Cuma, Kasım 28, 2014

RES’ÇİLERİN DENSİZLİĞİ VE SEFALETİ

Anlaşıldı ki; turizm cenneti Çeşme’nin, “Çevrecinin daniskasıyız” diye kendilerine paye biçen muktedirler ve gözleri kesinlikle paraya doymaz ve bu uğurda gözlerini budaktan esirgemez yandaşları tarafından kalemi kırılmış… Çeşmelilerin adeta balkonlarına yerleştirmeye çalıştıkları RES’ler ile açtıkları savaş yetmezmiş gibi, üstüne de her türlü tezviratı alet ederek, yerli erketecileri ile birlikte, propagandanın babası sayılan Almanya’nın faşist rejiminin propaganda bakanı Joseph Göebbels’i hiçte aratmayacak yöntemlere başvurmaktadırlar. Hukuksuz ve hukuksuz olduğu için ahlaksız da olan bu projeye karşı çıkanları, RES’lere karşı çıkıyormuş gibi göstererek, son günlerde yandaş yerel “basın” üstünden vurmaya çalışıyorlar, oysa Çeşmelilerin tek isteği ve beklentisi, benzerlerine göre daha az zararlı rüzgâr enerjisi türbinlerinin yerleşim yerlerinden uzak yerlere konulması, yoksa RES’ler dertleri değil, makul ve mantıklı yerlere yerleştirilmeleri halinde… Bu basın rolü üstlenmiş ancak kara propaganda aracı durumuna düşmekten kurtulamamış matbuat, öyle “organize işler” kotarmaya çalışıyor ki, yine yalanın ve kara propagandanın tartışılmaz lideri Joseph Göebbels’in, “Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün” sözü mucibince olsa gerek, bir nüshasında ve ne yazık ki yerelde üyelerinin çok büyük bölümünün bu uygulamalara karşı çıktığı, direndiği aşikâr olan CHP’nin milletvekili bir muhteremden konunun geneline yönelik verdiği ve son derece cinlikle alınmış röportajı yayınlayıp, hemen arkasına da ABK şirketinin hukuksuz ve hukuksuz olduğu için ahlaksız projesinin, her türlü “photoshop” hilesi ile fotoğraflanmış duyurularını vererek algı yönetimi yapıyor…

Bakın mezkûr matbuattaki duyuru nasıl veriliyor; “gerçek dışı haberlerin doğruları aşağıdadır” deyip daha ilk sırada; “şirketimiz imara kapalı olan ve doğal SİT olan proje alanında hukuken gerekli tüm izinlerini ve imarını almıştır” diyerek, “secaat arz ederken sirkatin söylermiş merd-i Kıpti” durumuna da düşmekten kurtulamıyor. Şimdi buradan sonra söylenecek ne kalıyor, bu hukuksuz ve hukuksuz olduğu için ahlaksız olan projenin yürütülmesi üzerine… Neymiş; buraları SİT alanıymış ve bunlar imara açmışlar… Nerede bu SİT kurulları, hani vatandaş orada bir bahçe duvarı inşaatı yapmaya kalksa, anasından emdiği sütü burnundan getiren, oradan bir ağaç kesmeye kalkan vatandaşı sürüm süründüren SİT kurulları… Buralarının SİT alanı olduğu, ABK duyurusunda da ilan edildiği üzere açıktır, ilaveten buraya “imar” alındığı belirtiliyorsa, bu projenin hukuka uygun olmasından bahsedilebilir mi, kesinlikle hayır, bu proje sadece bu yüzden bile olsa, hukuksuzdur ve hukuksuz olan her şey ahlaksız olacağı için de ahlaksızdır…

Ne diyor, “Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır.”, ne diyor, “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”, ne diyor, “yalan ne kadar büyükse inanan o kadar çok olur”… İşte kara propagandanın babası sayılan muhtereme nazire yaparcasına, bu duyuru ile yapılıyor her şey… Şimdi, mezkûr duyurunun en tehlikeli, en bayağı ama en saldırgan yazılmış tarafına gelelim; “DEĞERLİ ÇEŞME HALKI, TÜM BU GERÇEK DIŞI HABERLERİ YAYMA GAYRETİNDE OLANLARIN NİYETİ, İYİ NİYETLİ HALKI KANDIRARAK ARKASINA ALMAK VE PROJEYE KARŞI KIŞKIRTARAK…” diye başlayan son paragrafına… Yahu ne demek gerek bu duyuruyu kaleme alan zevzeklere, şimdi düşündüm taşındım, alçak desem, değiller, çünkü çukurlar, satılık desem, bunların reel sektörde ederi olmaz, pazar bulamazlar… Bre zındıklar, bre münafıklar, bre münkirler, siz kim oluyorsunuz da projeye karşı çıkanları “kışkırtıcı” ilan ediyorsunuz ve bu kışkırtıcıların Çeşme halkını kandıracağını iddia ediyorsunuz, siz herkesi, kendiniz gibi 3 kuruş paraya bilimi satacak, 3 süslü lafa kanacak kadar andevül mü sanıyorsunuz? Bizi “kışkırtıcı” ilan edecek kadar cüreti nereden buluyorsunuz, kaleme aldığınız duyuru baştan aşağı yalan, dolan ve iftira ile vıcık vıcık olmuş durumdadır. Bu hukuksuz ve hukuksuz olduğu içinde ahlaksız olan projede görev alıyor olmak, arkanızı muktedirlere dayamış olmak, ÇED yönetmeliği değişikliği yaptıracak kadar siyasi güce sahip olmak, yerel kolluk kuvvetleri himayesi ve koruması altında bulunuyor olmak, tüm bunlara da dayanarak inşaatı sürdürüyor olmak sizi meşru kılmaz, olsa olsa zorba kılar…

Bir de Çeşme’li vatandaşlara bir şeyler demek istiyorum, yahu bugün itiraz etmeyecekseniz ne zaman itiraz edeceksiniz, Allahaşkına. Yahu bu kadar sessiz kalınması hatta buradan çıkar medeti umulması gibi bir görüntü vermek sizi rahatsız etmiyor mu? Peki, Çeşme’nin; hukuksuz ve hukuksuz olduğu içinde ahlaksız olan bu proje kapsamında, adeta bağrına dikilen RES türbinleri sizi rahatsız etmiyor mu? Çeşme’nin geleceği olduğu iddiasında bulunduğunuz “Turizm” hamlelerini zedelemiyor mu? Sevgili Çeşmeliler size kolay kandırılır insan diyen bu zevzekleri haklı çıkarmak sizi rahatsız etmiyor mu? Yahu; sadece savaş hallerinde kullanılacak “acil kamulaştırma” uygulamaları ile adeta yangından mal kaçırırcasına, mülk sahiplerinin mülksüzleştirilmesi sizleri üzmüyor mu? Nazi Almanya’sının propaganda bakanı Joseph Göebbels’in; “İnsanların beyin tembelliğini gördükçe, her istediğimizi yapabileceğimizi anladık.” sözünün bu seferlik uygulanmasına karşı çıkılmalı bence. Lütfen, sizde çevrenize sahip çıkanlara sahip çıkın, çünkü beyin tembelliği çevre talanının en büyük dostudur, çünkü gelecek bir gün gelecek ve işte o zaman ahlar ve vahlar, kaybedilenleri geri getirmeyecektir… Ve unutmayalım ki; çocuklarımıza temiz bir çevre ve doğa bırakmak sırtımızdaki mecburiyettir. Yorulduk artık bu saldırıları göğüslemekten, yeter… Kamu adına görev yapanlara bir kez daha söylemek isterim ki, bu harami, görgüsüz ve ahlaksız şirketlerin dediklerini ya da istediklerini yapıyor olmak size hiçbir şey kazandırmaz, kazandırmayacağı bir kenara yaptığınız görevi itibarsız hale getirmenize yol açar…

Bütün bu görgüsüz ve sınırsız ve hasmane, hatta fütursuz bilgiçlik, bana Turgut Özal döneminin bir bakanını hatırlattı, hani Çernobil nükleer santralinin patlamasından ve canım yurdumu ciddi anlamda nükleer serpinti ile radyasyon etkisi altına aldıktan sonra, çay stoklarını yakmamak uğruna, bir ülkenin geleceğini riske edecek kadar cüret gösterip, TV’lerde  “bak ben çay içiyorum, bir şey olmuyor” diye boy göstermişti hatırlanacaktır ve ne yazık ki kendisi de kanserden vefat etmiş ve daha da kötüsü bu yaklaşımdan sonra canım yurdumda kanser vakaları adeta patlayarak geometrik bir artış izlemişti… Sonraki yıllarda, “kuş gribi” salgını sırasında TV’lerde tavuk yiyerek sahne alan ardılları gibi tıpkı… Yüce rabbim bu bakanlardan, verdikçe verdi güzel yurduma sonraları, canım yurdumun sırtı yerden hiç kalkmasın diye, herhalde… Tarih; tarihten ders almayanlar için tekerrür etmeye devam etmektedir ve de edecektir de.

Alwin Toffler’in bizleri, övendire ile dürtme anlamına gelen bir sözüyle yazımı nihayetlendiriyorum; “21. yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştirmeyenler ve yeniden öğrenmeyenler olacaktır.”

 

 

Hiç yorum yok: