Cumartesi, Haziran 24, 2023

EDREMİT VAN’A BAKAR


Meşhur türküdür hani, gayet iyi bilinir, “Edremit Van’a bakar, içinden çaylar akar” lakin çaylar yerine orijinal türküde “Şamram Kanalı” bulunur imiş, yeni öğrendim, yani türkünün orijinal hali “Edremit Van’a bakar, içinden Şamram akar” şeklinde imiş.  Evet, yolumuzu bu kez de daha önce de gitmiş olduğum Van’a yeniden düşürdük, arkadaşlarımla… Esasen de amaç, Van Gölünün incisi “inci kefalinin” yumurtlama döneminde müthiş bir mücadele vererek, Gölün sodalı sularından ayrılıp, göle karışan tatlı su kaynaklarının membalarına doğru her türlü engeli aşarak, ulaşması, yumurtaları oralarda bırakıp geriye dönüşlerinin ilk etabının tılsımlı halini izlemek idi… Mezkûr hikâye müthiş bir var olma hali bana göre, bildiğim kadarı ile de dünyada bir başka örneği olmayan bu gidiş geliş serencamını 2008 yılında mütekamilen izlemiş ve deyim yerinde ise büyülenmiş idim. Benzer örnek somon balıklarının yaşadığı olsa bile somonlar yumurtladıktan sonra terk-i dünya ederler iken inci kefali tekrar Van Gölünün sodalı sularına dönüyor… Tabii ki, etrafta bulunan inanılmaz kalabalık martı sürülerinden kaçabilirler ise… Lakin bu yıl suların erken ısınması iddiası nedeniyle tılsımlı göç erken başlamış, bitmiş biz de haliyle kaçırdık bu görkemli şöleni… Sağlık olsun “gençliğimiz var” diyerek bir sonraki sefere kadar eski gördüklerimiz ile yetineceğiz… Böyle olunca daha farklı şeylere yoğunlaştık, Doğu Bayazıd “İshak Paşa Sarayı” başta olmak üzere Ahlat, Bahçesaray gibi, biri kışlık sarayı, diğeri ise amansız geçidi ve kışı ile memleket geneline nam salan ilçeleri de turlamak şansına sahip olduk… Kolayca anlaşılacağı üzere millete ait olduğu her daim zikredilen kışlık sarayın çevre duvarları ile üzerindeki dikenli tellerden ilerisini görmek mümkün olamadı… Lakin, Ahlat bana göre muhteşem yerleşkesi ile Selçukluların “İslam’ın Kubbesi”, Osmanlıların “Ata Şehri”, Evliya Çelebi’nin ise “Oğuz Taifesi Şehri” unvanlarını vermelerini hak edecek kadar vakur…


 “Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı Ören Yeri” mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak hafızama kazındı… Kabristan ve mezarlıklar, oldum olası hep görmek istediğim, merak ettiğim yerler olmuştur ve olmaktadır, bana göre atalarımız ile torunlarımız arasında kadirşinaslığın ve saygının tesis edilip miras bırakıldığı yerlerin başında gelendir çünkü oralar… Mısır Kahire’de “ölüler kenti” olarak bilinen lakin ölülerle canlıların hayatının adeta sarmaş dolaş birlikte capcanlı yaşandığı mezarlık, Nazım Hikmet’in de mezarının bulunduğu Moskova “Novodeviçi Mezarlığı”, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarının bulunduğu Paris “Père Lachaise Mezarlığı” gibi müthiş bir başyapıt mezarlık “Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı” da… Göremeyenlere acilen önerilir… Kahverengi ağırlıklı Nemrut Dağı’nın magmatik taşının, ocaktan çıkarıldığında çok yumuşak olması nedeniyle çok kolay işlenebilmesi özelliği adeta her bir mezar taşının bir kilim ya da halı güzelliğinde ve titizliğinde işlendiği izlenimi vermekte olup mezar taşlarının yayıldığı alanın genişliği de göz önüne alınınca şehrin mezkûr dönemdeki büyüklüğü karşısında hayrete düşüyor insan… Mezkûr taşın işlenme kolaylığı sebebiyle genellikle binaların, türbelerin cephe tezyin ve kaplamasında yaygın kullanıldığını da yakından müşahede ettik.

Neyse, detay çok zaman zaman gözlemlerim ve tespitlerimi yazmaya devam edeceğimi beyan ederek, başlıktaki konuya marş marş devam edelim… Lakin bu mezarlık üzerine daha sonraki yazılarımda daha detaylı değinmek kaydı ile şimdilik veda etmek gerekiyor…

Evet, ne demiş idim, “Edremit Van’a bakar, içinden Şamram akar”… Bilmediğim bu “Şamram Kanalı” ile ilgili çok kısa gözlem ve bilgi temini yapabildik, yerinde gördüğüm zaman… İsmini yazmamda bir mahsur olmayacağını düşündüğüm, bizi gezdiren Bahattin Gün arkadaşımızın, mesleği olmaması hasebiyle tüm iyi niyetine rağmen aktardığı sınırlı bilgiler ile müthiş bir “su mühendisliği” yapıtını karşımızda bulduk… Gitmeden önce, bir kez daha olsun kabilinden, gezilecek yerler konusunda önemli bilgiler aktardığını bildiğim “tripadvisor” sitesine girdim, ilk 20 önemli yere baktım… Akdamar Adası, Akdamar Kilisesi, Van Kalesi, Tuşpa Belediyesi Van Eski Evleri, Muradiye Şelalesi, Hoşap Kalesi, Van Kedisi Evi gibi önemli yerler başta olmak üzere bir dolu yer sayılıyor… Lakin Şamram Kanalı maalesef yok… Bunu anlıyorum, işte nasıl hazırlanıyor, kim ya da kimler hazırlıyor, tercih meselesi nihayetinde, bilemiyorum tabii ki… Kimseyi itham ve ilzam etmek istemem lakin çok büyük bir eksiklik diyeyim ve geçeyim… Buna mukabil bizim Bahattin Gün arkadaşımız biliyor ve sağ olsun oraya götürüyor… Kanalın boyunca bir bölümünün yanında otomobil ile geçtik… Bugün DSİ’nin yaptığı yatırımlar ile hala kullanılabilen bu kanal şüphesiz yenileme ya da düzenleme çalışmaları ile günümüzün sihirli malzemesi bir başka anlamda da baş belası beton ile kaplanmış durumda, kısa bir bölümünde yapılma dönemindeki taşların korunduğu gördük… Sevgili arkadaşımız bize kanalın bir harita mühendisliği şaheseri olarak kimilerine göre 51 km. kimilerine göre ise 52 km. uzunlukta olduğu bilgilerini verince bir mühendislik şaheseri ile karşı karşıya olduğumuzu anladık… Diğer adı ile de yaptıran imparatorun adına ithafen “Menua Kanalı” yaklaşık 3.000 yıllık bir geçmişi ile Dünya Su mühendisliği harikası olarak durmaktadır önümüzde… “Edremit Kız Kalesi” tanıtım tabelasındaki ön bilgimiz mucibince; Urartu Kralı Menua ile Asur Kraliçesi Semiramis’in evlenmelerini müteakip “Asma Bahçeleri” özlemi çeken kraliçenin özleminin giderilmesi uğruna kurulan bahçelerin sulanması amacına matuf bu uzun kanalın yapıldığını öğreniyoruz… Lakin öyle olmadığını da sonradan biraz araştırınca öğreniyoruz ki Gürpınar, Edremit ve Van arazi sulaması ile mezkûr yerleşimlerin kullanım suyu temini de yapılıyor. Eğer şu anda kullanılan kanal, tarihi “Şamram Kanalı” üzerine geliştirilerek yapılmış ise kanalın sadece bahçe sulamaya matuf olamayacağı da aşikârdır zaten. Van’ın 50 km güneyinde yer alan Gürpınar Ovasından Urartu Krallığı’nın başkentinin yer aldığı Van Ovasına tatlı su taşıyan Menua Kanalı geçtiği yerlerde tarıma hayat vermekte ise de asıl maksat başkentin su ihtiyacını karşılamaktadır, göründüğü kadarı ile… Van Valiliği tarafından hazırlanmış ve 2006 yılında basılmış ve ilk ziyaretimde edindiğim “Van Kültür ve Turizm Envanteri – Tarihsele değerler” değerli yayında ise kanal ile ilgili geniş yazıda dikkatimi çeken paragrafı buraya almak istiyorum. “Eski Ermeni kroniklerinde yer alan Van tarihiyle ilgili kayıtlarda söz konusu kanala Assur Kraliçesi Şamuramat’ın adından yola çıkılarak Semiramis ya da Şamran Kanalı (burada da Şamran diye yazılmış) dendiği görülmektedir. Yöre halkı hala bu adı kullanmaktadır. Oysa kanalın inşa yazıtlarında kanalın Urartu Kralı Minua (İ.Ö. 810 – 785) (buarada Minua diye yazılmaktadır) yaptırıldığı görülmektedir. Bu nedenle bilimsel anlamda kanalın adı Minua Kanalı olarak anılmaktadır”.

Evet, M.Ö. 4000’lerden itibaren sayısız medeniyete beşiklik etmiş Urartuların başkenti Tuşpa, ki son ziyaretimden sonra çıkarılmış bir kanunla oluşturulmuş başta da yeni Belediyelik Tuşpa olmak üzere baştanbaşa Van bu özellik ve güzellikleri ile herkesi ağırlamaya hazır görünüyor… Gerçi Canım Yurdumun insanından önce İranlılar keşfetmiş görünüyor buraları, görünen o… Sokakta rastladığınız her 2 kişiden biri İranlıdır dersem çok mu abartırım bilemem, belki de bana öyle geldi… Özellikle akşam saatlerinde Van Sokakları cıvıl cıvıl, insanların kaynaştığı yerler olarak böyle bir izlenim veriyor… Van’ın sokaklarının bu kadar canlı ve kalabalık olabileceğini hiç düşünmemiştim, müthiş canlı ve de hareketli… 


Perşembe, Haziran 15, 2023

AYKOME

AYKOME nedir? Bundan yaklaşık 40 yıl önce öğrenmiş idim, görev yaptığım firmanın İzmir şehir içi altyapı inşaat faaliyetleri sırasında altyapı çalışmalarının yürütülmesi esnasında… Meğerse böyle bir kuruluş varmış, bu kuruluşta, ilgili her kurumdan, ilgili her disiplinden elemanların kurumlarını temsilen yatırım program ve planlarını takip eder, düzenler, koordine eder, teorisi ve tanımı böyle imiş… Tam tamına, teşbihte hata olmaz kabilinden “deve dişi” misali bir kuruluş… Neymiş “Alt Yapı Koordinasyon merkezi”. Adına ve mezkûr adın çağrıştırdığına bakınca zannedilir ki, bunlar gerçekten ilgili kurumların yatırımlarının, zaman, zemin ve mekân bazında tahkik, tetkik, tespit,  tefrik, tesis koordinasyonu yapar.  

Yatırımcı kuruluş getiriyor plan ve programını para alınıyor ruhsat veriliyor mezkûr yatırımın detaylarına bakılıyor mu, nerde… Nerden anlıyorsun diye sorulacak olursa, öncelikle ilgili kurumlar ile farklı yıllarda, farklı parti yönetimlerinde, farklı idarelerin, farklı şehirlerde, farklı yatırımlarında yaptığım görevler neticesinde edindiğim tecrübe ile ve daha da önemlisi altyapı eski çalışanı bir inşaat mühendisi şimdi ise bir kaldırım mühendisi olarak yapılan işlerin sonuçlarını her gün arşınladığım sokaklardan edindiğim gözlemlerden, diye cevaplarım… Mesela, Kanalizasyon boru döşemesi bitiyor lakin baca diye tabir edilen rögarlar temin edilemediği ya da imalatı yapılmadığı için bilahare yeniden kazı yapılıyor. Mesela, ana su dağıtım hattı için kazı yapılıyor, bilahare abone bağlantıları için dolgusu yapılmış alan yeniden kazılıp yapılıyor ya da oraya yerleştirilmesi gereken vana ya da kumanda mekanizması için yeniden kazı yapılıyor. Mesela direk dikiliyor, oradan ya da oraya gidecek kablo için feeder denilen borulama çalışması için bilahare gelip yeniden kazı yapılıp bağlantı yapılıyor, vs. vs… Hani, “nesimi söyleyeyim canım efendim” türküsü gibi, bitmez tükenmez kazılar… Efendim, sokaklar perişan oluyor, insanlar tozdan ve gürültüden muzdarip, solunum yolları rahatsızlıkları patlamış, işçiliklerde dublikasyon, uzayan süreler, bitmeyen işler, ama biten paralar vs. vs… Peki bunlar böyle oluyorsa siz neyi koordine ediyorsunuz, bir açıklayın da duyalım ve anlayalım… Bu AYKOME bünyesinde yeter miktarda kurullarda bulunur, planlama kurulu, koordine kurulu, teknik kurul, idari kurul, hukuk kurulu vs gibi… Ve bu kurullardaki hemen hemen herkes teknik elemandır, mühendis, maliyeci, idareci, hukukçu bi hakkın teknik tetkik ve takip yapmaları gerekir, organizasyondaki görev tanımları gereği… Peki; yapıyorlar mı bu görevi, bilemiyoruz, ama bildiğimiz başka bir şey var, o da, işlerin hiçbiri baştan planlandığı gibi sonuçlanmaz ve maalesef sonuçlanmıyor da… Şimdi özellikle inşai faaliyetlerdeki mühendis meslektaşlarımın ne yaptıklarını çok merak ediyorum. Ya kardeşim, eğer diyorsanız “ne yapalım üstlerimiz böyle diyor” diye, ağzınız mı yok, yoksa aklınız mı, yoksa vicdanınız mı, da “yahu efendim böyle iş tarifleri yoktur, böyle birim fiyat tarifleri yoktur, böyle ödeme usulleri yoktur” demeye… Ya da organizasyon gereği yapılan işleri yerinde ve sürekli takip eden teknik elemanların, yerinde takip edenleri süreli takip eden üstlerinin, ya da onların tamamını takip eden, kontrol eden elemanların hep beraber yaşanan olumsuzlukları göremediklerini söylemek mümkün lakin bu söyleneceklere inanmak mümkün değildir… Yahu elinizde el ile ya da makine ile kazı yapım işleri “birim fiyat tarifleri” yok mudur? Boru yataklaması nasıl yapılacak, hangi evsafta malzeme kullanılacak, son dolgular nasıl yapılacak, hangi katmanlarda ne kadar sıkıştırma oranı aranacak, dolgu üstü zemin kaplaması eski haline nasıl ve ne zaman getirilecek şeklinde kitaplar dolusu “birim fiyat tarifleri” var ve bunları harfiyen uygulamak size vazifedir, bunlara uymayın diyen siyasiler olabilir diye düşünelim peki kardeşim siz teknik eleman olarak bunu içinize nasıl sindiriyorsunuz derler adama, sıkıştığınızda ya da muarızı olduğunuz mahfillerde işler böyle dönerken “istifa diye bir mekanizma vardır” demiyor musunuz? Diyorsanız ise sıra size gelince neden gereğini yerine getirmiyorsunuz, neden susuyorsunuz, neden katlanıyorsunuz, sizin eleştirdiklerinizden farkınız nedir o zaman diye sorarlar adama… Bakın işin reel politik tarafını konuşmuyorum tamamen teknik tarafını konuşuyorum… Müteahhit tarafında da çalışıyor olabilirsiniz, kamu adına kontrol tarafında da, sizin onayınız olmadan, hakediş düzenleyemezler… Hakediş olmaz ise para ödenemez… Para olmaz ise sonucu kötü olan malum işler olmaz… Para olmaz ise yandaşlık, para olmaz ise kayırmacılık olmaz… Bunları neden mi yazıyorum, sakın ve zinhar bilmediğinizi düşünerek, zinhar size bir şey öğretmek niyeti ile yazmıyorum, zaten bu ne hakkım ne de haddimdir, sizin bunları çok iyi bildiğinizi biliyorum lakin bilin ki ben de bunları çok iyi biliyorum… Bakın unutmayın, bu işin, kontrol yönetmeliği, bayındırlık genel şartnamesi, sözleşme eki teknik şartname ve ekleri, sözleşme eki idari şartname ve ekleri gibi sizin yetki ve sorumluluk aldığınız ve yüklendiğiniz ve dahi dayandığınız kanun hatta anayasa hükmünde dokümanlarınız vardır. Eğer böyle ise geriye fazlaca izah yolu kalmıyor… Aman dikkat, lütfen dikkat…

Şimdi tüm bu anlatılanlardan azade ve bakiye, kontrol edilecek, hem de ne kontrol, geriye sadece sade vatandaş kalıyor sizin kural uygulayacağınız… Aşağıda misalini vereceğim uygulamalar benzeri yaşanan bir süreç içinde kahr-ı bela… Yolu enlemesine kesen ve 7 mt’lik elektrik kablo döşeme işine yönelik kanal kazısı için Çeşme’den İzmir AYKOME’nin Halkapınar’daki tesislerine gidip gerekli detayları yazdığı dilekçesini verir, kendisine kontrol için ilgili elemanın gelip gerekli kontrolleri yapacağı söylenir, birkaç gün sonra elemanın geldiği gerekli tetkik ve tespitin yapıldığı söylenir, kazı için gerekli ruhsat bedelinin ödenmesi gerektiği beyan edilir, vatandaş gider bedeli ödeyip kazı ruhsatını almaya, bakar ki tespit yapan muhterem 7 mt yerine 12 mt üzerinden hesap yapılmış, harita üzerinden belli olan yol genişliği hemen tespit edilir diye düzeltin falan der ama yeniden keşif yapılacağı gerekçesi ile bu sefer de ödeme alınmaz, biz sizi haberdar edeceğiz denir, vatandaş tekrar Çeşme’ye döner, birkaç gün sonra 7 mt. üzerinden yapılan hesaplamanın bedeli ödenmek üzere vatandaş tekrar AYKOME tesislerine gider, ödeme 200 TL civarındadır, ödeyecek lakin bu sefer yolun eski haline getirilmesine yönelik teminat için de 800 TL’ye yakın bir bedel talep edilir, neyse ya olur mu dünyanın neresinde görülmüş 200 Tl’lik işin 800 TL teminatı olsun gibi itirazlara kulaklar sağır tabii ki, neyse çaresiz bedeller ödenir, kanal ve kablo bağlantısı verilen ruhsata uygun gerçekleşir. Telefon ile işin tamamlandığı haberi ilgili birime söylenir ancak sonuç enteresandır, gelip dilekçe ve ekinde fotoğraflarla birlikte müracaat edilmesi gerekmektedir. Çaresiz söylenen yapılır, tekrar AYKOME’ye gidilir, dilekçe ve ekleri fotoğraflar verilir… Teminatın iadesi talep edilir, saf vatandaş ne bilsin ki verdiği fotoğrafların doğru olup olmadığı kontrol edilmeyince ödemenin yapılamayacağını zorda olsa öğrenir… Neyse kontrolün yapıldığı teminat iadesinin gerçekleşeceğini muştulayan telefon gelir ve tekrar Çeşme’den yola düşülür İzmir’e gidilir, hayret her şey tamamdır, evraklar alınır ve ilgili departmana aktarılır, sürpriz, ödemenin 3 ay içerisinde dilekçeye ilave edilecek banka hesap numarasına yapılacağı bilgisi verilir… Görev tamamlanmıştır ne de olsa… Evet, 7 mt’lik kanal için AYKOME’nin ciddiyetine bakar mısınız? Alkış, bravo, yol eski haline gelmemiş olsa idi neler yaşanır, ilaveten düşünmek bile istemiyorum… Aaa bu arada para da 3 ay geçince hesaba havale edilmiştir, Allah var… Bu arada 800 TL gibi bir rakam 3 ay kullanılmış ne önemi var… Maksat AYKOME ya da bağlı olduğu makamların finansman sorunu bedavaya çözülmüş olsun… Bu arada İzmir’in tüm ilçelerinden binlerce bu kabil müracaatların aynı anda yapıldığını ve mezkûr bedellerin 3 ay kullanıldığını da kişi başı 800 TL ufaklığı içinde kimse önemsemez lakin “damlaya damlaya göl olur” misali oluşan devasa bütçeler söz konusu… Peki, bu AYKOME vatandaşa gösterdiği bu kılı kırk yaran titizliği kendi yatırımcı kuruluşlarına ve onların anlı şanlı müteahhitlerine gösterir mi? Hiç zannetmiyorum… Neden mi zannetmiyorum, basit, Eylül 2022’den bu yana taaa Haziran 2023’e kadar geçen zamanda “size münasip borular ile daha münasip su getiriyoruz” terane ve nutukları atanları ve onların müteahhitlerinin Çeşme’nin yollarını ne hale getirdiği öyle kenardan ya da uzaktan “Melo, Melo” izleyişlerinden zannetmiyorum… Bir de bonus’u var basın açıklamasına göre Çeşme dâhil 3 İlçenin yaza hazır olduğu anlaşılır lakin Çeşme’nin ana caddeleri bile hazır değildir. Ara sokaklarını konuşmaya da gerek yok, bizi tuzlayın da kokmayalım… Ya bizim gördüğümüz şeylerin tam tersini söyleyerek bizi neden kandırıyorsunuz… Bir basın açıklaması da neden kandırdığınıza dair olsa vallahi çok şık olacak…

Cumartesi, Haziran 10, 2023

İZSU SALLAPATİLİĞİ

Vatandaş; İZSU denen kerameti kendinden menkul muhteremlerin yönetimindeki kuruma başvuruyor, bulunduğum adreste atık su def etmek için tarafınıza ait bir kanalizasyon şebekesi yok, maalesef şu yüzyılda halen “fosseptik” kullanıyor ve bilahare de vidanjör marifeti ile def ediyoruz. Bu durumda bile tarafımıza kanalizasyon şebekesi varmış gibi “atık su bedeli” tahakkuk ettiriyorsunuz, sonra yine delaletiniz ile sağolun piyasaya görece ucuz vidanjörlere de para alıyorsunuz. Ya atık su bedeli almayın, ya vidanjörler bedava olsun diyoruz, gülüyorsunuz… Aaaa, belki sizin tarafta bazı akıllı çocuklar çıkıp “kanalizasyonu olmayan bölgede ev yapmasaydınız” diye düşünüyor olabilir. Toptan cevap babından olsun, kimse münasip yerinden uydurup ev yapmıyor, siz imara açıyorsunuz, toprakların %45’ine el koyuyorsunuz, sizi şereflendirdik adı altında, sonra inşaata başlayınca da bilahare müteahhitlerinize ödeyeceğiniz bedelleri abuk subuk çarpanlarla olabildiğince abartıp tespit edip, %25’ini avans olarak tahsil ediyorsunuz. Bunları hep biliyoruz ve tam da bu yüzden öncelikle kanalizasyon şebekesi olmamasından, sonra atık su bedeli tahakkuku nedeni ile ve sonra da üstüne üstlük vidanjör bedeli ödemekten usandık ve yıldık. Ve yine biliyoruz ki, tüm bu yaşananlar yerelde de genelde de hep sizin umurunuzda olmamasından ve bizim de hafıza problemimiz olmasından mütevellit… Biz az sayıda da olsak, sakın bilmediğimizi ve unuttuğumuz zannetmeyin… Bizi aptal zannedenlerin bizatihi kendileri aptaldır.

Böylesine bir talep ile mezkûr idareye müracaat ediyor vatandaş ve “binbir dereden su getirme” fantezi ve yalpası ve yanpası ile cevaplıyorlar, yok şu yönetmelik, yok şu kanun yok bu yönetmelik yok bu kanun diyerek kafaları karıştırıyorlar… Esasen kendi kafaları, haksız tahsilatı haklı kılmaya kodlanmış ve şartlanmış ya, tam da bu yüzden karmakarışık… Muhtemelen meslektaşlarım ve kişi olarak değerli hukukçuların da görüşleri alınarak bu savunma yapılmıştır, eğer böyle ise daha da bir garabet durum söz konusu… Bilmiyorlar desem yakışıksız, hak gözetmiyorlar desem fazla abartılı, bilerek yapıyorlar desem fazla siyasi, görmüyorlar desem fazla tıbbi bir teşhis olacak, lakin ve galiba hepsi…

Muhteremler; “İdarenin Tarifeler Yönetmeliğinin madde 5-1’ini” referans göstererek “su abonesi, İZSU’nun su ve kanalizasyon hizmetlerinden birlikte yararlanan veya kanal bağlantısı olmayıp yalnızca su hizmetlerinden yararlanan abonelerdir. Bu tür abonelere su satış tarifesi ile kullanılmış suların uzaklaştırılması tarifesi birlikte uygulanır” hükmü bulunmaktadır diye buyurmaktalar. O zaman yönetmeliğinizi, İZSU Genel Kurulunda yönetmelik değişikliği önerisi getirerek değiştirin “su versek de vermesek de, vermiş gibi tarife uygulanır” hükmünü getirin, size daha bir kolaylık olur, sonraki ihalelerde bütçesel olarak eliniz rahatlar, güçlenir, daha güzel ve faydalı ihaleler gerçekleştirirsiniz. Size göre nasıl olsa sizin genel kurulunuz var ve onlar ne karar verirse doğrudur behemehâl uygulanmalıdır, “Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığı”, “Tüketici Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemeleri” kararları mı, “onların ne önemi var, mühim olan insanlık” değil mi? Genel Kurul üyeleri bunları bilir mi, bilmez mi, ben bilemem de siz iyi bilmelisiniz ve bilirim ki iyi bilirsiniz… Sizin hukukçularınız yok mu? Bunlar görüş bildirmez mi? Başkalarını suçlarken “tek adam, tek adam” diye tepinirsiniz, ama siz de tek adamınıza “olur mu efendim, bunlar tekmili birden anayasa ihlalidir” diyemezsiniz… Demezsiniz, çünkü sizin de çocuklarınız var, sizin de aileniz var, hülasa istikbaliniz var ve istikbal göklerdedir… Arş-ı ala’ya yükselmenin yolu, bütçedir ve bütçenin tek kaynağı “anayasaya aykırı olsa bile” halktır, vatandaştır. Gerisine yönelik her türlü mütalaa ve mülahaza beyhudedir. Aslolan para ve bütçe, onunda adresi belli… Aaaa birileri de çıkıp yahu su bedelinin yarısıdır, ne diye afra tafra yapıyorsun diye bana çatabilir, vallahi sesim çıkmayacak ama şu vidanjör bedeli ve şu “halkımızın yararına ve sağlığa dair” ve dahi “biz ki taa kavli beladan halkçıyız” diye ağır abi edalı başlayan nutuklar var ya ona katlanmak mümkün değil, aksi olsa vallahi de billahi de kuyruğumu kısıp oturacağım… İlaveten de bu bir prensip meselesidir, yoksa aritmetik figürler üzerinden konuşulacak bir mesele değildir, konuşulacak olursa da en az sizin kadar aritmetik bilirim. Benim bildiğim içinde azıcık “halkçılık” hissiyat ve fikriyatı taşınılıyorsa behemehâl vatandaşın anayasal hakkına saygı duyulur ve “verilmeyen hizmete tarife uygulanmasına” son verilir… Peki, verilir mi, verilmez, nereden mi anlıyorum, elimizde, aynı zamanda onlarında elinde onlarca mahkeme kararı olmasına rağmen sadece mahkemeyi kazanan aboneye karar uygulanmaktadır. Oysa mademki “halkçısınız” ve mademki böylesine bir mahkeme kararı var, aynı dertten muzdarip her aboneye müteallik bir karar alsanız ya, şu meşhur genel kurulunuzda… Olur mu? Zinhar, nasıl olsa konu ile ilgili mahkeme kararı almak mahkemelerde kolay olsa bile süreç pahalı, avukat, bilirkişi, zaman vs. vs… Efendim birileri de çıkıp, yahu bu abilere fazla iddialı yaklaşıyorsun da, diğerlerine neden bir şeyler demiyorsun diyebilir… Vallahi ben ne yapayım karşı mahalledeki abiler sizin kadar iddialı halkçı olduklarını söylemiyorlar hatta “ne kadar ekmek o kadar köfte” teraneleri ile ilerliyorlar…

Ne bekliyorlar acaba bu kerameti kendinden menkul yöneticiler, atık suları yola salıp, koy verip isyan başlatmamızı mı bekliyorlar? Ne bekliyorsunuz bu kadar sabrettik bu kadar sustuk bu kadar içimize attık… Yahu bilmem nerelerde partinize propaganda katkısı sunacağım diye çırpındığınızın % 10’nu kadar asıl görevlerinizi yapsa mı idiniz acaba? Şarkıcı getirmeye, şenlik düzenlemeye, 38. kuşaktan ilgili ve ilgisiz yardım taleplerini karşılamaya, abuk subuk sportif faaliyetleri desteklemeye, zevk-ü sefaya bulunan bütçeler bir türlü direk sağlık ile ilgili, direk vatandaş ile ilgili işlere bulunamıyor… Hemen bütçe, plan, proje, karar, zaman vs gibi şartları öne sürmek kolay, peki kardeşim bu bütçeyi, kararı, planı, projeyi kim yapacak, bu bizi yönettiğini zanneden muhteremlerin anlattıklarına bakılırsa zannedersiniz ki görev zinhar onların değil de “Sakız Belediyesinin”… Ya kardeşim “vermediğiniz hizmetin bedelini tahsil ediyorsunuz”, bunda anlaşılmayacak ne var ki… Çağdaş “Deli Dumrul” durumundasınız… Hala çıkmış gak guk edip duruyorsunuz…

Size kızıyorsam da beni affedin, kızmak gibi aptal bir huyum oluştu, niye bilmiyorum, vallahi biz 2 abuk kutuptan birini seçmek zorunda kaldığımız, iki araya sıkıştığımız ve bunun haricinde bir şey düşünmediğimiz ve yapamadığımız için kendimize kızmalıyız lakin onu bile becermekten uzağız…

Neymiş, esasen bu beylerin halk umurlarında değilmiş, kılı kırk yararak hangi kanunun neresindeki hangi maddesine istinaden buldukları eften püften bahaneler ile “alavere dalavere” paraları toplamakmış. Dert bu… Gelsin paralar, halkçılık mı, size söz yeni baharda gelecek…

Sen ne yapıyorsun, 10 m3 lük vidanjör ihalesi yapıyorsun ve onu da muhtemelen yine meşhur “Genel Kurul Kararınız” ile tarifelendirip abuk subuk tahakkuk ve tahsilata girişiyorsunuz, 376 TL. (16.03.2023 tarihi itibari ile) Vidanjör bedeli (KDV dâhil) ne demek biliyor musunuz siz? 376/10=37.6 TL/m3’tür. Suyu kaça satıyorsunuz çıplak bedel 13,14 TL. Ne diyeyim ilaveten… Gerçi hızınızı alamayıp şimdi de vidanjörlerin kapasitesini 8 m3 e indirdiğiniz de cabasıdır bu makul davranışın… Yahu be kardeşim, hem atık su bedeli tahsil ediyorsunuz,  su bedelinin yarısı mukabili, hem de vidanjör parası alıyorsunuz… Ya biri ya diğeri demiyorsunuz, yahu buraya hemen kanalizasyon şebekesi yapalım demiyorsunuz, hepsini birden tahsil ediyorsunuz… Sonra ahlak ve etik talkını… Ya bir durun Allah aşkına…

Ya, İZSU’cu Beyler (cinsiyetten azade kullanıyorum), İZSU’yu yöneten beyler (cinsiyetten azade kullanıyorum) siz bu savunmaları yapıyorsunuz da, T.C. Mahkemelerine başvuran her mağdur abone nasıl oluyor da sizin aleyhinize karar veriyor, acaba mahkemeler sizin kadar hukuk mu bilmiyor, teknik mi bilmiyor… Ben söyleyeyim ne o, ne bu, siz maalesef birer paragöz siyasi olmuşsunuz… Bu uğurda vatandaş mağdur oluyormuş, ne gam ne keder…

Siz Fransız firması ALÇE SU’dan bile hızlı çıktınız, sizi kutluyorum… Hayırlı tahsilatlar… Siz de anladınız durumu ve bizde ki alışkanlık seviyesini ve isteğini… Tekrar hayırlı tahsilatlar… Bakın beyler, bu yaptığınız haksızlığa 35.000 adet kanun ve yönetmelik dayanağı bulursunuz da bir kelimelik ahlaki ve etik dayanak bulamazsınız… Bıraktım halkçılığınızı da hala varlığına inandığım vicdanınıza sesleniyorum, gelin bu vebalden kurtulun ve bu mağduriyete son verin, vermediğiniz hizmetin parasını tahsil etmeyin… Bu vesileler ile önceki dönemler Dikili Belediye Başkanlığı yapmış, kanuni dayanaklar yerine ahlaki dayanaklar aramış, bu uğurda başının belaya da girdiğini bildiğim meslektaşım Osman Özgüven’i ve şu andaki Tunceli Belediye Başkanı Mehmet Maçoğlu’nu ve sonsuza dek hatırlanacak efsane Belediye Başkanı Fikri Sönmez’i (Terzi Fkri) büyük ve derin bir saygı ile anıyorum… Gerçek halkçılık nasıl olurmuş, gerçek belediyecilik nasıl olurmuş, evelemeden gevelemeden her şeye rağmen bizlere gösterdikleri için de sonsuz teşekkürler ediyorum.


Cumartesi, Haziran 03, 2023

LİYAKAT – LAYIK – SELAHİYET - EHİL - EHLİYET

 

Çeşme’nin su şebekeleri yenileme ve ilave tesis çalışmaları bir süredir devam etmektedir, konu ile ilgili Yerel Yönetimin en üst makamları sürekli bilgilendirmeler yapmaktadırlar, yok eski şebekeler çok miktarda su kaçağına sebep, yok şebeke boruları “asbest” türevi malzemeler olup sağlığa çok zararlı vs. gibi başta olmak üzere uygulamadan sorumlu teknik ve idari yönetim tarafından aktarılan bilgilere istinaden… Şimdi aktarılan bilgilerin samimiyeti ve içtenliği konusunda benim bir lafım ve itirazım olamaz, herkes bildiği, anladığı, öğrendiği, kapasitesi, tecrübesi, ehliyeti, dirayeti ve de hepsinden önemlisi liyakati ve niyeti ölçüsünde uygulama yapmaktadır. Bunlar her idarede ve yönetimde iş ve bilgi üretme konusunda benzer durumlar olup bu detaylara girmeden dışarıdan birisi olarak yazayım istedim, gördüklerimi ve yaşadıklarımı… Ben de tıpkı mezkûr yöneticiler gibi samimi ve içten olarak 2022 Eylül sonunda başlayıp 2023 Mayıs sonuna gelindiği halde hala bitirilememiş Çiftlik – Çeşme yolunun hikâyesini, hemen hemen her gün mezkûr yolu en az bir gidiş bir geliş olarak kullanan birisi, komşularımızın şikâyetleri, gazeteci olarak görevimizi hatırlatanlara ve dahi görevimizi yapmadığımızı hatırlatanlara istinaden yazmak istiyorum. Üstelik yaşanan zorlukları yazmadığımızı ya da haberleştirmediğimizi seçimlerde yönetim ve taraftarlarının olumsuz etkilenmemesi nedeniyle yazmadığımızı dahi beyan edenler oldu… Tabii ki bunların hepsi samimi ve içten olup esasen de yaşanan zorluklar ve görülen zararlar nedeniyle oluşan serzenişler olup bizim de gerçeğimizi tam manası ile yansıtmamaktadırlar…

Lakin alt yapı uygulamaları konularında uzun yıllar görev yapmış bir İnşaat Mühendisi olarak gözlem ve görüşlerimi bizleri kaale almayanlara ve söylediklerimize kulak asmayanlara bir kez de bu köşeden sesleneyim dedim… Orada görev yapan meslektaşlarımı üzerek zülfü yâre dokundu isem affola… Lakin İZSU’yu yönetenlerin tek yazılacak eksik hatta taammüt içeren yanlışları bunlar değil zamanla diğerlerini de yazmaya devam edeceğim… Hele bir “atık su” tahsili uygulama ve savunmaları var ki evlere şenlik… Hani, atık su şebekesi (kanalizasyon) olmayan yerlerde, hani fosseptik ile atık su toplanıp bilahare yine bedeli mukabili defediliyor ya, işte o… Mağduriyetimizin giderilmesi için verdiğimiz dilekçelere bir şeyin neden ve nasıl yapılamayacağının hiçbir haklı gerekçeye ve hizmete dayanmadan ücret tahsilinin nasıl yapılacağının izahı cevabi yazılarında tarihe geçen iddialarda bulunulmuş ve defaten müracaatlara da sağır duvar rolü oynamışlardır. Yakında detaylı yazacağım…

Efendim denilebilir ki burası bağımsız bir kurumdur, onların yönetim kurulları vardır, danışma kurulları vardır, hukuk kurulları vardır, vs. Lakin genelde de olduğu üzere tüm bu kurullar ve kurumun bizatihi kendisi bile bir kişinin irade ve inayeti ve dahi işareti üzere karar alır ve iş görürler, biz bunları ziyadesi ile yaşayarak öğrendik… Orada görev yapan hukukçu, mühendis ve diğer disiplin erbaplarını da anlamak mümkün değil… Neyse, ilerleyelim… Bunların tamamı “çene suyuna pilav” derler…  

Dönelim, Çiftlik yoluna tekrar… Görünen o ki yetkili ve ilgili muhteremler kanal çalışmaları yolun neresinden geçirilecek çalışması yapmamışlar evvel emirde, bunu nerden mi anlıyoruz, kolay oldu emin olun hiç zorlanmadık… Soran olursa uygulamalı anlatırım… Kazı çalışmaları başladı, yol standart bir yol, bir gidiş bir geliş, ekskavatör kazıyor aynı zamanda yanındaki kamyona yüklüyor, sıradaki kamyon çekmiş orada bekliyor, kontrol ekiplerinin aracı vs derken yan yana ve arka arkaya 5-6 makine ve taşıt yolu büyük ölçüde trafiği engellemiş durumda, buna denilecek bir şey yok, lakin ne yapılması gerekir her iki yönde de ellerinde kırmızı ve yeşil bayrakları ile taşıt trafiğini yönlendirecek elemanlar yerleştirmek, değil mi? Var mı, hak getire… Denilebilir ki “sözleşme gereği taşeron bu elemanları bulundurmalı idi” peki bu detayların yerine getirilip getirilmediğini kontrol eden oldu mu, bilmiyoruz ama sonuç değişmediğine göre rahatlıkla olmadı diyebiliriz… Peki, mesai bitiminde kazı alanı, yeterince trafik ikaz ve işaret levhaları ile akşam saatlerinde aydınlatılarak trafik seyrüseferine uygun ve güvenli hale getirildi mi? Şüphesiz hayır, peki kimin umurunda, şüphesiz kimsenin… Peki, böyle kritik ve alternatifi olmayan bir yolda çalışıyorsanız, günlük 8 saat çalışma ve hafta sonu tatilleri düzenli korunarak çalışma yürütmek hak olmakla birlikte doğru mu diyen oldu mu? Zinhar… Oysaki kolaylıkla çalışma alanları bugünkü aydınlatma teknikleri ile gündüz gibi aydınlık hale getirilerek ve fazla mesaili ve vardiyalı çalışma yapılarak kısa sürede aşılabilirdi. Peki, yapıldı mı, nerde… Kazı yapıldı, borular döşendi ve dolguya geçildi, seçilen dolgu malzemesi uygun mu diye bakıldı mı? Bilmiyoruz lakin sonuca bakınca bakılmadığını anlıyoruz, saygının öne alındığı bir malzeme mi, yoksa ucuz ama sorunlu bir malzeme mi tercihi ucuzdan yana kullanılmış… Yeri gelince “her şeyin en iyisine layıktır vatandaşımız” edebiyatı tam gaz, lakin bu dolgu malzemesi seçimi hem de meskûn alanda kullanılmak üzere “nefes darlığı”, “akut solunum rahatsızlıkları”, “alerjik hastalıkları” vs olan insanlar düşünülmüş mü? Zinhar… Peki, diyelim ki zorunluluktan böyle bir malzeme seçtiniz, oraya bir “arazöz” tahsisi edip sürekli sulama ile toz dağılmasını önleyemez miydiniz, evet, önlediniz mi, şüphesiz hayır… Dolgusunu tamamladığınız yollarda özellikle yağmurun bozduğu dolgu satıhlarının kontrolünü yaptınız mı, hayır… Daha da önemlisi dolguları teknik şartnamelere uygun yaptınız mı, tabaka tabaka sıkıştırmalar yaptınız mı, nerde… Oysaki siz her gün bu alanda dolgunun sıkışma, çökme, akma vesaire nedenlerle eksilmesini kontrol edip telafisini gerçekleştirmeniz gerekmez miydi, evet, yaptınız mı, şüphesiz hayır… Bu nedenle inanılmaz motosiklet ve otomobil kazaları ile hasarları oluştu hatta bu yüzden dava açmalar bile görüldü… Peki, burun kıvırarak baktığınız bazı alanlardaki uygulamalarda pekâlâ görüyorsunuz ve biliyorsunuz ki bu kadar uzun sürecek ise “geçici asfalt” yapılmaktadır. Gerçi kalıcı olması gerekeni bile geçicisinden yapanlara bu kelam kâr etmez biliyorum… Sonuçta iki (2) şeritli yolun bir şeridinin perişan edildiği yetmiyormuş gibi buradaki tamir, ikmal, ıslah işlemleri bitirilmeden neden ikinci şeridin de kazılmasına başlandı sorusunun bir cevabı var mı? Şüphesiz ki yok… Çalışma planı var mı, anlaşıldığı kadarı ile yok, günün gereklerine göre ve de ihtiyaca binaen bazen orada bazen burada çalışıldı mı, evet, öyleyse plan yok… Yön eylem değerlendirmesi var mı, yok… Yok oğlu yok… Lakin karşı mahalleye laf yetiştirme söz konusu olunca da en yüksek perde ve vites…

Peki; “AYKOME” diye kısaca bilinen ve “Büyükşehir Belediyeleri uhdesinde ve bünyesinde” esasen de kentin teknik altyapısının büyük bölümünden kendilerinin sorumlu olduğu yerel yönetimlerin, teknik altyapı ile ilgili tüm idarelerin hizmetlerinin yapımı, denetimi ve koordinasyonu gibi konulardan sorumlu bir kurum var mı, var... Tüm bu anlattıklarım üstüne bizim göremediğimiz ya da görmediğimiz detaylar vardı da biz anlayamadık da AYKOME olarak bir söylerlerse çok sevineceğim. Aaa, bu arada tüm bunları ürkmeden yazmamız karşısında her şeye rağmen sonsuz sabır ve hoşgörü gösteren, gerek AYKOME gerekse de İZSU yönetimine de bu nedenle teşekkür ederim. Liyakat ve ehliyet gözetimi konusunda başkalarına talkın verenlerin özellikle titiz davranmalarını beklemekteyiz. Yoksa “biz seçildik” bundan sonra “bizi seçenler” yapacaklarımızdan zevk almalılar fikriyat kulübüne duhuliye beleş hatırlatması yaparız.  

Tüm bunların yasalarla, yönetmeliklerle ve sözleşme maddeleri ile tamamen “yüklenici”  ya da “taşeron” sorumluluk ve yükümlülükleri kapsamında olabilir bu iddialar bu hali ile savunulabilir lakin sözleşme hükümleri yerine getirilmez ise bunu kim tespit etmeli ya da edecek, yerine getirilip getirilmediğini kim kontrol edecek… Kontrol teşkilatının teşkili ve görevleri mutlaka sözleşmede yer almıştır… Aaaa tabii bir sözleşme var ise… İlaveten ve de önemine binaen hani sizin belediyelerinizde “taşeron” uygulaması yoktu diye soran bir hayli vatandaş gazetemizi ziyaret etti…

Son söz de uygulamayı yapan ve yöneten teknik ekibe, neden “Başkanlara” test için kaplama ve ıslah işlerindeki gecikmelerin nedenleri hakkında eksik ve yanıltıcı bilgi veriyorsunuz? Başkanlara bilgi veriyorsunuz kamuoyuna bilgi versin diye bakıyorsun test için bekliyoruz diye akıllara ziyan bir açıklama ne testi, ne kadar sürer bu test, cevap yok… Yoksa asfalt ihalesi için yeterli büyüklük mü beklenildi, vs vs…