Perşembe, Ağustos 19, 2010

Mustafa Özenç

Mahirlerden Özence selam olsun Dev-Gence

Ülkemizi emperyalizmin emrine sokan ve Ortadoğu’daki jandarmalarından biri haline getiren 12 EYLÜL Faşist Cuntacılarının inanılmaz intikam saldırıları kapsamında, Türkiye Devrimci Yol’unun yiğit evladı Mustafa Özenç; Cunta mahkemelerindeki uyduruk bir yargılama sonucunda 20 Ağustos 1981'de Adana Cezaevinin infaz avlusunda gecenin üçünde idam edilir.

Aşağıda bu yiğit Devrimcinin idamından kısa bir süre önce hücresinde yazdığı şiir ve idam öncesi babasına yazdığı ama asla teslim edilmeyen mektubu bulunmaktadır.

Anısı önünde saygı ile eğiliriz

RMÇ



O büyük gün geldiğinde
ben kimbilir kaç yıldan beri
ebedi yatağımda toprağın derinliklerinde
sonsuz bir uykuda uyuyor olacağım
fakat alınca ne zamandır beklediğim haberi
uyanıp, sesimi kimse duymadan
o büyük zaferin tarifsiz coşkusuyla
kara toprağın altından, ben de haykıracağım.
Unutup geçmişte kalan acı dünü
kimbilir belki bir kış günü
üzerimi yorgan gibi kaplayan
bembayaz karın soğuğundan....
ya da sonbahar mevsiminde
kemiklerime işleyen yağmurdan duyacağım
ve milyonları saran o doyulmaz sevince
ben de sessizce ortak olacağım.
Mevsim ilkbahar sıcak bir yaz olsa da
gece gündüz farketmez ben her zaman hazırım
adımın yazıldığı taş bile yıkılsa da
kalmamış ta olsa şu dünyada mezarım
hatırlayıp tek canlı gelmese başucuma
o müjdeyi ben doğadan alacağım
nasırlı ellerce yaratılan o görkemli bayrama
hiç kimse farketmeden ben de katılacağım.

Mustafa Özenç



27 yıl sansür yemiş sakıncalı(!) mektup:

"sevgili babacığım,
Sizlere bu satırları yazmamın en önemli nedeni kendinizi benim için suçlamamanız ve bu konuda soğukkanlı davranmanıza katkıda bulunabilmek istememdir. Sizler elinizden geldiğince bana destek olup iyi bir şekilde yetişmeme çalıştınız. Ancak içinde bulunulan toplumsal şartlar benim ister istemez bir tercih yapmamı gerektirdi.
Bu tercih bir yanda sermaye ve onun uşaklığını yapan faşist güçler, diğer yanda emekten yana olan güçler arasında söz konusu idi. ben de seve seve bugüne kadar uzanan sonuçlarını gördüğüm halde faşizme karşı emekten yana olmayı seçtim. ve doğru bildiğim değerler uğrunda onurluca savaştım. (...)
Hiçbir baskı veya cebir karşısında bir an dahi inandığım değerlere ihaneti düşünmedim. Sizler beni anlamak için her şeyden önce yaşamalısınız. (...) sömürü ve zulüm düzeni sürdüğü müddetçe bu savaş yok edilemez. İnkâr etmek gerçekleri de değiştirmez. er ya da geç bu bozuk düzen tüm pislikleriyle tarihin çöp sepetine atılacaktır. Bu uğurda gelen ölüm de, nereden gelirse gelsin hoş geldi, sefa geldi."

Mustafa Özenç




Salı, Ağustos 17, 2010

ALIN SİZE VESAYETİN SON BULMASINI SAĞLAYACAK PLAN-2

KATLİAMALARIN FAİLLERİNİ YARGILAYIN YA DA DEŞİFRE EDİN

Ne diyor Başbakan Erdoğan "12 Eylül referandumunda gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla hesaplaşacağız. 30 yıl sonra milletçe 12 Eylül'le vedalaşacağız"
Ohh ne ala… Necip Türk Milletinin balık hafızasına sığınarak bu lafları etmek kolay ama bu konuda samimi olmak başka bir şey… Peki hadi samimiyseniz ve siyaseti vesayetten kurtarmak istiyorsanız, hani hazır da kozmik odaya girmişken hani istihbarat örgütleri de siyasi otoritenin emrindeyken, bulun şu 12 Eylül öncesi katliamların düzenleyicilerini, ama sakın devlet sırrı, derin devlet vs. gibi uyduruk bahanelerin ardına sığınmayın, sağır sultan bile biliyor bu kontrgerilla organizasyonunu, CIA yönetiminde tüm dünyaya yayılan bu terör örgütünün Türkiye ayağını bulun çıkarın hadi bulamadınız karşı olduğunuzu açıklayın, deşifre edin bu ahlaksız alçakça katliamların düzenleyicilerini, planlayıcılarını lanetleyin ama sözde değil yürekten yapın da görelim samimiyetinizi, ama sakın bunlar bilinmiyor demeyin, çünkü biz biliyoruz ki devlet bunların hepsini biliyor… Çözün şu devletin terör örgütünün şifrelerini de görelim hiç bir şeyden korkmadığınızı… Çözün şu devletin çekirdeğini hani adı derin devlet ya siz de sözde karşısınız ya, ama nerde o samimiyet… Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 2005 yılı başlarında katıldığı bir televizyon programıda "derin devlet, devletin kendisidir, derin devlet, askerdir.." demişti. bir iki ay içinde, yeğeni Yahya Murat Demirel'in Egebank olayı kapsamında, kardeş Demirel'in Isparta'daki fabrikalarına el koyuluverdi. Neden? Demirel uzun siyasi yaşamındaki belki en ve tek doğru lafını etti, cezasını gördü. Bırakın adamcağız başka şeyler de söylecekti belki de niye önünü kesiyorsunuz? Niye cezalandırıyorsunuz? Ya hani gizli kapaklı işlerin üstüne gidecektiniz işte size fırsat ve destek yalandan da olsa…Bulun ve cezalandırın da görelim ve gerçekten hesaplaşacağınıza inanalım.

Hani girdiniz ya kozmik odaya hani istihbarat örgütleri siyasi anlayışınızı benimsiyorlar ve siyasetinizle uyumlu çalışıyorlar ya;

Çözün 16 mart İstanbul Üniversitesi katliamını; 7 ölü, 47 kişi yaralı, Can Dündar’ın yazdığına göre Reşat Altay (AKP Hükümetinin Trabzon eski Emniyet Müdürü- Şimdi merkezde koruma altına alınmış durumda) anlaşılan bu işin içyüzünü en iyi bilen kişi, İstanbul Üniversitesi’nde 16 Mart 1978’de devrimci öğrencilerin üzerine bomba atılması ve silahlarla taranması sonucu 7 devrimci öğrenci öldü, 47 kişi yaralanmış idi. Devrimci Öğrencilerin katillerini yakalamak için peşlerine düşen polislere ise, “geri dön” emri verildi. Polis Memuru Yahya Gergin, 1978’de Sıkıyönetim Mahkemesi’ne verdiği ifadede, “geri dön” emri verenin Reşat Altay olduğunu söyledi. Hadi size samimiyet testinin en kolay sorusu başlayın en kolay sorudan da görelim mertliğinizi…
Çözün; 1 Mayıs 1977 katliamını hani 1 Mayıs 1977’de sular idaresi üstünden, İntercontinental Oteli’nin odalarından ve çatısından, Tarlabaşı girişinden, Beyaz Reno’dan, Pamuk Eczanesi’nin üstünden, Kazancı Yokuşu’nun yanındaki çiçekçiden ve alanın çeşitli çevrelerinden kitleye ateş ediliyordu ya Sular idaresi üstündeki postallı, Askeri giysili grup ateş ediyor ya. Bu grubu yöneten kişinin Uğur GÜR isimli polis şefi olduğunu sağır sultan da duymuş ve bunu o dönemin tanıkları doğruluyor. İlaveten l Mayıs katliamında rol alanların o dönemin ünlü MİT'çilerinden Hıram Abas, Mehmet Eymür, Nuri Gündeş olduğu iddialar arasındadır, Abas sonradan terfien MİT müsteşarı olacaktı. Mehmet Eymür ise 1990 lardaki kayıplar ve faili meçhul cinayetler ile yok etme operasyonlarında ve 96'da ortaya çıkan adı Susurluk Çetesi olan derin devlet operasyonlarının kilit elemanı idi. Gündeş Susurluk sürecinde "gizli Başbakan" Özer Çiller'in danışmanı olacaktı.
Çözün Hamido suikastını ve sonrası çıkan olayları 8 ölü 100 yaralı… HAMİDO lakabıyla tanınan Malatyalı Hamit Fendoğlu, 1946’da DP’nin gençlik kollarında siyasete atıldı; kısa süre sonra adı, “Adnan Menderes’in fedaisi” olarak anılmaya başladı, Yassıada’da Menderes’le yargılandı. 1977’de MSP ve MHP’nin desteğiyle Malatya Belediye Başkanlığı’na seçildi ve Ankara, Emek’teki PTT’den gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu 17 Nisan 1978’de, gelini ve iki torunuyla birlikte hayatını kaybetti. Hamido cinayeti bahane edilerek Malatya’da çıkarılan olaylarda 8 kişi öldü; 100’ü aşkın kişi yaralandı. 12 Eylüle giden yola taş koyan bu olayı çözün bakalım nasıl provokasyonlar yaşanmış hep beraber bilelim…
Çözün Sivas katliamını 1978 yılındaki 9 ÖLÜ, 350 YARALI binlerce işyeri tahrip ve talan edilmiş… 4. 9. 1978 günü, saat 10.00 sıralarında Alibaba Mahallesi'nde halk, pazar yerinde bayram alışverişi yapmaktadır. Bu sıralarda mahallenin üst kesiminde bulunan Çukurtarla Semti'nde patlayıcı bir madde atılıyor ve yoldan geçen yurttaşlara saldırılıyor. Önceden hazırlanan plan gereğince aynı anda faşist bir grup da Alibaba pazar yerindeki halka silahla saldırarak "Ey Müslümanlar ne duruyorsunuz, Aleviler, komünistler namazdan çıkan Müslümanlara saldırdı, Müslümanlar katledildi" diyerek saldırılarını ve tahriklerini sürdürürler. Bu sırada yaşlı bir kadın saldırganın açtığı ateş sonucu öldürüldü. Birçok kişi yaralandı. Pazar yerindeki tüm eşyalar, araçlar talan ve tahrip edildi. Kalabalık giderek büyüyor, mahalle aralarına dalarak evleri yakma, yıkma girişimlerini yoğunlaştırıyorlardı. Olay giderek büyüyor ve tüm bölgeye yayılıyordu. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar panik içerisinde sıkılan kurşunlar altında nereye sığınacaklarını şaşırmış, var güçleri ile bağırarak imdat istiyorlardı. Mahalle bir savaş alanına dönmüştü. İşte Kahraman Maraş olaylarının bir idmanı niteliğindeki bu katliamın çözülmesi nasıl bir 12 eylül planlandığını ortaya çıkaracaktır.
Çözün Kahramanmaraş 1978 katliamını 552 ev ve 289 işyeri tahrip edildi, yaklaşık 550 kişi ölmüş, 1000 den fazla yaralı olmuş, şimdi hükümette bakanlık yapmış Abdülkadir Aksu o zaman Kahramanmaraş valisiydi… Faşistler tarafından gerçekleştirilen devrimci katliamı olup katliam öncesi Alevi-Sünni çatışmasını körükleyecek yalan ve provakatif yayınlar yapılmış, Aleviler ve solcular camiye bomba attı gibi aslı astarı olmayan söylentiler yayılmıştır. 19 Aralık 1978 günü ilk olay patlak verdi anti-komünist bir filmin oynatıldığı Çiçek Sineması'nda bir ses bombası patlatıldı ve daha önce sinemaya yerleşmiş faşistler, "solcular sinemayı bombaladı" diyerek, filmi izlemeye gelenleri yönlendirdi ve "Müslüman Türkiye, komünistlere ölüm" sloganlarıyla CHP il binası bombalandı ve yakıldı. Bu sırada, sinemaya bombayı attığı iddia edilen MHP'li Ökkeş Kenger (daha sonra milletvekili oldu) Ankara'ya telefonla "işi başardığı"nın haberini verirken yakalanıyordu. Kahramanmaraş ÜGD başkanı Mehmet Leblebici ile yardımcısı Mustafa Kanlıdere provokasyonu tertiplemiş, Ökkeş Kenger de uygulamıştı iddiaları mahkeme tarafından kabul edilmişti. 20 aralık'ta da faşist saldırılar sürdü, iki devrimci öğretmen katledildi ve MHP'liler cenaze kortejine de saldırdı. Jandarma polis olaylara müdahale etmemişti. 23 Aralık günü ise, günlerdir planlanan büyük katliama başlandı ve Alevi halkın yaşadığı mahallelerde eşi görülmemiş bir vahşet yaşandı, plan gereği polis, asker yoktu ortada. Bebelerin, kadınların karınları deşildi, evler yakıldı, hamile kadınlar şişlendi, "müslüman türkiye", "ordu millet el ele" sloganıyla saldırıya geçen faşist, gerici güruh, ellerinde makineli tüfekler, bombalar, dinamitler, satırlarla 12 Eylüle hazırlık anlamında kendilerine düşen rolu oynamışlardır.
Çözün Çorum katliamını; 60 den fazla ölü, 250 den fazla yaralı; ABD Büyükelçiliği görevlileri, mobil faşistler önderliğinde ikinci bir Kahramanmaraş katliamı hazırlanmış ve 12 Eylüle giden yol parü pak hazırlanmıştır. Yine her yerde olduğu üzere faşistler Alevilere ve devrimcilerin yaşadığı mahallelere saldırarak kendilerine devletin derinliklerinden verilen emirleri yerine getirip katliam, talan ve tahribat yaratmışlardır. Çözün bu alçakça planlanan ve hazırlanan katliamları da görelim kontrgerillanın, Ergenekon’un buradaki görevlerini ve samimiyetinize inanalım.
Çözün 3 temmuz Sivas katliamını; 3 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır. Sanıkların avukatlığını milli görüşçü defalarca bakanlık yapmış Şevket Kazan yapmış ve bakanlığı sırasında da bu gerici-şeriatçıya dönüşmüş faşistleri cezaevinde ziyaret etmiştir. Çözün bu olayı da samimiyetinize inanalım…
Çözün faili meçhulleri; 1990 yıllara damgasını vuran ve yaklaşık 17.000 cinayeti kapsayan faili meçhul cinayet olarak duran olayları çözün. Zor mu çözmek peki başlayın bakalım şu olaydan neler çıkacak; 27 Kasım 1996 tarihinde Gebze Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nce şüphe üzerine durdurularak aranan bir otomobilde sonradan PKK itirafçısı olduğu söylenen iki kişi ve bu şahıslara ait çeşitli silah ve aletler bulunur. Faili meçhul cinayetlerin odak noktasında yakalanan bu kişiler görevlilere Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görevli Hanifi Avcı ve İstanbul Emniyet Müdür Muavini Reşat Altay'a (abiler burada da hizmetinizde) bağlı görev yaptıklarını bildirirler. Görevliler bu beyanın doğruluğunu tetkik ettikten sonra kişileri hiç bir işlem yapmadan üstlerinde ele geçen silahlarla birlikte serbest bırakırlar.

Hülasa çözün şu ABD Barış Gönüllülerinin çalışmalarını bu ülkede, çözün ki ABD nin ülkemizin dokusuna işlemiş olan her noktası açığa çıksın…

Çözün; 28 şubat darbe girişiminin arka yüzünü ve yargılayın faillerini (Çevik Bir)
Çözün; 27 nisan darbe girişiminin arka yüzünü ve yargılayın faillerini (Yaşar Büyükanıt)

Biliyorum bunları çözmeniz neredeyse imkânsız ama bu konudaki samimi kanaatlerinizi açıklayın, geçmişinizle yüzleşin MTTB geleneğini, Aydınlar Ocağı geleneğini, Komünizmle mücadele dernekleri geleneğini siyaseten mahkûm edin de görelim niyetinizi…

Pazar, Ağustos 08, 2010

SİYASET DIŞI VESAYETİN SON BULMASINI SAĞLAYACAK PLAN-1



İŞKENCECİLERİ YARGILAYIN YADA DEŞİFRE EDİN

Ne diyor Başbakan Erdoğan "12 Eylül referandumunda gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla hesaplaşacağız. 30 yıl sonra milletçe 12 Eylül'le vedalaşacağız"
12 Eylül darbecileri ile birlikte aynı güçler tarafından beslenen AKEPE’ye ne oluyoruz be demek gerekir ancak, geriye dönüp bakıldığında içinden geldikleri siyasal geleneğin TBMM’deki aktörleri bırakın hesaplaşma hayalini idamlara onay verdiler.
Ohh ne ala… Necip Türk Milletinin balık hafızasına sığınarak bu lafları etmek kolay ama bu konuda samimi olmak başka bir şey… Peki, köprülerin altından çok sular aktı değiştiniz diyelim şimdi samimiyseniz ve siyaseti vesayetten kurtarmak istiyorsanız, insanı en fazla siyasetten uzaklaştırma aracı olan ve insanlığa karşı işlenen en önemli suç sayılan işkencenin en önemli hiyerarşisini oluşturan 12 Eylül yönetimini hiyerarşinin 1 numarasından başlayarak işkence malzemesi depocusuna kadar herkesi cezalandıracak yasa yapın da görelim ve gerçekten hesaplaşacağınıza inanalım.
Ama yok tabi. Anayasa değişiklik maddeleri Adalet Komisyonunda görüşülürken bir üyenin ‘’insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmaz’’ maddesini önerdiğinde ‘’işi sulandırmayın’’ cevabı ile karşılaştığı üzere AKEPE samimiyetten uzak misyonunu yerine getiriyor.
Tayyip beyin Antalya konuşmasında ‘’AKEPE ANAYASASINA HAYIR pankartı açan Halkevi üyelerine uygulanan linç de 12 Eylül hukuksuzluğunun devam ettirileceğinin bir kanıtı olarak da karşımızda duruyor.
Ne demişti Netekim paşa paşamız? 82 Anayasasının lehinde konuşabilirsiniz, ancak aleyhinde konuşmak yasak.
Var mı bir farkı allahaşkına.
Ülkeyi emperyalistlere peşkeş çekerek ipotek eden; emperyalizmin Ortadoğu’daki tetikçisi haline getirilen TC ordusunu «Çevik Kuvvet» haline getiren Türkiye halklarının onurunu ve kimliğini emperyalizm karşısında yok eden, yürüyüş, toplantı, miting ve gösterilere müdahale ediyorum numarasıyla saldırarak insanları coplayan, döven ve hatta kurşunlayan, katleden, yerlerde sürükleyerek gözaltına alan, binlerce devrimci-ilerici ve yurtseveri işkence hanelerde, zindanlarda, sokaklarda, darağaçlarında katleden, Devrimcilerin-yurtseverlerin idam fermanına imza atan, tüm ülkeyi yarı-açık cezaevine, istisnasız tüm karakolları, emniyet amirliklerini, gözetim yerlerini, MİT binalarını, siyasi şubeleri işkence haneye çeviren; Uluslararası Af Örgütü’nün belirleyebildiği 72 çeşit işkenceyi yüz binlerce kişiye uygulayan ve bu işkencelerde yüzlerce kişiyi katleden, binlercesini sakat bırakan ve tedavisi olanaksız yaralar açan, “Elimizde taş gibi oğlanlar var” diyerek işkence hanelerdeki tecavüzleri, cop sokmaları meşrulaştırmaya çalışan; çocuk-yaşlı, kadın-erkek demeden herkese ve hatta hamile kadınlara dahi işkence yapan ve düşüklere yol açarak katliamları doğmamış çocukların katline kadar vardıran; Cezaevlerinde tutuklulara ve ailelerine eza-cefa, işkence, baskı, yasak ve keyfi yaptırımlar uygulayan, tutukluları kobay olarak kullanan, işkence soruşturmalarının üzerini örten, bu alçak işkencecileri onları koruyan, terfi ettiren, ödül veren;

12 Eylülün 5 li çetesi; Kenan EVREN, Nurettin ERSİN, Tahsin ŞAHİNKAYA, Nejat TÜMER, Sedat CELASUN ve emir komuta zinciri içinde Necdet ÜRUĞ, Necip TORUMTAY, Haydar SALTIK (MGK Genel Sekreteri, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı ve aynı zamanda cuntanın ''akıl hocası'', 12 Eylül operasyon planı olan ''Bayrak Planı''nın hazırlayıcısı) ,Necdet ÖZTORUN, Kemal YAMAK, Burhanettin BİGALI, Osman ÇİTİM (Adana merkez komutanı ve Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı ve jandarma Tugay Komutanı olarak halka yönelik işkence ve katliamlarda bizzat yer almıştır. Devrimcilerin yakalandığı yerde öldürülmesi emrini vermiştir) Ahmet TURHAN (Kürt halkına yapılan işkence ve katliamların içinde yer almıştır), Suat İLHAN (1983'e kadar Diyarbakır Kolordu Komutanı olarak Kürt halkına yönelik katliam ve asimilasyon politikasının uygulayıcısı olduğu gibi, daha sonra da ''Atatürk Dil, Tarih Yüksek Kurulu'' Başkanı olarak, faşist ideolojiyi ''Atatürkçülük'' adına kitlelere empoze etmeye çalışmıştır), Yusuf HAZNEDAROĞLU (Maraş Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı. Maraş'ta işkenceleri yönetmiş, işkencede devrimcilere ''biz sizi beton çukurlara gömmeyi bilirdik ama ah şu dengeler yok mu!'' diyen bir faşist)
başta olmak üzere;
İşkencenin akademisyenleri
MİT’in dillere destan işkencelerinin, MİT merkezleri, şubeleri, sorgu merkezleri ve gizli MİT binalarının ünü 12 Mart'ta ve 1970-80 arasında da kamuoyuna yeterince yansımıştır. 12 Eylül döneminde MİT, CIA, MOSSAD işbirliğiyle yüksek tecrübeler neticesi geliştirilen işkence usul ve yöntemleri, canım ülkemin her bir yanına MİT'in Fuat Doğu gibi işkence uzmanlarınca taşınmış, öğretilmiş ve MİT'in işkence uzmanları karakol karakol gezerek işkencelere katılmışlar, uluslararası istişareler neticesinde edindikleri teorik bilgileri uygulama fırsatını bulmuşlardır. Bu işkencede sınır tanımaz işkenceciler tanınmamak için işkence yaptıkları kişilerin gözlerini bantlar ya da bağlar, birbirlerini kod isimleriyle çağırır, seslerini değiştirir, işkence ile imzalattıkları ifadenin altına isimlerini dahi yazmaktan korkar bu işkenceciler ve işte sırf bu yüzden MİT'in tüm operasyon mensupları işkencelerden dolayı sorumlu tutulabilirler.

12 Eylül'ün Valileri
Olağanüstü yetkilerle donatılan 12 Eylül valileri, vali yardımcıları, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarından, demokratik hakların gaspından, baskı ve işkencelerden, katliamlardan sorumlu tutulmalıdırlar. Bunlardan en ünlü isim ise ANAVATAN hükümetleri döneminden bu yana değişmeyen İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu; Meşhur Kahramanmaraş katliamı dönemi Kahramanmaraş valisidir kendileri, bugünkü Hükümetinde en önemli simalarındandır. Hala en önemli siyasi cinayetler bu muhterem zat’ın İçişleri Bakanlığı döneminde gerçekleştirilmiş ve failler yakalanmadığı gibi deliller de karartılmıştır. Örneğin Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalının parçalanan araçları itfaiye aracının tazyikli suyu ile yıkanmıştır.
İşkenceleri Yaptıran veya Doğrudan Yapan İşkenceci Ordu Mensupları ve İşkenceci, Faşist Cezaevi Müdürleri ve Cezaevi Personeli
12 Eylül dönemini sembolize eden işkencenin en yoğun ve kapsamlı yaşandığı yerler olan cezaevlerindeki işkence, baskı, yasak ve keyfi uygulamalardan sorumlu olan faşist müdürler ve diğer görevliler cezaevlerindeki fiziki ve psikolojik yıpratmadan, işkencede katletmeye, açılık grevindeki, ölüm orucundaki tutukluları imhaya kadar tüm her şeyden sorumlu ve suçludurlar. Bu alçakların elleri, Metris, Sağmalcılar, Diyarbakır, Mamak, Adana başta olmak üzere tüm cezaevlerinde katledilen onlarca devrimci-yurtsever insanın kanına bulaşmıştır. Yüzlerce sakat ve binlerce hastanın yaratıcısı ve sorumlusu bunlardır.
İşkenceleri savunan ya da bizzat katılan Doktorlar
12 Eylül sürecinde meslek onurlarını korumayan ve bu anlamda en kötü sınavı verenler ne yazık ki Hipokrat yemini etmiş doktorlar oldu.
İşkence hiyerarşisine sistemli olarak onbinlerce işkenceci yetiştiren 12 Eylül, doktorlara Doktor olarak önlemesi gerekirken işkencelere katarak gerek merkez, şube ve karakollarda, gerekse de cezaevlerinde işkence dozaj ayarlamalarında rol verdiler, işkenceci olmayan bazı doktorlar ise ''bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaklaşımı ile işkenceyi gördüğü ya da bildiği halde sustu, sırtını döndü.
Kimileri de önüne getirilen işkenceden perişan olmuş insanlardaki işkence izlerini gönüllü ya da polis baskısıyla görmedi, sahte ''sağlam raporları'' tanzim ettiler, işkenceden ölüm nedenlerini gizleyip “normal ölüm” diye açıkladılar, ister bizzat ve doğrudan, isterse dolaylı yoldan işkenceye katılmış olsun, bu suça ortak olan doktorlar da işkence yapan kadar, işkenceyi bilen, gören ama susan, sessiz kalan da suçludur yorumu ile suçlanmalıdırlar.
12 Eylül 'Hukukçuları
12 Eylül döneminde yüzbinlerce ilerici-yurtsever-demokrat ve devrimciyi faşist cuntanın emir ve talimatları ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yargılayan ve inanılmaz ağır cezalara çarptıran, savaş hali hükümlerini geçerli kılarak savunma hakkını yok eden; işkencelere, işkencecilere göz yuman ve yüzlerce devrimci hakkında kalem kırarak idam hükmü veren hâkimler, savcılar, başsavcılar, adli müşavirler, hukukçulukla ilgisi olmadığı halde mahkemeleri yönlendirmek için atanmış mahkeme başkanları, askeri yargıtay üyeleri ve savcıları ve diğer tüm görevliler ''12 Eylül Hukuku''nun tüm uygulamalarından sorumlu tutulmalıdırlar.
İnsanlığın en büyük suç olarak kabul ettiği işkenceyi ''emirle yapmış olmak'', suçu hafifleten bir neden olmamalıdır olamaz da. İşkence yapmayı meslek haline getiren ve bundan zevk ve haz alan kişi, bunu ister emirle, isterse gönüllü ya da işsizlik korkusu gibi nedenlerle yapmış olsun suçlu sayılmalıdır. Ve hiçbir şekilde affedilmeyecek bir suçun failidir bu alçak işkenceciler.
Hadi buradan başlayın bağırsakları temizlemeye de görelim bu samimiyet çıkışınızı.
İktidarsınız ve Devletin tüm arşivleri elinizin altında, İşkence merkezlerinde dönemler itibariyle görev yapan en alttaki işkenceci dahil tüm bilgilere ulaşabilirsiniz. Genel Kurmay’ın kozmik odalarına kadar giren bir AKEPE samimi ise Askeri birliklerde yapılan işkencelere dair nöbet defterlerine de ulaşması mümkündür.
Samimiyseniz eğer böyle bir bağırsak temizliği yapabilirsiniz.
Hadi yargılayın, yapamazsanız da hiç olmazsa deşifre edin bu alçakları… İşkenceci polis şefini Koruma Müdürü yapan bir AKEPE den elbette samimiyet beklemiyoruz…
Ve bütün bu olan bitenlere sessiz kalıp “keşke Atatürk ülkeyi kurtarmamış olsaydı da İngilizlerin idaresinde olsaydık ” diyebilen kızlara destek olacaksınız sonrada biz samimiyiz diyeceksiniz ve inanılmasını bekleyeceksiniz.
diyoruz ki;
Hadi ordan… Hadi ordan… Hadi ordan…