Cuma, Mayıs 06, 2011

TİTO – DEDE YAŞAR

Beni ilkokula götürdüğünde arkadaşı olan öğretmene teslimi tam bir şok söz ile başladı, “eti senin kemiği benim”. O güne kadar duymadığım bir kelam ve et ile kemikte bahis konusuysa eğer gel de şok olma, ama çok sonraları yapılan açıklamada mezkûr sözün sadece bir gelenek olduğu ve asla karşılığının da çocuğumu dövebilirsiniz olmadığını, derin anlamının ise çocuğun sadece eğitilebilmesi adına öğretmene verilen tam yetki olduğunu, yıllar sonra ortaokul sıralarında anlayabilmiştim.

Ortaokul dönemi de ilkokuldaki başarılı geçmişin devamı olarak sürmekte idi, o zamanların sınıf geçmesi şimdiki gibi kolay olmadığı için üst yaş gruplarından bir sürü insanla birlikte aynı sınıflarda okumuş idik. Artık ortaokullu olmanın gereği bir taraftan, diğer taraftan ise çift dikişlerle sınıf arkadaşlığı ettiğimiz haylaz, tembel ve şamatacıların yarattığı ortamda öğretmenlerin daha gergin oldukları bir gerçektir. Dönemin matematik öğretmenlerinden Ali ihsan öğretmen; Talat Aydemir Harp Okulu ayaklanmalarına katılmış ve bu yüzden Harp Okulundan atılmış ve bilahare kendilerine tanınan haktan yararlanarak öğretmen olmuş, sanki dünyanın tüm gerginliği sırtına yüklenmiş, belki de bu yüzden yüzünün güldüğü hiç görülmemiş, çok sert ve öğrenciler tarafından çokta sevilmeyen bir öğretmendi.

Kendi adıma, çalışkanlığım mı desem şansımın getirdiği başarılı bir öğrenciliğim mi desem bilemem ama sırf bu nedenlerle sert öğretmenler karşısında daha fazla hoşgörü alabiliyordum düşüncesindeydim ve Ali İhsan öğretmenden de zaman zaman çok gerilse de görece hoşgörülü davranış görüyordum. Ta ki bir sınavda, neden böyle olduğunu o zamanda şimdi de hiç anlayamadığım bir nedenle "1" lik bir kağıt verip kıyametin kopmasına neden olmuştum, deyim yerindeyse “eşek sudan gelene kadar” dayak yemiştim ve bu bir ilkti hayatımda, bu dayağın fiziki ve ruhi perişanlığı içinde eve geldiğimde, durumu tüm detaylarıyla anlattığım annemden öğrenen babam, ertesi gün doğruca okula gider ve Ali İhsan öğretmeni çok açıktan ve anlayabileceği netlikte uyarır ve bunun bir kez daha olması halinde kendisinin de aynı muameleye tabi tutulacağını bildirir ancak bunu öğrenebilmem için aradan yaklaşık bir 25 yılın geçmesi gerekmiştir. İşte anlamıştım artık “eti senin kemiği benim” sözünde hiçte dövün dövebildiğiniz kadar bir anlam yüklemesi olmamıştı…

Ortaokulla birlikte sözcük olarak ta çok sevdiğim “öğretmen” sözcüğü “hoca” haline dönüşmüştü artık, neden böyle olmuştu emin olun bugün de izah edemiyorum, neden o güzelim sözcük terk edilir de yerine sürekli cami hocası ile karıştırılmasına neden olan hoca sözcüğü kullanılır… Bugün artık hayatta olmayan Babam ve Ali İhsan öğretmeni rahmetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum… Toprakları bol olsun, başlarından yıldızları eksik olmasın…

Bugün gelinen nokta itibariyle eğitimin göz ardı edildiği, onun yerine öğretimin çok önemsendiği maalesef bir vakadır. Oysaki eğitilmemiş kafaları ne kadar öğretirseniz öğretin sonuç bugün gelinen noktadan daha ileri olamaz ve ne yazık ki saygısız, sevgisiz bir toplum yaratırsınız ve “gemisini kurtaran kaptan” ile “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyen ahlakı yüceltirsiniz, sonuçta da buna taparsınız tıpkı bugün olduğu gibi… Eğitim deyince, öğretimi bir hayli kıt olan babamın katkılarını asla unutamam ve bugün bile bazı davranış ya da ilişkilerimizin özetini kendi yaşamımın ışığı ve şiarı etmiş bulunmaktayım.

Üniversite sınavların tek aşamalı ve sınav öncesi tercihlerinizi yaptığınız şekliyle olan sınavlarına girdim, belki başarısızlığımdan belki tercih yapma hatalarından maalesef herhangi bir öğretim kurumuna girmeye hak kazanamamıştım, Babamın tepkisi sadece sonuç kâğıdını önüme koyarak “buyurun beyefendi 11 yılın faturası” dedi ve bir daha asla bir şey söylemedi ne kızdı, ne bağırdı, ne de lafı uzattı… Sınavlarda 2. girişte de başarılı olunca Üniversite senin sandığın gibi bir yer değildir ders verirler çalıştın mı çalışmadın mı hayatta karışmazlar, bakmazlar ama sınavlarla disiplininin ne olduğuna bakarlar ve bunu ölçerler, tıpkı banka kredisi gibi krediyi geri ödemen gerekir yoksa yaptırım gelir hemen arkasından mealinde konuşmalar yaptı ve bu konuda da bir kez daha asla herhangi bir kelamı olmamıştır.

Bir defasında ise, arkadaşlar ile kahvehanede kâğıt oynarken arkadaşların babaları ile babam da geldi, babaları gelen arkadaşlar hemen kâğıdı bıraktılar ve kahvehanenin arka kapısından çıkıp gittiler, ben ise masadan kalkmadan bekledim, masadaki kâğıtlardan zaten orada ne yaptığımız da çok açıktı… Ve durumu gören babam yanıma geldi, “babalı çocuklarla oyun oynarsan sonuç bu olur” dedi, al bakalım bir kıssa daha, yıllar sonra bunun babalarından korkan ve yaptıklarını babalarından saklayan çocuklarla arkadaşlık yaparken dikkatli olmak gereği üzerine bir felsefe olduğunu anlamıştım…

İlk sigara içtiğim dönemlerde annem bunu bilirdi ve yemeklerden sonra annem mutfakta yemek sonrası gerekli işleri yaparken bende orada sigara içerdim, sigara içtiğimi anladığı gün beni mutfaktan çağırarak gel bakayım buraya, baba yanında sigara içmemekle saygı olmaz, bu belayı içiyorsan benim de yanımda adam gibi iç dedi, bundan sonra her ortamda içebildiğim için hiçbir zaman gizli ve kuytu yerlerde sigara içme gereksinimi duymadım ve o gizli köşelerde içilen sigara dışı şeylere de meyletmedim. Sonuçta sigarayı yaklaşık 10 ya da 11 yıl önce bıraktım ve şimdi bu konuda sigara içilmemesi için yapılan propagandaların toplum sağlığı açısından önemine çok fazla inanmaktayım, yeter ki zorla ve zorbalıkla yapılmasın…

Gençliğinde “Tito”, ileri yaşlarında ise “Dede” lakabıyla anılan babam; Yugoslavya devlet başkanı Tito’nun giydiği körüklü çizmelerin benzerini giymesinden, bu çizmeleri her gün cilalayarak parlatmasından kaynaklanan lakabı ile gözümde hep başka bir noktada yer almıştır. İleri yaşlarında kelliğinden mi, yaşlı görünümünden mi kaynaklandı bilemiyorum ama gitti Titoluk, geldi Dedelik, ama dedelikte ona bir ayrı yakışıyordu açıkçası…

Yıllar sonra da, bana seninle gurur duyuyorum demesi, sen beni geride bıraktın beni aştın seninle gurur duyuyorum, bir o kadar da seviyorum demesi de benim için aile eğitiminin ve mütevazılığin zirvesi olmuştur, hayatım boyunca da bunun etkisiyle yaşadım.

Toprağın bol olsun, yağmurlar üstüne yıldız yağdırsın, başucundan yıldızın hiç eksik olması benim güzel babacığım…