Cuma, Kasım 14, 2014

ZİTO İ EPANASTASİS


Yıl, 1919 İngiliz Emperyalizminin, ileri karakolu görevini üstlenmeyi kabul eden, Genç Yunanistan, emperyalistlerin 1. paylaşım savaşı ardından, enerji kaynaklarının merkezi konumundaki Ortadoğu’nun giriş kapısı niteliğindeki Anadolu’nun, açık işgali kararı mucibince gerekli askeri düzenlemeler ve sevkiyatlara başlamıştır. Zalimlere karşı, mazlumların safında yer alınması şiarı gereğince, Yunanistan Komünist Partisi, “Yeni Türkiye yapılanmasının gerçekleştiği, Anadolu’nun işgal planları bir emperyalist dayatmadır ve egemen güç İngiltere’nin emperyal amaçları ve beklentileri doğrultusunda, Ortadoğu’da yeni ülkeler ihdas edilmesi ve yeni sınırlar çizilmesi adına mazlum ulusların kanının akıtılmasına sebep olacak bu haksız ve ahlaksız işgalin” gerçekleştirilmemesi için bir kampanya açmıştır. “Biz, mazlum Anadolu halkını öldüremeyiz, onlar kardeşlerimizdir” çıkışı ile başlayan kampanya ne yazık ki, büyük bir tenkil ve tedip hareketine maruz tutulmuş ve gerek Yunanistan’da, gerek çıkarma gemilerinde ve gerekse de işgaline girişilen topraklarda, binlerce Komünist Parti taraftarı katledilmiştir. Peki; bunca karşı çıkışın ve direnişin bir etkisi oldu mu girişilen işgalin engellenmesine, şüphesiz hayır… Ama onlar, bedeli kurşuna dizilmek olan bu direnişlerinden asla şüphe duymamışlar ve geri adım atmamışlar ve “Başkaları için ölmek, ne büyük bahtiyarlıktı.” diye düşünmekten geri durmamışlardır. Tıpkı; yazar İnönü Alpat’ın “Günlüğe düşen notlar”ı kitaplaştırırken yazdığı bir hikâyeyi ele alması, benzer durumların müthiş bir tasviriymişçesine. Malum hikâye; milyonlarca karınca bir uçurumun kenarına gelir, karşıya geçmeleri gerekmektedir. Tek yol vardır önlerinde, yüz binlercesi canı pahasına uçurumu dolduracak, arkadan gelenler ölen karıncaların üstüne basarak karşıya güvenle geçecektir. Önden gelenler öleceklerini bilerek atarlar adımlarını uçuruma. Uçurum karınca ölüleri ile dolar ama arkadan gelenler rahatça geçer. İşte işgale karşı çıkan bu yiğit insanlar; tıpkı uçurumu arkadan gelen karıncalar geçsin diye dolduran öncüleri gibidir, dünyada önceden ve sonradan olan binlerce benzerleri gibi tereddütsüz bir şekilde bu ahlaksız ve haksız duruma karşı durmuşlardır.

Şair Tuğrul Keskin’in; “ZİTO İ EPANASTASİS” adı ile yayınlanan şiir kitabını okuyorum, “Barış, Zalimin her tür çılgınlığına karşı çıkma cesareti ve inancı” diye giriş yapan Keskin, Av. Saha İlman’ın, Girit’te yaşayan Emfimio Taki Lakekis ile Maria Marioli’nin yardımları ile, 1920’de “Zito i Epanastasis” adı ile yayınlanmış olan manifestonun orjinalinden dilimize çevirisinden; “Yeni yılın ilk günü, burada, yukarıda sizler için de güneş doğacak. Ama bugünün gerçeğinin dehşeti burada durmayacaktır. Arkamızda ve aşağıda baba evimizde, kaç zamandır felaketin karanlığı ailemizi örtmektedir. Biz fakirler, burada, yukarıdayız. Çünkü zenginler ve güçlülerin asker olmamak gibi, evlerinden uzak kalmamak gibi her zaman bir yolları vardır. Bugünkü acılarımızı hafifletecek, geçmiş yılların tatlı anıları neredeler? Hiçbir yerde! Bu son kana bulanmış yılın cehenneminde uyandık ve toplumun kullanıldığı ve güdüldüğünün korkunç gerçeğini gördük. Bu gerçek ile karşılaşmamız için yurttaşlık yaşantımızı terk etmemiz gerekiyordu. Bu karşılaşma milliyetçi rüyalarınızı, vatanlarınızı, çarpık ideolojilerinizi ortaya döktü, ancak bizlere de arkasında neyi gizlediğini, sermaye yönetiminin düzenini apaçık gösterdi. Artık bize özgürlükten söz etmeyin. Çünkü köleliğimizi dayanılmaz şekilde hissetmekteyiz. Artık bize vatanlardan ve eski düzeni yeniden kurmaktan söz etmeyin. İdeolojileriniz, içimizde mahkûm olduktan ve biz körler görmeye başladıktan sonra,  kalplerimiz size karşı düşmanlıkla doldu. Ama hayır bu nefret; sizlerin ve sizin gibi olanların,  işgal ile halklar arasında yarattığı mahvedici, kısır ve öç alıcı nefret değil, bu nefret, Fransız, Alman ve Yunan-Bulgar savaşlarının,  insan katliamları doğuran nefreti değil; başkaldırının büyük, kutsal ve yaratıcı duygusudur. Bu, tarihi süreçte oluşmuş; halkları cesaretlendirip canlandıran ve köleliğin bağlarını paramparça eden duygudur.
Bir süreden beri ve savaşın dumanları arasında; oraya, kuzeye, yeni ve insanca bir düzenin tohumları düşmüştür.
Büyük iktidar sahipleri! İşte bundan dolayıdır ki bizler vatanınızın değil insanlığın gerçek kahraman askerleriyiz…” aktardığı giriş bölümü ile sunuyor şiirlerini.

Savaş meydanlarında ve işkencehanelerde ve sokaklarda ve dünyanın her köşesinde, adlarını bilmediğim, dillerini bilmediğim ancak, tarihin tekerleğini durmaksızın ileriye doğru iten ve bu uğurda canlarını veren bütün yiğit insanlar için bir kez daha; ZİTO İ EPANASTASİS!

Kitaptan “Manifesto” başlıklı şiiri ile bitirelim yazımızı…

Özgür dünyanın zalimleri, efendiler!
Kalplerimiz sizlere karşı nefretle dolu
Yarattığınız yok edici savaşın ardından
Söz etmeyin bizlere asla kurtuluştan
Barıştır ancak kurtaracak, yoksulu acıdan

Ve barış renkli bir kuşun kanadında bugün
Soluk soluğa yükselecek Küçük Asya’dan.

Özgür dünyanın kan emicileri, efendiler
Sizlere karşı duyduğumuz bu derin nefret
Halklar arasında yarattığınız nefret değil
Başkaldıranların büyük kutsal nefretidir bu
Ve kahredecek olan budur kölelik bağlarını

Bunun içindir ki bizler, bir vatanın değil asla
İnsanlığın askerleri olarak öleceğiz Asya’da

Ve ortak dünyanın yoldaşları, kardeşler
Yeni gelen 1921 yılı bu yukarı cephede
Ne boş yere ölenlerin ağıtlarını duyacaktır
Toprak altından kemiklerimiz fakat,
Sonsuza kadar haykıracaktır.

Zito i epanastasis! Zito i epanastasis! Zito i epanastasis!
Yaşasın isyan! Yaşasın isyan! Yaşasın isyan!

 

Hiç yorum yok: