Pazar, Aralık 27, 2009

HER İKİ TARAFTA DOĞRUYU SÖYLEMİYOR


Ne diyor Hükümet ve destekçileri; “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Çukurambar’da bulunan evinin sokağında bir otomobilin içinde bir albay ile bir binbaşı şüpheli davranışları nedeni ile Ankara Emniyeti polisleri tarafından yakalanmıştır. Bu iki subay Bülent Arınç’a “suikast hazırlığı” içindedirler”

Peki diğer taraftan ne diyor savunmasında Genelkurmay; “Çukurambar’daki 1 albay ve 1 binbaşının peşinde olduğu kişi gizli bilgileri sızdırdığı iddia edilen bir albay. Yoksa konunun Başbakan yardımcısı ile bir ilgisi yok. Belki bazı suallere cevap verememiş olabiliriz. Netice olarak bugün itibarıyla buna ilave edeceğimiz başka herhangi bir şey yok. Yeri geldiği zaman belki tamamlayıcı bilgiler verme durumumuz olabilir”

İki önemli kurum ve iki taban tabana zıt açıklama; hadi gelin çıkın içinden çıkabilirseniz, şüphesiz çıkamayacaksınız ve maalesef yıllardır “kırk satır mı? Kırk katır mı?” aralığında bırakıldığımızdan ötürü herkes kendi meşrebine ya da inandığı kuruma uygun pozisyon alacaktır; nitekim de öyle oldu. Ama bana kalırsa her iki tarafta doğruyu söylemiyor birşeyleri örtmeye çalışıyorlar ya da olan biten başka şeyleri gizliyorlar ya da gizleyecekler.

Bu olayın tarafların açıkladığı şekilde cereyan etmesinin olanaksız olduğu ve tarafların doğruyu söylemediği kanaati ben de neden oluşmaktadır acaba dedim konu üstünde düşünmeye ve olasılıkları sıralamaya başladım.

Bu “Özel Harp Dairesi” ya da “Seferberlik Tetkik Kurul’u” ya da başka adlar altında anılan ya da bilinen bu kuruluş ya da taşeronları bugüne kadar yapılan bir dolu sofistike suikastların düzenleyicisi olarak hedef olmuş ve asla da iz bırakmadan ortadan kaybolmuş ulusal ve uluslar arası lojistik desteği mükemmel olduğu anlaşılan bir kurum olarak bilinmektedir.

Böyle 60 yıllık saha tecrübesi olan ve 6-7 Eylül olaylarından başlayıp ta 12 Eylül öncesi birçok önemli ve ünlü bilim adamı ve siyasetçiye suikast düzenle ve yakalanma gel burada çok sıradan bir adreste dinleme ya da suikast hazırlığı yaparken yakalan; hem de 1 albay ve 1 binbaşının yönettiği bir ekip olarak buna kargalar bile inanmaz bence. Sen kalk 12 Eylül öncesi en iyi korunduğu savlanan ve söylenen Maltepe cezaevinden dönemin en ünlü suikast erbabını tereyağından kıl çeker gibi kaçırmakla adın anılsın sonra sırra kadem bas gel burada böyle acemice yakalan. Sen git 1 Mayıs 1977 de akıllara ziyan eylemim sorumlusu olarak anıl yakalanma, gel burada yakalayanların bile şaşırdığı şekilde çocukça yakalan. Gel Kahramanmaraş olayları gibi bir olayı düzenlemekten zımmi ve gizli gizli suçlan, sonra gel burada yakalan, ne diyelim sen aklımızı koru yarabbi. Ya bu kurum anıldığı gibi bir kurum değil çok fazla şehir efsanesi üretilmiş hakkında ya da eğer anıldıkları eylemlerin tertipçişi ise bunlar bu son durum fazla amatörce, artık varın siz karar verin.

Efendim aslında hedef Bülent Arınç değil orada Genelkurmaydan bir başka albay bir takım gizli bilgileri sızdırıyordu da bahse konu ekip onu takip ediyordu diyerek duruma kurtarmaya çalışmakta; bir başka komedi. Peki, önemli ve ileri derece bilgi sızdıracak önemli görev yapan bir albayın Çukurambar’da ne işi vardır acaba, orada mı ikamet ediyor? Bilgileri sızdırdığı veya verdiği iddia edilen adam kim ve orada mı oturuyor? Peki, o derece önemli bilgileri sızdıracak şekilde görev yapan bir subay Askeri lojmanlarda oturmuyorsa ki öyle okumamız isteniyor bu mesajı, o kişi neden gözaltına alınmıyor ya da konu neden tamamen göz ardı ediliyor? Oysa bahse konu kişi hemen kendisinin takip edildiğini anlamayacak mı acaba? Bir yanda iddia edildiği üzere takip edildiği söylenilen Albay belli ve bilinen bir kişi, kime bilgi sızdırdığı da belli yine anlaşıldığı kadarı ile; ee peki konunun bu tarafına yönelik varsa hareket nedir, yoksa nedendir? Vs. vs.

Diğer taraftan en önemli görünen konu ise; Genelkurmay’ın bu açıklamalarına inanmayıp, güvenmeyip ve hatta değer vermeyip derhal günlerce sürecek bir delil arama ve inceleme süreci başlatan taraf hem de inanılmaz gerginlikleri göze almak kaydıyla, acaba neden zımmi olarak önümüze suçlu diye çıkardıklarını görevden almaz ya da alamaz, hani mademki bu zevatın yaptığı açıklamalar doğru değil güvenilir değil ise, ee o zaman hadi iktidar olmanın gereğini yerine getirin de görelim. Peki, karşı tarafın da; bağlı olduğu kurum ya da kurumun başındaki tarafından kendisine inanılmıyor ve güvenilmiyor davranışı alenen sergilenir iken, yapması gereken de çok basittir. Peki, o da yapılmıyorsa acaba bizim bilmediğimiz ama bize anlatılan hikâyelerin dışında bir konu olması olasılığı aklınıza gelmiyor mu?

Yoksa bütün bunların dışında bir izah yolu mu var tüm bu olup bitenin diye soracak olursanız, çok ta bu konuları bilmeyen biri olarak hiç tereddütsüz cevabım “evet” tir. Sanki öyle geliyor ki o bilgileri sızdırdığı iddia edilen de, kendisinin takip edildiği söylenen subayında ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast iddialarını dillendiren ve bu iddiaların hedeflerinindekilerin ve bunu açığa çıkaranında bir başka ve önemli oyunun ayrı birer parçaları olduğu görünmektedir.

Ez cümle patron aynı, tavır aynı galiba; yani “Tavşana kaç tazıya tut” misali tüm bu maskaralıkların nedeni; gündemi değiştirmek için iktidar sahiplerinin ihbarları ve planları neticesinde ve Fatih Altaylı’nın anlattığı hikâye kadar basit midir?

Yoksa hepsi aynı mı? Yoksa aynı hepsi mi?

Acilen bu konuda her iki tarafında artık aptallığımızı yüzümüze vurmayı bırakarak inanılır bir açıklama yapmasını beklemekteyiz. Yoksa durum “ŞUYUU VUKUUNDAN BETER” haldedir, biline… (üç nokta)