocaman Cardonları (büyük fare), lağım suları içinde sürünerek yenilen
dayakları, memleketine doğru eğilerek sokulan copları, kazma sapları ile yenilen
dayakları, susuz bırakılmaları vs. vs.
Kim unutmuştur, Mamak cezaevindeki tabutlukları ve orada
ancak bu alçak işkencecilerin yapabileceği işkenceleri;
Kim unutmuştur yakınları ya da avukatları ile görüşmeye
giderken yüzlerce metrelik koridorlarda sağlı sollu gardiyan ve askerlerin
attığı dayağı, bu anlamda avukatın ve görüşmecinin gelmesi tam bir işkencedir
bu dönemde tutuklular için görüşmeye gidip gelirken sağlı-sollu sıralanan
gardiyan ve askerlerin sürekli salladıkları coplardan aldıkları darbeleri,
artık öyle bir hale geliyor ki ne avukat ne de görüşmeci istiyorsun aman
gelmesinler de yenilen dayaklar bir nebze azalsın diye düşünüyorsun;
Kim unutmuştur, günde onlarca kez söyletilen harbiye, ordu
marşlarını ve beğenilmediği gerekçesiyle de atılan meydan dayaklarını, kitlesel
işkenceleri;
Kim unutmuştur neredeyse hergün “herkes eşyalarının tamamını alsın ve havalandırmaya (dışarıya) çıksın”
denilerek yapılan aramaların ve bu esnada giyim eşyalarının üstüne
ayakkabılarla basılmasını, duruşmalar için gerekli dokümanlara el konulmasını
ve bunun gün içinde defalarca kez tekrarlanmasını;
Kim unutmuştur gözler bağlı iken yüksek bir yere çıkarılmış
hissi yaratılarak itelenmeyi ya da aşağıya atlanmasını isteme ve bekleme
eylemlerini,
Kim unutmuştur insanlara yemeğin içine fare konularak
yedirilmesini,
Kim unutmuştur bit ilaçlaması bahane edilerek belediyeden
getirilen insanlar vasıtasıyla gözaltındakilerin anadan doğma soyundurularak
arkadan ve önden ağaç ilaçlar gibi ilaçlanmasını ve gözaltındakilerin
kendilerini insan hissetmemeleri için yapılan her türlü uygulamaları,
Kim unutmuştur geceyarısından sonra Adana Taşköprü’süne
götürülüp soğuk suya iple sarkıtılarak sıra ile sallandırılmasını,
Kim unutmuştur, İnsanların insanlığından utanması gereken bu
durumları bu yaşananları, kim?
Peki; kimdi bu alçak işkenceciler ve onların arkalarını
sıvazlayanlar, ya da onları aklayanlar paklayanlar, neydi Türkiye’nin dört bir
yanında hapishanelerde, nezarethanelerde, işkencehanelerde, tabutluklarda uygulanan
insanlık, akıl, izan dışı zulmün sebebi…
Duruşmalarda Hâkim komutanların emri üzerine askerler
tarafından atılan meydan dayaklarına seyirci kalan hatta büyük bir keyifle izleyen
başta sözde mahkeme heyeti üyeleri olmak üzere, basın mensupları ve o dayağı
atan askerler şimdi ne yapıyorlardır acaba? Duruşmalara elleri kolları bağlı
çıkan, zincirlenmiş vaziyette çıkan sanıkları yargıladıklarını zanneden sözde mahkeme heyeti üyeleri şimdi ne
yapıyorlardır, ne düşünüyorlardır acaba? Acaba onlarda şimdi 12 Eylül
anayasasına ve darbecilere karşı olduklarını mı söylüyorlardır, bir yerlerde???
Acaba darbecilerden hesap sorulması gereğini mi anlatıyorlardır
çevrelerindekilere?
Amaç kişiliksiz ve itirazsız bir toplum yaratmaktı, dönem
için başardılar hatta kalıcı kıldılar, ama ne yazık ki “ileri demokrasi döneminde” de kişilik kazanma mücadelesi veren
topluma da savaş açılmıştır, şimdilerde.
Tüm bu reva görülen uygulamalar önce şiddetle reddedildi,
sonra sadece reddedildi, sonra reddetmeden dinlenildi, sonra sessizce karşı
çıkılmadan dinlenildi, şimdi kabul edildi ama tüm bu süreç sonunda kimse
cezalandırılmadı her şeyden önemlisi dönem ile de hesaplaşılmadı daha da kötüsü
böyle bir niyetin olmadığı da açığa çıkmış olmasıdır.
Peki, neden sadece Diyarbakır öne çıkarılıyor acaba?
Meseleyi ele alış biçimi ne yazık ki sınıfsal olmaktan çok
uzaklaştırılarak yapılırsa olacağı buydu ve oldu işte… Ama bilin ki bu
işkenceciler ve onları yönetenleri ve destekçileri; asla ve kata Türk Kürt
ayrımı yapmadan bu ülkenin yüzü aydınlık insanlarına kıydılar, onları aldıkları
emirler gereği yok ettiler, insanlıktan çıkarmak için her yolu denediler…
İşte bu nedenle asla bu yaşananları unutmamak, unutturulma
çabalarına da şiddetle karşı çıkmak gerekir.