Pazar, Kasım 02, 2014

KARA KARA KÖMÜRLER YİTİP GİDER ÖMÜRLER


Başbakan Ahmet Davutoğlu: “Ahtapot” dediğimiz sistem devreye girdi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Madencilerin zor şartlarını biliyorum öncelikli hedefimiz işçi kardeşlerimize ulaşmaktır.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Dalgıçlar suya girdiler. Görüş mesafesi 1 mt bile değil. 3 ya da 4 mt bile dalınacak durumda değil.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Bizzat bu adli soruşturmanın takipçisi olacağım.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Su seviyesi yaklaşık 10 mt ye kadar indi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Önemli olan her işverenin madenciyi evladı gibi görmesidir. İşletmenin veya işverenin ihmali varsa hesabı sorulur.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Suyun bulanıklaşması nedeniyle zorluk yaşanıyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Önceliğimiz suyun boşaltılması ve madencilere ulaşmak.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Arama kurtarma çalışmaları toplamda, 420 kişilik ekip, 2 uçak, 3 helikopter, 25 ambulans18 AFAD kurtarma ekibi ile yürütülüyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Suyun ne kadar beslendiğini bilmiyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı Faruk Çelik: Öğrendiğimiz kadarı ile 25 kadar yıl önce Yozgat’ta buna benzer bir olay yaşanmış.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Olayın olduğu anda yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur.
Enerji Bakanı Taner Yıldız: Zaman ilerliyor 18 işçi kardeşimizle ilgili umutlarımızın azaldığını söylememiz gerekiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: Bu acı çekilecek gibi değil, artık bir çözüm bulmamız gerekiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: Bir maden ocağın kapatıyorsunuz 50 kişi araya giriyor açtırmak için.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: İşçilerimizden rica ediyorum, kendi haklarının takipçisi olsunlar. Hiçbir şekilde onlara tanınan hakların ihlal edilmesine izin vermesinler.
Başbakan Ahmet Davutoğlu: Maden kazasında kaybettiğimiz vatandaşlarımız için taziyelerimi arz ediyorum. (01.11.2014 daha ölü ya da diri madencilere ulaşılamamış iken)

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan; ocağın yakınında çadırdan oluşturulan mescitte cuma namazlarını kıldılar.

Yukarıda; daha öncekilere neredeyse kopyası halinde özeti verilen kaza seyrinin, Devlet büyüklerimizin değerli söylevlerinden ve icraatlarından derlenen görüşlerden sonra konunun yeterince sarih olması hasebiyle herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacağını düşünmekteydim. Ancak; kaderin ve fıtratın yaşananlara türban edilmesi karşısında, yorum yapmamanın da kolay anlaşılmanın önünde engel olabileceği ve muradımın tam anlaşılamayacağı korkusuyla kısa da olsa birkaç kelam etmenin kaçınılmaz olduğu kararına vardım.

Yitirdiğimiz “onlarca can” sonrası konu ile ilgili; durumu kurtarma, acıyı soğutma hatta sonuç itibari ile olayı kapatma çalışmaları yapmak üzere bir görünüm veren ilgili tüm yetkililer, kazaların olduğu yerlerde sahne alarak, kaza diye sunulan, aslında bal gibi de cinayet olan yitimler arkasından “kader” ile başlayan cümleler kurmuşlar, hatta seviye bir hayli düşürülerek ister dil sürçmesi deyin, ister haddini aşma deyin, “bu işin fıtratında ölüm var” veya “ama her şeye rağmen güzel ölüm oldu” gibi yakıştırmalarla konuyu meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Tabii ki bu ilave açıklama hafıza sahiplerine yöneliktir, diğerleri zinhar üstlerine almamalıdır bu kelamları… Ulan ne dünya be, sel-sellap olur, deprem olur, trafik kazası olur, heyelan olur, fırtına olur, kuraklık olur, salgın hastalık olur, asansör halatı kopar, binalar çöker, yüzlerce hatta binlerce can yiter ve hepsi de muktedirlerin tüm gayretleri ile “kader”e yüklenir, bravo bu muktedirlere, yüce Mevla bunlara 7-7 gelen zar vermiş, ne olursa olsun, hep bunlar kazanır… Kara kara kömürler, yitip gider ömürler, cebe dolar yeşil yeşil dolarlar…

Ermenek’te yaşananların acısı atılamadan bu sefer, elma toplamaya giden insanların tıkna tıkış doldurulduğu midibüsün devrilmesi sonucu yaşanan yitimlerden sonra, derdine yanan ama yaşadığı şok nedeniyle de düşünmeye başladığı anlaşılan bir kadının sözü bu acımasız hayatı özetler gibi duruyordu sanki “olmaz olsun şu fakirlik”… Oysa bir bilse idi, “FAKİRLİĞİN, AÇLIĞIN VE SEFALETİN, YOKSULLARI DEĞİL, ZENGİNLERİ DOYURAMADIĞIMIZA” bağlı olduğunu. “Kapitalizm bir hırsızlık müessesesidir” görüşünü temel almadan yapılan her türlü analiz, tıpkı bugünlerde basına yansıyan ana muhalefet partisi yönetimin zihin karışıklığının tezahürü olan “bizim önerdiğimiz kapitalizm daha sosyal demokrat daha insancıl” benzeri şekilde biter ve olsa olsa da pansuman tedbirdir ve de ne yazık ki “benim oğlum okur döner yine okur” tekerlemesine hayatiyet katar.

Aman sakın; buradan tek başına AKP iktidarını suçluyorum gibi bir sonuca varılmasın, ondan öncekilerde, şu andaki muhalefet partileri de benzer şeyleri savunmakta pek bir mahir durumdadırlar vallahi… Vallahi yok yahu o kadar da değil diyenlerin olduğunu hissediyorum, hadi bakın onların yerel yönetimlerine de göreyim sizi… Taşeronlaştırma adı ile maruf, sadece ve sadece kâra ve ranta yönelik uygulamalar, imar rantları, ihale “alidiboları”, torpil ve irtikâp var mı, yok mu? Yok diyorsanız da, inanırız gayri…

Hiç yorum yok: