Atatürkçülük veya Kemalizm, öncelikle emperyalizme karşı bağımsızlık
savaşı veren halkların, “milliyetçi-devrimci” saiklerle ulusal kurtuluş
mücadelesinin tezahürüdür. Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizm ile ilgili olarak,
Türkiye Devrimi üzerine sarsılmaz analizler yapan, seven sevmeyen, hemen hemen
herkesin ittifakla, büyük devrimci, teorisyen ve eylem adamı dediği, Türkiye
devrim tarihine, direnen ve teslim olmayan bir önder olarak geçen Mahir Çayan; “Kemalizm, emperyalizmin boyunduruğu altındaki bir
ülkede doğu halklarının milli kurtuluş bayraklarını yükselten, emperyalizmi
yenerek milli kurtuluş savaşlarını açan bir küçük-burjuva milliyetçiliğidir.
Türkiye'deki küçük-burjuvazinin en radikal çizgisi olan Kemalizmi karakterize
eden yalnızca “Milli Kurtuluşçuluk” ve “Laiklik” öğeleridir. Kemalizm’i bugüne kadar ayakta tutan, ona
ruh veren milli bağımsızlıkçı niteliğidir. Kemalizmin anti-emperyalist niteliği
bir tarafa bırakılırsa, ortada Kemalizm diye bir şey kalmaz. Bu nedenle ancak
emperyalizmin karşısındaki saflarda yer alanlar, Kemalizme sahip çıkabilirler.” diyerek, Kemalizm değerlendirmesi
konusunda devrimcilerin görüşlerinin nasıl olması gerektiğini belirlemiştir.
Diğer taraftan da; “1919'da Amerikan mandası isteyenler ne kadar milli
bağımsızlıkçı ve Kemalistlerse, 1969'da anti-amerikan hareketleri sabote etmeye
çalışarak anti-emperyalist safları dağıtmak hevesinde olanlar, milli
kurtuluşçulara “gözü dönmüş demokrasi
düşmanları” “halka inanmayan yobaz aydınlar” diye kara çalarak Amerika'ya
taviz verme politikasında işbirlikçilerle yarış halinde olanlar da o kadar
Kemalisttirler. Ve bu Kemalistler ne kadar devrimci iseler, onları Kemalist
saflara sokan görüş de bir o kadar devrimcidir!..” diyerek te kimlerin Kemalist olup
olamayacaklarının da tarifini vermektedir.
Evet, Mustafa Kemal, ama kimin tariflediği ya da kimin
temsil ettiğini söylediği Mustafa Kemal ve Kemalizm… İsmet İnönü’nün mü? Celal
Bayar ve Adnan Menderes ikilisinin mi? Cevdet Sunay’ın mı? Demirel’ in mi?
Kenan Evren’in mi? Kimin… Kimin… Çünkü sayılanların ve sayılamayan ve dönem
aralarında yönetimde bulunanların tamamı, evet istisnasız tamamı, Kemalist
oldukları iddiasındaydılar. Bunların en keskin savunucu görünenleri de 12 Eylül
askeri faşist darbesinin, içimizdeki “Amerikan çocuklarının” baş temsilcisi
olan, eski “NATO’nun gizli ordusu” komutanlarından olduğu iddiasını
yalanlayamayan Kenan Evren idi… Hem de nasıl… Atatürkçülüğü sürekli olarak asıl
amaçlarını maskelemek için kullanarak, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı
oldukları görüntüsü ve savunusu içinde, Atatürkçülükte birlikte tariflenen ve
tertiplenen ve son derece olumlu nitelenecek, “Türk Tarih Kurumu”, “Türk Dil
Kurumu” başta olmak üzere tüm kurumları kapatmakta, Atatürk’ün bağımsızlıkçı
şiarının aksine, adeta canım yurdumu dizlerinin üstüne çökertecek şekilde,
Amerikan emperyalizmine bağımlı hale getirmekte bir beis görmemişlerdir.
Bugün; müstevlilerin emperyal politikalarının Türkiye
mümessilleri, aldıkları pozisyonlara bağlı olarak, gerek göğüs gererek gerekse
de mahçup şekilde, Kemalist olduklarını beyan ede dursunlar, hedefteki halk
yığınları üstüne zerkettikleri anti-komünist politikalar mucibince,
yarattıkları politik rüzgârlara bakılarak yapılacak tespit, ne yazık ki canım
yurdumu çok uzun yıllardır yönetenlerin hiç birisi, bağımsızlıkçı
olamamışlardır. Yani hiç birisi Kemalist olamamışlardır ya da herkes kendi
keyfine göre bir Kemalizm tarifi yapmıştır.
Gelinen nokta itibariyle canım Yurdumda; sahte Kemalistlerin
“Atatürkçülük” demagojileri nedeniyle kafalar çok karışık olup, “gardrop
Atatürkçülüğü” ile “Kemalizm” birbirine karıştırılmakta ve emperyalizme teslim
olanlarla, emperyalizmle işbirliği içinde olanların her geçen gün etkilerinin artması
nedeniyle de, bağımlılık Cumhuriyet tarihinin en üst noktalarına ulaşmış bulunmaktadır.
Her ne kadar da, “Kemalizm”;
yaşanılan dönemin koşullarına uygun olarak, kâh özel sektörcü, kâh
devletçi davranışlar göstermiş olsa da, emek-sermaye ikileminde gel-gitlerle
bocalasa da, temelde “İzmir İktisat Kongresi” kararları mucibince yönünü çok
açık şekilde tayin etmiş ve sermaye yanlısı olacağını göstermiştir. Bu iktisadi
tercihine rağmen, anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı tercihleri ve
uygulamalarının ciddiyetle takip edilmesi gerektiğine inancımızı bir kez daha
belirtmeliyiz. Diğer ülkelerdeki “Milli
Kurtuluş” mücadelelerine örnek teşkil etmesi bakımından da, Kemalizm’in önemi
ortadadır ve salt bu nedenle bile bu ruha sahip çıkılmalıdır.
Atatürk’ün bu yılki sene-i devriyesi nedeniyle kendisini bir
kez daha saygı ile anıyor ve yazımı büyük üstat Nazım Hikmet’ten bir Atatürk
tarifi ile bitiriyorum…
BÜYÜK TAARRUZ
Dağlarda tek tekAteşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel, rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
Eğildi durdu.
Bıraksalar
İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası’na atlayacaktı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder