Anlaşıldı ki; turizm cenneti Çeşme’nin, “Çevrecinin daniskasıyız” diye kendilerine paye biçen muktedirler
ve gözleri kesinlikle paraya doymaz ve bu uğurda gözlerini budaktan esirgemez yandaşları
tarafından kalemi kırılmış… Çeşmelilerin adeta balkonlarına yerleştirmeye
çalıştıkları RES’ler ile açtıkları savaş yetmezmiş gibi, üstüne de her türlü
tezviratı alet ederek, yerli erketecileri ile birlikte, propagandanın babası
sayılan Almanya’nın faşist rejiminin propaganda bakanı Joseph Göebbels’i hiçte
aratmayacak yöntemlere başvurmaktadırlar. Hukuksuz ve hukuksuz olduğu için
ahlaksız da olan bu projeye karşı çıkanları, RES’lere karşı çıkıyormuş gibi
göstererek, son günlerde yandaş yerel “basın”
üstünden vurmaya çalışıyorlar, oysa Çeşmelilerin tek isteği ve beklentisi,
benzerlerine göre daha az zararlı rüzgâr enerjisi türbinlerinin yerleşim
yerlerinden uzak yerlere konulması, yoksa RES’ler dertleri değil, makul ve
mantıklı yerlere yerleştirilmeleri halinde… Bu basın rolü üstlenmiş ancak kara
propaganda aracı durumuna düşmekten kurtulamamış matbuat, öyle “organize işler” kotarmaya çalışıyor
ki, yine yalanın ve kara propagandanın tartışılmaz lideri Joseph Göebbels’in, “Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir
klavye olarak düşünün” sözü mucibince olsa gerek, bir nüshasında ve ne
yazık ki yerelde üyelerinin çok büyük bölümünün bu uygulamalara karşı çıktığı,
direndiği aşikâr olan CHP’nin milletvekili bir muhteremden konunun geneline
yönelik verdiği ve son derece cinlikle alınmış röportajı yayınlayıp, hemen
arkasına da ABK şirketinin hukuksuz ve hukuksuz olduğu için ahlaksız
projesinin, her türlü “photoshop” hilesi ile fotoğraflanmış duyurularını vererek
algı yönetimi yapıyor…
Bakın mezkûr matbuattaki duyuru nasıl veriliyor; “gerçek dışı haberlerin doğruları
aşağıdadır” deyip daha ilk sırada; “şirketimiz
imara kapalı olan ve doğal SİT olan proje alanında hukuken gerekli tüm
izinlerini ve imarını almıştır” diyerek, “secaat arz ederken sirkatin
söylermiş merd-i Kıpti” durumuna da düşmekten kurtulamıyor. Şimdi buradan sonra söylenecek ne kalıyor, bu hukuksuz ve hukuksuz
olduğu için ahlaksız olan projenin yürütülmesi üzerine… Neymiş; buraları SİT
alanıymış ve bunlar imara açmışlar… Nerede bu SİT kurulları, hani vatandaş
orada bir bahçe duvarı inşaatı yapmaya kalksa, anasından emdiği sütü burnundan
getiren, oradan bir ağaç kesmeye kalkan vatandaşı sürüm süründüren SİT kurulları…
Buralarının SİT alanı olduğu, ABK duyurusunda da ilan edildiği üzere açıktır,
ilaveten buraya “imar” alındığı belirtiliyorsa, bu projenin hukuka uygun
olmasından bahsedilebilir mi, kesinlikle hayır, bu proje sadece bu yüzden bile
olsa, hukuksuzdur ve hukuksuz olan her şey ahlaksız olacağı için de
ahlaksızdır…
Ne diyor, “Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır.”, ne
diyor, “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla
inanırlar.”, ne diyor, “yalan ne kadar büyükse inanan o kadar çok olur”… İşte
kara propagandanın babası sayılan muhtereme nazire yaparcasına, bu duyuru ile
yapılıyor her şey… Şimdi, mezkûr duyurunun en tehlikeli, en bayağı ama en
saldırgan yazılmış tarafına gelelim; “DEĞERLİ ÇEŞME HALKI, TÜM BU GERÇEK DIŞI
HABERLERİ YAYMA GAYRETİNDE OLANLARIN NİYETİ, İYİ NİYETLİ HALKI KANDIRARAK
ARKASINA ALMAK VE PROJEYE KARŞI KIŞKIRTARAK…” diye başlayan son paragrafına…
Yahu ne demek gerek bu duyuruyu kaleme alan zevzeklere, şimdi düşündüm
taşındım, alçak desem, değiller, çünkü çukurlar, satılık desem, bunların reel
sektörde ederi olmaz, pazar bulamazlar… Bre zındıklar, bre münafıklar, bre
münkirler, siz kim oluyorsunuz da projeye karşı çıkanları “kışkırtıcı” ilan
ediyorsunuz ve bu kışkırtıcıların Çeşme halkını kandıracağını iddia
ediyorsunuz, siz herkesi, kendiniz gibi 3 kuruş paraya bilimi satacak, 3 süslü
lafa kanacak kadar andevül mü sanıyorsunuz? Bizi “kışkırtıcı” ilan edecek kadar
cüreti nereden buluyorsunuz, kaleme aldığınız duyuru baştan aşağı yalan, dolan
ve iftira ile vıcık vıcık olmuş durumdadır. Bu hukuksuz ve hukuksuz olduğu
içinde ahlaksız olan projede görev alıyor olmak, arkanızı muktedirlere dayamış
olmak, ÇED yönetmeliği değişikliği yaptıracak kadar siyasi güce sahip olmak,
yerel kolluk kuvvetleri himayesi ve koruması altında bulunuyor olmak, tüm
bunlara da dayanarak inşaatı sürdürüyor olmak sizi meşru kılmaz, olsa olsa
zorba kılar…
Bir de Çeşme’li vatandaşlara bir şeyler demek istiyorum,
yahu bugün itiraz etmeyecekseniz ne zaman itiraz edeceksiniz, Allahaşkına. Yahu
bu kadar sessiz kalınması hatta buradan çıkar medeti umulması gibi bir görüntü
vermek sizi rahatsız etmiyor mu? Peki, Çeşme’nin; hukuksuz ve hukuksuz olduğu
içinde ahlaksız olan bu proje kapsamında, adeta bağrına dikilen RES türbinleri
sizi rahatsız etmiyor mu? Çeşme’nin geleceği olduğu iddiasında bulunduğunuz
“Turizm” hamlelerini zedelemiyor mu? Sevgili Çeşmeliler size kolay kandırılır
insan diyen bu zevzekleri haklı çıkarmak sizi rahatsız etmiyor mu? Yahu; sadece
savaş hallerinde kullanılacak “acil
kamulaştırma” uygulamaları ile adeta yangından mal kaçırırcasına, mülk
sahiplerinin mülksüzleştirilmesi sizleri üzmüyor mu? Nazi Almanya’sının propaganda
bakanı Joseph Göebbels’in; “İnsanların
beyin tembelliğini gördükçe, her istediğimizi yapabileceğimizi anladık.” sözünün
bu seferlik uygulanmasına karşı çıkılmalı bence. Lütfen, sizde çevrenize sahip
çıkanlara sahip çıkın, çünkü beyin tembelliği çevre talanının en büyük
dostudur, çünkü gelecek bir gün gelecek ve işte o zaman ahlar ve vahlar,
kaybedilenleri geri getirmeyecektir… Ve unutmayalım ki; çocuklarımıza temiz bir
çevre ve doğa bırakmak sırtımızdaki mecburiyettir. Yorulduk artık bu
saldırıları göğüslemekten, yeter… Kamu adına görev yapanlara bir kez daha
söylemek isterim ki, bu harami, görgüsüz ve ahlaksız şirketlerin dediklerini ya
da istediklerini yapıyor olmak size hiçbir şey kazandırmaz, kazandırmayacağı
bir kenara yaptığınız görevi itibarsız hale getirmenize yol açar…
Bütün bu görgüsüz ve sınırsız ve hasmane, hatta fütursuz
bilgiçlik, bana Turgut Özal döneminin bir bakanını hatırlattı, hani Çernobil
nükleer santralinin patlamasından ve canım yurdumu ciddi anlamda nükleer
serpinti ile radyasyon etkisi altına aldıktan sonra, çay stoklarını yakmamak
uğruna, bir ülkenin geleceğini riske edecek kadar cüret gösterip, TV’lerde “bak
ben çay içiyorum, bir şey olmuyor” diye boy göstermişti hatırlanacaktır ve
ne yazık ki kendisi de kanserden vefat etmiş ve daha da kötüsü bu yaklaşımdan
sonra canım yurdumda kanser vakaları adeta patlayarak geometrik bir artış
izlemişti… Sonraki yıllarda, “kuş gribi” salgını sırasında TV’lerde tavuk
yiyerek sahne alan ardılları gibi tıpkı… Yüce rabbim bu bakanlardan, verdikçe
verdi güzel yurduma sonraları, canım yurdumun sırtı yerden hiç kalkmasın diye,
herhalde… Tarih; tarihten ders almayanlar için tekerrür etmeye devam etmektedir
ve de edecektir de.
Alwin Toffler’in bizleri, övendire ile dürtme
anlamına gelen bir sözüyle yazımı nihayetlendiriyorum; “21. yüzyılın cahilleri,
okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştirmeyenler
ve yeniden öğrenmeyenler olacaktır.”