Yıl, 1919 İngiliz Emperyalizminin, ileri karakolu görevini
üstlenmeyi kabul eden, Genç Yunanistan, emperyalistlerin 1. paylaşım savaşı
ardından, enerji kaynaklarının merkezi konumundaki Ortadoğu’nun giriş kapısı
niteliğindeki Anadolu’nun, açık işgali kararı mucibince gerekli askeri
düzenlemeler ve sevkiyatlara başlamıştır. Zalimlere karşı, mazlumların safında
yer alınması şiarı gereğince, Yunanistan Komünist Partisi, “Yeni Türkiye
yapılanmasının gerçekleştiği, Anadolu’nun işgal planları bir emperyalist
dayatmadır ve egemen güç İngiltere’nin emperyal amaçları ve beklentileri
doğrultusunda, Ortadoğu’da yeni ülkeler ihdas edilmesi ve yeni sınırlar
çizilmesi adına mazlum ulusların kanının akıtılmasına sebep olacak bu haksız ve
ahlaksız işgalin” gerçekleştirilmemesi için bir kampanya açmıştır. “Biz, mazlum Anadolu halkını öldüremeyiz,
onlar kardeşlerimizdir” çıkışı ile başlayan kampanya ne yazık ki, büyük bir
tenkil ve tedip hareketine maruz tutulmuş ve gerek Yunanistan’da, gerek çıkarma
gemilerinde ve gerekse de işgaline girişilen topraklarda, binlerce Komünist
Parti taraftarı katledilmiştir. Peki; bunca karşı çıkışın ve direnişin bir
etkisi oldu mu girişilen işgalin engellenmesine, şüphesiz hayır… Ama onlar,
bedeli kurşuna dizilmek olan bu direnişlerinden asla şüphe duymamışlar ve geri
adım atmamışlar ve “Başkaları için
ölmek, ne büyük bahtiyarlıktı.” diye düşünmekten geri durmamışlardır.
Tıpkı; yazar İnönü Alpat’ın “Günlüğe düşen notlar”ı kitaplaştırırken yazdığı
bir hikâyeyi ele alması, benzer durumların müthiş bir tasviriymişçesine. Malum
hikâye; milyonlarca karınca bir uçurumun kenarına gelir, karşıya geçmeleri
gerekmektedir. Tek yol vardır önlerinde, yüz binlercesi canı pahasına uçurumu
dolduracak, arkadan gelenler ölen karıncaların üstüne basarak karşıya güvenle
geçecektir. Önden gelenler öleceklerini bilerek atarlar adımlarını uçuruma.
Uçurum karınca ölüleri ile dolar ama arkadan gelenler rahatça geçer. İşte işgale
karşı çıkan bu yiğit insanlar; tıpkı uçurumu arkadan gelen karıncalar geçsin
diye dolduran öncüleri gibidir, dünyada önceden ve sonradan olan binlerce
benzerleri gibi tereddütsüz bir şekilde bu ahlaksız ve haksız duruma karşı durmuşlardır.
Şair Tuğrul Keskin’in; “ZİTO
İ EPANASTASİS” adı ile yayınlanan şiir kitabını okuyorum, “Barış, Zalimin
her tür çılgınlığına karşı çıkma cesareti ve inancı” diye giriş yapan Keskin, Av.
Saha İlman’ın, Girit’te yaşayan Emfimio Taki Lakekis ile Maria Marioli’nin
yardımları ile, 1920’de “Zito i Epanastasis” adı ile yayınlanmış olan
manifestonun orjinalinden dilimize çevirisinden; “Yeni yılın ilk günü, burada, yukarıda
sizler için de güneş doğacak. Ama bugünün gerçeğinin dehşeti burada
durmayacaktır. Arkamızda ve aşağıda baba evimizde, kaç zamandır felaketin
karanlığı ailemizi örtmektedir. Biz fakirler, burada, yukarıdayız. Çünkü
zenginler ve güçlülerin asker olmamak gibi, evlerinden uzak kalmamak gibi her
zaman bir yolları vardır. Bugünkü acılarımızı hafifletecek, geçmiş yılların
tatlı anıları neredeler? Hiçbir yerde! Bu son kana bulanmış yılın cehenneminde
uyandık ve toplumun kullanıldığı ve güdüldüğünün korkunç gerçeğini gördük. Bu
gerçek ile karşılaşmamız için yurttaşlık yaşantımızı terk etmemiz gerekiyordu.
Bu karşılaşma milliyetçi rüyalarınızı, vatanlarınızı, çarpık ideolojilerinizi
ortaya döktü, ancak bizlere de arkasında neyi gizlediğini, sermaye yönetiminin düzenini apaçık
gösterdi. Artık bize özgürlükten söz etmeyin. Çünkü köleliğimizi dayanılmaz
şekilde hissetmekteyiz. Artık bize vatanlardan ve eski düzeni yeniden kurmaktan
söz etmeyin. İdeolojileriniz, içimizde mahkûm olduktan ve biz körler görmeye
başladıktan sonra, kalplerimiz size
karşı düşmanlıkla doldu. Ama hayır bu nefret; sizlerin ve sizin gibi olanların, işgal ile halklar arasında yarattığı mahvedici,
kısır ve öç alıcı nefret değil, bu nefret, Fransız, Alman ve Yunan-Bulgar
savaşlarının, insan katliamları doğuran
nefreti değil; başkaldırının büyük, kutsal ve yaratıcı duygusudur. Bu, tarihi
süreçte oluşmuş; halkları cesaretlendirip canlandıran ve köleliğin bağlarını
paramparça eden duygudur.
Bir süreden beri ve savaşın dumanları
arasında; oraya, kuzeye, yeni ve insanca bir düzenin tohumları düşmüştür. Büyük iktidar sahipleri! İşte bundan dolayıdır ki bizler vatanınızın değil insanlığın gerçek kahraman askerleriyiz…” aktardığı giriş bölümü ile sunuyor şiirlerini.
Savaş meydanlarında ve işkencehanelerde ve sokaklarda ve
dünyanın her köşesinde, adlarını bilmediğim, dillerini bilmediğim ancak,
tarihin tekerleğini durmaksızın ileriye doğru iten ve bu uğurda canlarını veren
bütün yiğit insanlar için bir kez daha; ZİTO
İ EPANASTASİS!
Kitaptan “Manifesto”
başlıklı şiiri ile bitirelim yazımızı…
Özgür dünyanın zalimleri, efendiler!
Kalplerimiz sizlere karşı nefretle doluYarattığınız yok edici savaşın ardından
Söz etmeyin bizlere asla kurtuluştan
Barıştır ancak kurtaracak, yoksulu acıdan
Ve barış renkli bir kuşun kanadında bugün
Soluk soluğa yükselecek Küçük Asya’dan.
Özgür dünyanın kan emicileri, efendiler
Sizlere karşı duyduğumuz bu derin nefretHalklar arasında yarattığınız nefret değil
Başkaldıranların büyük kutsal nefretidir bu
Ve kahredecek olan budur kölelik bağlarını
Bunun içindir ki bizler, bir vatanın değil asla
İnsanlığın askerleri olarak öleceğiz Asya’da
Ve ortak dünyanın yoldaşları, kardeşler
Yeni gelen 1921 yılı bu yukarı cephedeNe boş yere ölenlerin ağıtlarını duyacaktır
Toprak altından kemiklerimiz fakat,
Sonsuza kadar haykıracaktır.
Zito i epanastasis! Zito i epanastasis! Zito i epanastasis!
Yaşasın isyan! Yaşasın isyan! Yaşasın isyan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder