Pazar, Ağustos 08, 2010

SİYASET DIŞI VESAYETİN SON BULMASINI SAĞLAYACAK PLAN-1



İŞKENCECİLERİ YARGILAYIN YADA DEŞİFRE EDİN

Ne diyor Başbakan Erdoğan "12 Eylül referandumunda gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla hesaplaşacağız. 30 yıl sonra milletçe 12 Eylül'le vedalaşacağız"
12 Eylül darbecileri ile birlikte aynı güçler tarafından beslenen AKEPE’ye ne oluyoruz be demek gerekir ancak, geriye dönüp bakıldığında içinden geldikleri siyasal geleneğin TBMM’deki aktörleri bırakın hesaplaşma hayalini idamlara onay verdiler.
Ohh ne ala… Necip Türk Milletinin balık hafızasına sığınarak bu lafları etmek kolay ama bu konuda samimi olmak başka bir şey… Peki, köprülerin altından çok sular aktı değiştiniz diyelim şimdi samimiyseniz ve siyaseti vesayetten kurtarmak istiyorsanız, insanı en fazla siyasetten uzaklaştırma aracı olan ve insanlığa karşı işlenen en önemli suç sayılan işkencenin en önemli hiyerarşisini oluşturan 12 Eylül yönetimini hiyerarşinin 1 numarasından başlayarak işkence malzemesi depocusuna kadar herkesi cezalandıracak yasa yapın da görelim ve gerçekten hesaplaşacağınıza inanalım.
Ama yok tabi. Anayasa değişiklik maddeleri Adalet Komisyonunda görüşülürken bir üyenin ‘’insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmaz’’ maddesini önerdiğinde ‘’işi sulandırmayın’’ cevabı ile karşılaştığı üzere AKEPE samimiyetten uzak misyonunu yerine getiriyor.
Tayyip beyin Antalya konuşmasında ‘’AKEPE ANAYASASINA HAYIR pankartı açan Halkevi üyelerine uygulanan linç de 12 Eylül hukuksuzluğunun devam ettirileceğinin bir kanıtı olarak da karşımızda duruyor.
Ne demişti Netekim paşa paşamız? 82 Anayasasının lehinde konuşabilirsiniz, ancak aleyhinde konuşmak yasak.
Var mı bir farkı allahaşkına.
Ülkeyi emperyalistlere peşkeş çekerek ipotek eden; emperyalizmin Ortadoğu’daki tetikçisi haline getirilen TC ordusunu «Çevik Kuvvet» haline getiren Türkiye halklarının onurunu ve kimliğini emperyalizm karşısında yok eden, yürüyüş, toplantı, miting ve gösterilere müdahale ediyorum numarasıyla saldırarak insanları coplayan, döven ve hatta kurşunlayan, katleden, yerlerde sürükleyerek gözaltına alan, binlerce devrimci-ilerici ve yurtseveri işkence hanelerde, zindanlarda, sokaklarda, darağaçlarında katleden, Devrimcilerin-yurtseverlerin idam fermanına imza atan, tüm ülkeyi yarı-açık cezaevine, istisnasız tüm karakolları, emniyet amirliklerini, gözetim yerlerini, MİT binalarını, siyasi şubeleri işkence haneye çeviren; Uluslararası Af Örgütü’nün belirleyebildiği 72 çeşit işkenceyi yüz binlerce kişiye uygulayan ve bu işkencelerde yüzlerce kişiyi katleden, binlercesini sakat bırakan ve tedavisi olanaksız yaralar açan, “Elimizde taş gibi oğlanlar var” diyerek işkence hanelerdeki tecavüzleri, cop sokmaları meşrulaştırmaya çalışan; çocuk-yaşlı, kadın-erkek demeden herkese ve hatta hamile kadınlara dahi işkence yapan ve düşüklere yol açarak katliamları doğmamış çocukların katline kadar vardıran; Cezaevlerinde tutuklulara ve ailelerine eza-cefa, işkence, baskı, yasak ve keyfi yaptırımlar uygulayan, tutukluları kobay olarak kullanan, işkence soruşturmalarının üzerini örten, bu alçak işkencecileri onları koruyan, terfi ettiren, ödül veren;

12 Eylülün 5 li çetesi; Kenan EVREN, Nurettin ERSİN, Tahsin ŞAHİNKAYA, Nejat TÜMER, Sedat CELASUN ve emir komuta zinciri içinde Necdet ÜRUĞ, Necip TORUMTAY, Haydar SALTIK (MGK Genel Sekreteri, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı ve aynı zamanda cuntanın ''akıl hocası'', 12 Eylül operasyon planı olan ''Bayrak Planı''nın hazırlayıcısı) ,Necdet ÖZTORUN, Kemal YAMAK, Burhanettin BİGALI, Osman ÇİTİM (Adana merkez komutanı ve Tunceli Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı ve jandarma Tugay Komutanı olarak halka yönelik işkence ve katliamlarda bizzat yer almıştır. Devrimcilerin yakalandığı yerde öldürülmesi emrini vermiştir) Ahmet TURHAN (Kürt halkına yapılan işkence ve katliamların içinde yer almıştır), Suat İLHAN (1983'e kadar Diyarbakır Kolordu Komutanı olarak Kürt halkına yönelik katliam ve asimilasyon politikasının uygulayıcısı olduğu gibi, daha sonra da ''Atatürk Dil, Tarih Yüksek Kurulu'' Başkanı olarak, faşist ideolojiyi ''Atatürkçülük'' adına kitlelere empoze etmeye çalışmıştır), Yusuf HAZNEDAROĞLU (Maraş Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı. Maraş'ta işkenceleri yönetmiş, işkencede devrimcilere ''biz sizi beton çukurlara gömmeyi bilirdik ama ah şu dengeler yok mu!'' diyen bir faşist)
başta olmak üzere;
İşkencenin akademisyenleri
MİT’in dillere destan işkencelerinin, MİT merkezleri, şubeleri, sorgu merkezleri ve gizli MİT binalarının ünü 12 Mart'ta ve 1970-80 arasında da kamuoyuna yeterince yansımıştır. 12 Eylül döneminde MİT, CIA, MOSSAD işbirliğiyle yüksek tecrübeler neticesi geliştirilen işkence usul ve yöntemleri, canım ülkemin her bir yanına MİT'in Fuat Doğu gibi işkence uzmanlarınca taşınmış, öğretilmiş ve MİT'in işkence uzmanları karakol karakol gezerek işkencelere katılmışlar, uluslararası istişareler neticesinde edindikleri teorik bilgileri uygulama fırsatını bulmuşlardır. Bu işkencede sınır tanımaz işkenceciler tanınmamak için işkence yaptıkları kişilerin gözlerini bantlar ya da bağlar, birbirlerini kod isimleriyle çağırır, seslerini değiştirir, işkence ile imzalattıkları ifadenin altına isimlerini dahi yazmaktan korkar bu işkenceciler ve işte sırf bu yüzden MİT'in tüm operasyon mensupları işkencelerden dolayı sorumlu tutulabilirler.

12 Eylül'ün Valileri
Olağanüstü yetkilerle donatılan 12 Eylül valileri, vali yardımcıları, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarından, demokratik hakların gaspından, baskı ve işkencelerden, katliamlardan sorumlu tutulmalıdırlar. Bunlardan en ünlü isim ise ANAVATAN hükümetleri döneminden bu yana değişmeyen İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu; Meşhur Kahramanmaraş katliamı dönemi Kahramanmaraş valisidir kendileri, bugünkü Hükümetinde en önemli simalarındandır. Hala en önemli siyasi cinayetler bu muhterem zat’ın İçişleri Bakanlığı döneminde gerçekleştirilmiş ve failler yakalanmadığı gibi deliller de karartılmıştır. Örneğin Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalının parçalanan araçları itfaiye aracının tazyikli suyu ile yıkanmıştır.
İşkenceleri Yaptıran veya Doğrudan Yapan İşkenceci Ordu Mensupları ve İşkenceci, Faşist Cezaevi Müdürleri ve Cezaevi Personeli
12 Eylül dönemini sembolize eden işkencenin en yoğun ve kapsamlı yaşandığı yerler olan cezaevlerindeki işkence, baskı, yasak ve keyfi uygulamalardan sorumlu olan faşist müdürler ve diğer görevliler cezaevlerindeki fiziki ve psikolojik yıpratmadan, işkencede katletmeye, açılık grevindeki, ölüm orucundaki tutukluları imhaya kadar tüm her şeyden sorumlu ve suçludurlar. Bu alçakların elleri, Metris, Sağmalcılar, Diyarbakır, Mamak, Adana başta olmak üzere tüm cezaevlerinde katledilen onlarca devrimci-yurtsever insanın kanına bulaşmıştır. Yüzlerce sakat ve binlerce hastanın yaratıcısı ve sorumlusu bunlardır.
İşkenceleri savunan ya da bizzat katılan Doktorlar
12 Eylül sürecinde meslek onurlarını korumayan ve bu anlamda en kötü sınavı verenler ne yazık ki Hipokrat yemini etmiş doktorlar oldu.
İşkence hiyerarşisine sistemli olarak onbinlerce işkenceci yetiştiren 12 Eylül, doktorlara Doktor olarak önlemesi gerekirken işkencelere katarak gerek merkez, şube ve karakollarda, gerekse de cezaevlerinde işkence dozaj ayarlamalarında rol verdiler, işkenceci olmayan bazı doktorlar ise ''bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaklaşımı ile işkenceyi gördüğü ya da bildiği halde sustu, sırtını döndü.
Kimileri de önüne getirilen işkenceden perişan olmuş insanlardaki işkence izlerini gönüllü ya da polis baskısıyla görmedi, sahte ''sağlam raporları'' tanzim ettiler, işkenceden ölüm nedenlerini gizleyip “normal ölüm” diye açıkladılar, ister bizzat ve doğrudan, isterse dolaylı yoldan işkenceye katılmış olsun, bu suça ortak olan doktorlar da işkence yapan kadar, işkenceyi bilen, gören ama susan, sessiz kalan da suçludur yorumu ile suçlanmalıdırlar.
12 Eylül 'Hukukçuları
12 Eylül döneminde yüzbinlerce ilerici-yurtsever-demokrat ve devrimciyi faşist cuntanın emir ve talimatları ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yargılayan ve inanılmaz ağır cezalara çarptıran, savaş hali hükümlerini geçerli kılarak savunma hakkını yok eden; işkencelere, işkencecilere göz yuman ve yüzlerce devrimci hakkında kalem kırarak idam hükmü veren hâkimler, savcılar, başsavcılar, adli müşavirler, hukukçulukla ilgisi olmadığı halde mahkemeleri yönlendirmek için atanmış mahkeme başkanları, askeri yargıtay üyeleri ve savcıları ve diğer tüm görevliler ''12 Eylül Hukuku''nun tüm uygulamalarından sorumlu tutulmalıdırlar.
İnsanlığın en büyük suç olarak kabul ettiği işkenceyi ''emirle yapmış olmak'', suçu hafifleten bir neden olmamalıdır olamaz da. İşkence yapmayı meslek haline getiren ve bundan zevk ve haz alan kişi, bunu ister emirle, isterse gönüllü ya da işsizlik korkusu gibi nedenlerle yapmış olsun suçlu sayılmalıdır. Ve hiçbir şekilde affedilmeyecek bir suçun failidir bu alçak işkenceciler.
Hadi buradan başlayın bağırsakları temizlemeye de görelim bu samimiyet çıkışınızı.
İktidarsınız ve Devletin tüm arşivleri elinizin altında, İşkence merkezlerinde dönemler itibariyle görev yapan en alttaki işkenceci dahil tüm bilgilere ulaşabilirsiniz. Genel Kurmay’ın kozmik odalarına kadar giren bir AKEPE samimi ise Askeri birliklerde yapılan işkencelere dair nöbet defterlerine de ulaşması mümkündür.
Samimiyseniz eğer böyle bir bağırsak temizliği yapabilirsiniz.
Hadi yargılayın, yapamazsanız da hiç olmazsa deşifre edin bu alçakları… İşkenceci polis şefini Koruma Müdürü yapan bir AKEPE den elbette samimiyet beklemiyoruz…
Ve bütün bu olan bitenlere sessiz kalıp “keşke Atatürk ülkeyi kurtarmamış olsaydı da İngilizlerin idaresinde olsaydık ” diyebilen kızlara destek olacaksınız sonrada biz samimiyiz diyeceksiniz ve inanılmasını bekleyeceksiniz.
diyoruz ki;
Hadi ordan… Hadi ordan… Hadi ordan…

Hiç yorum yok: