Pazartesi, Haziran 04, 2012

SOKAK İSİMLERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Canım yurdumun Belediyelerinin kaldırım yenileme faaliyetleri dışındaki en aktif oldukları alanlardan biri de, cadde, sokak ve mahalle isimlerinin değiştirilmesidir. Yerel iktidarlar bu işleri yaparken, aynı zihniyetin taşındığı merkezi iktidarlar da İl, ilçe, köy, mezra, havaalanı, okul isimlerini değiştirmekten asla geri durmaz ve siyasi meşreplerine uygun değişikliklere devam ederler.  Maksat iş yapıyor görünmenin yanında, değiştirilmesi karara bağlanan ismin değerinin düşürülmesi ya da silinmesi, hatta aşağılanması hedef olurken yerine konulması karara bağlanan isme de değer katmak, hatta ne kadar muteber olunduğunun taraftarlara yansıtılmasıdır, en düşük ihtimal de tabelacılara iş yaratma düşüncesidir.

Büyük medeniyetlerin temelleri kentlerde atılmıştır tarih boyunca, kentler bu medeniyetlerin yaratıcıları vasıtalarıyla da bir ruha bürünürler, bu ruh insanların, etik, ahlak temelli sosyal davranışları üstünde inanılmaz bir katkı yapar. Medeniyet, bilineceği üzere anlamı şehir olan Arapça “Medine” kelimesinden gelir ve “şehirleşmek” anlamında yaygınca kullanılmaktadır. İngilizcedeki karşılığı ise; Latince kökenli civis yani yurttaş, kentli den türeyen civilization olup, medeniyet sözcüğünün tam karşılığını veremiyor ve bu sözcüğü tam tamına kuşatamıyor bence, gerçi dil uzmanı değilim boyumdan büyük kelam etmek istemiyorum ama yine de böyle.

Tarih boyunca da şehirler daima edebiyat, kültür ve sanatın merkezi olmuş olup, şehirler insanların ortak paydasını oluşturmuş ve insanlar canlı olmanın keyfine varabilmişlerdir bu sayede, bunun böyle olmaması durumunda şehirler birer canlı mezarlığı ya da binlerce robotun sadece kapitalizmin istediği ucuz iş gücünü karşılayabilmek adına çalışma kamplarına döneceklerdir. İnsanlar şehirlerde kaynaşırlar, iletişirler ve sonuçta daha rafine bir hayat ortaya çıkar, insanı insan yapan bu en temel özelliklerin gelişememesi, birlikte yaşama kültürünün dibe vurması demektir, dibe vuran “birlikte yaşam” kültürü ne yazık ki biyolojik anlamda milyonlarca canlı içinde yalnızlıktan kıvranan bireyler ortaya çıkarır.

Şehirler; mahalle, sokak, semt, havaalanı, okul, park, karakol, hastane vb. gibi yerlerin adları ile birlikte canlı görünürler, bir ruha sahip olurlar, daha sıcak olurlar, kulağa daha hoş gelen sözcüklerle yaşarlar, bu isimler şehrin tarihini ve estetik değerlerini gösterir, diğer taraftan bu hayatiyetin ve ruhun insan ömürleri ile sınırlı oluyor olması, ya da yeni seçilmiş belediye meclisleri ile son buluyor olması, şehirlerin medeniyetin beşiği olması ruhunu zedelemektedir.  Ayrıca; Sokaklara ruhsuz bir görüntü veren numara yerine kesinlikle isimler verilmeli ki sokaklar ve caddelerde birer ruh sahibi olsunlar ve verilen bu isimler sokak başlarına yerleştirilecek panolara yazılmalıdır, bu panolar sadece isimleri yazıyor da olmamalıdır ayrıca, bu kişiyi tanıtacak detaya haiz olmalı ve ne zaman, neden ve nasıl bu sokağa bu isim verildi gibi teferruatları da taşımalıdır.

Son dönemde; Canım Yurduma deli gömleği giydirmek suretiyle, 12 eylül faşizminin mimarları, içimizdeki Amerikan çocuklarının nadide örneklerinden olan, Kenan Evren önderliğindeki çeteninde isimleri okullardan, parklardan, caddelerden ve sokaklardan kaldırılıyor olması da bu kapsamda değerlendirilmeli ve behemehal bu işleme son verilmelidir ve Kenan Evren’in ve yol arkadaşlarının isimleri korunmalıdır ama yukarıda bahsettiğim üzere yerleştirilecek panolara Kenan Evren ve ekibinin Canım Yurduma ne kötülükler ettiğini tek tek yazıp, olası unutmalara karşın bir akıl defteri niyetine herkesin her an okuması ve asla kat’a unutmaması temin edilmelidir.

Kardeşim ihtiyaç mı oluştu Ülkemiz büyüklerinden kaybedilenlerin adını koymak gibi, her yıl yüzlerce yeni sokak ve parklar, karakol, okul, hastane vs vs tesis ve ihdas edilmektedir yapın oralarda istediğinizi ne diye uğraşırsınız milletin onlarca yıldır kullandığı isimleri, illaki bir şey mi değiştirmek istiyorsunuz gidin başka şeyleri değiştirin, ama bu işin yolunu maalesef şimdi unutturulmak istenen ya da halkımız tarafından unutulmak istenen ve birileri tarafından da ısrarla kafamıza çakıldığı biçimiyle demokrasi kahramanı Adnan Menderes açmış, durup dururken salt siyasi muhalifi Osman Bölükbaşı’nı cezalandırmak adına ama aslında onun nezdinde ona oy veren Kırşehirlileri cezalandırmak adına, Nevşehir’i il yapıp Kırşehir’i oraya bağlayıp ilçe yapmak suretiyle kendince cinlik yapıp, tıpkı bugün yaşananlar gibi, koca milletin zekâsıyla dalga geçmiştir. Al sana bir değiştirme furyası ile gelen değiştirme kültürü, kimi heykelin içine tükürür ve değiştirir, kimi yerleşmiş köşeli tarifi olan konuları değiştirir, yandı gitti gülüm keten helva…Unutmayalım ki her değiştirdiğimiz bir isim başka birilerini üzmekte hatta kinlendirmekte bile olabilir ve sonrası kan davası gibi gider, değiştir baba değiştir…

Benim bugün eski havasından, görüntüsünden ve estetik zenginliğinden çok uzaklarda olan ve şu anda yaşadığım sokak, ahir ömrümde; Sü El Maksud Efendioğlu Sokağı, Nazmi Keskin Sokağı, Şehit Teğmen Ali Rıza Sağırbay Cad., 1034 sokak vs. vs. gibi bir dolu isim ve numarayla anıldı, ama benim gönlümde hala kendisi ile ilgili kısıtlı bilgilere sahip olmama rağmen burayı yansıtan en güzel ve dolu görünen isim ise; Sü El Maksud Efendioğlu Sokağı dır. Artık bu değiştirme gayretkeşliğinden tüm ülke olarak vazgeçmeliyiz. Gittiler canım “Cumaovası”nı yaptılar “Menderes”, kardeşim hadi havaalanını yaptınız “Menderes Havaalanı” tamam, derdiniz nedir de ilçenin de adını değiştirdiniz.

Bu şekilde yapılan adres değişikliklerinin; Polise yapılan imdat çağrı ve ihbarları konusunda karışıkları, kısa sürede anlatılması gereken dertlerin uzun zamanda anlatılması, Ambulans çağrılması anında yaşanan telaşla verilen yanlış adresleri, telefon, elektrik, su faturaları vb. gibi daha yüzlerce yazışmanın adreslenmesini olumsuz etkilediğini yazmaya bile gerek yoktur herhalde.

Acaba bu sokak adlarını değiştirenler, ne demek istendiğini anlarlar mı?

Salt bu yüzden yaşadığım bir acı anımı da anlatayım bu vesileyle; 12 Eylülün sıkıntılarını direk yaşamış biri olarak, o zaman ki örfi yasalara göre 90 gün olmasına rağmen 104 günlük gözaltı dönemi bitti denildiği gün (kolayca anlaşılacağı üzere 5 li çetenin düşündükleri ve açıkladıkları yasa yerine geçiyordu o dönem); bu döneme aslında zulüm dönemi demek daha doğrudur ya, savcılığa sevk edilme öncesinde parmak izi alınması esnasında her şeyi bilmelerine rağmen belki laf olsun diye, belki de onlara da bir komünist olmamamıza rağmen komüniste dayak atma bahanesi gerektiğinden, adresimiz soruluyor, “Sü. El Maksud Efendioğlu Sokağı” dediğimde de, vay sen misin polis efendilere yanlış bilgi veren, eşek sudan gelene kadar dayak yine, meğerse sokak adları yine o tarihlerde Canım Yurdumun genelinde değiştirilip numarataja geçilmesi karar bağlanmış, nerden bileceksin ki, ama cennetten çıkma dayağı yedikten sonra, bu kabil hatalara düşmedik gayri, gerçi bundan sonra da soran da olmadı ya, neyse…

Şehirlere kimlik, can ve kişilik kazandıran şeyler, elektrik ve aydınlatma direkleri, kanalizasyon kapakları, kaldırımların taşı ve rengi, otobüs durakları, telefon kulübeleri, eğer bunlar sık sık değişirse kimlik ve kişilik değişimi yaşanır. Kent ve kentlilik kültürü nasıl oluşur elbette kentin kimlik ve kişiliği mezkûr ruhundan kaynaklanır. Hala ne demek istediğimizi anlamayan varsa, gider görür, Paris’i, Barcelona’yı, Londra’yı, Münih’i, Zürih’i, Amsterdam’ı, Moskova’yı, Budapeşte’yi, Prag’ı, Viyana’yı, vb…

Aidiyet Duygusu yaratabilmek ve “Benim Şehrim” diyebilmek için yalanlara ve kara propagandaya karşı uyanık duralım, diyeceğim ama biliyorum ki, çoğunluk uyumaktan yana…

Günümüzde birde muhtemelen büyük rantları dönüştürmek adına kentsel dönüşüm projeleri adıyla alıp başını giden ve takip edebilmekten uzak, Yerel ve Merkezi otoriteler tarafından kentsel dönüşüm hamleleriyle, şatafatlı ifade ile de “marka şehirler” yaratarak, yine kendilerince “ben ders almam ders veririm” ruh haliyle yarattıkları şehirleri kurtaracaklarını söylemiyorlar mı, gülmekten geberiyorum. Geleneksel ya da çağdaş şehircilik ve mimariden, yerli motiflerden uzak düşünülen bu dönüşüm gayretlerinin ağababaları, “kentsel dönüşüm” adı altında, Ankara, Yıldız ve Söğütözü’nde neleri dönüştürdüler, hep beraber biliyoruz…

1 yorum:

Mesut dedi ki...

Kent kültürü oluşumunun muhtelif bahanelerle engellendiği ülkemizde kimliksizleştirme operasyonu da hızla yapılmaktadır.2005 yılında gittiğim Salzburg'da gördüğüm DOM,Motzart'ın 1756 yılında doğduğu evin hala kullanılıyor olması kentin kimliğinin oluşumuna etki eden unsurlar olarak algılanabilir. 3. Dünya ülkelerinde iktidar edilen yapılar bellekleri köreltmekle memur edilmişler.