Perşembe, Eylül 27, 2007

TÜRKİYE - İRAN ARASINDA ENERJİ ANLAŞMASI

Türkiye ve İran devletleri arasında, Enerji Bakanlıkları aracılığı ile, Ankara'da 13.07.2007 tarihinde enerji konusunda bir mutabakat tutanağı imzalandı ve mutabakat tutanağı ile, İran ve Türkmenistan gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması için önemli bir adım atıldığı bildirilmişti.
İki ülke arasında yapılan anlaşma, İran ve Türkmenistan'dan gelecek yılda 30 milyar metreküp doğalgazın Avrupa'ya ihraç edilmesini öngörüyor. Ayrıca Türkiye, İran’ın Güney Pars havzasındaki üç doğalgaz sahasının işletmesini ihale yapılmaksızın alacak ve bunun hayata geçmesi içinde yaklaşık 3.5 milyar dolarlık yatırım yapılması gerekiyor.

Bu gelişme karşısında; tarafların açıkladıkları pozisyonlar ise aşağıda sıralanmıştır;
1. Türkiye, doğalgaz anlaşmasına Amerika’nın ve Fransa öncülüğündeki AB ülkelerinin gösterdiği tepkiyi "Burada söz konusu olan Türkiye'nin çıkarları" şeklinde yanıtlayarak sözde ulusal çıkarları gözetir bir politika izliyor görünümünde .
2. ABD, mutabakata en büyük tepkiyi vererek, İran'ın nükleer faaliyetlerine devam etmesi nedeniyle bu ve buna benzer ekonomik ilişkilere karşı çıkarak, İran'ın güvenilir kaynak olmadığını iddia ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Sean McCormack, ''İran'ın petrol ve gaz sektörüne yatırım için zamanın uygun olmadığını düşünüyoruz'' diyerek şiddetle Türkiye’nin bu girişimini engellemek ister görünümünde.
3. Fransa, ABD yönetimine gittikçe daha fazla yakınlaşarak, Sarkozy, İran konusunda da ABD nin yanında yer alarak, bu ülkeye yönelik yaptırımların ağırlaştırılmasını istedi. BM Genel Kurulu toplantılarına katılacak olan Sarkozy, İran krizini gündeme getireceğini belirten Sarkozy, yaptırımların ağırlaştırılması için çaba sarfedeceğini söyledi. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, İran'ın nükleer kriziyle ilgili olarak, "En kötü durum olan savaşa, hazır olmalıyız" demiş ve bazı Fransız şirketlerinden İran ihalelerine katılmamalarını isteyerek Türkiye’nin bu girişimini engellemek ister görünümünde.

Diğer taraftan; yapılan anlaşmaların, açıklanan ekonomi rakamlarının ve çıkarılan yasalardan açıkça anlaşılacağı üzere de son 5 yıldır, Irak’a asker göndermeme kararı da dahil olmak üzere (gerçekte ABD Türkiye’nin Irak’a asker göndermesini asla istememiş idi, aksi taktirde kuzey Irak’taki oluşum konusunda bu kadar rahat davranamazlardı) Türkiye AKP önderliğinde, kesinlikle ABD ve AB ye ve onların çıkarlarına aykırı bir tutum sergilememiş olması; yukarıda sıralanan ve yer yerde cidi sertleşme görüntüsü veren, pozisyonları almalarının bir akıl ve mantık yanılması olmaktan öteye gidemeyeceğinin açık olduğu kesindir.

Can alıcı soru, “peki o zaman bu durum nasıl izah edilmelidir” ise şimdilik tam bir muamma olup, fal bakıp geleceği göremeyeceğimize ve niyetleri okuyamayacağımıza göre; ABD nin hemen Humeyni sonrası dönemde hemde onca yaşanan savaşlara rağmen Yarbay North vasıtası ile giriştiği ilişkilerin benzeri ilişkiler yürütmediği yada yürütmeyeceği konusunda nasıl emin olunabilir. Aksi halde AB yi ciddi şekilde kontrol eden ve yönlendiren ABD nin bu tavrı doğru ise; bu tavrına karşılık, Türkiye’nin gerekecek yatırım tutarı 3,5 milyar doları nereden bulabileceğinin zorluğunun yanında, Türkiye’nin taşıyacağı gazı Avrupa’da kim almaya cesaret edebilir? Zaten bu proje batının onayı olmaksızın ölü doğmuş olmayacakmıdır?

Anadolu’da söylenen ünlü söz; “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olmalı” misali, bütün bu olanlara bakmanın kaçınılmaz olduğuda açıktır.

Düşünmeye devam “halen düşünmek suç değil

RMÇ
27.09.2007

YAKIŞIKLI TAYYİP



ATV ve Sabah’a talip olan ABD’li medya patronu Rupert Murdoch’un Başbakan Erdoğan’a yönelik "Karizmatik bir lider olduğunuz kadar yakışıklısınız da" sözleri büyük ilgi çekti.

Bir erkek bir erkeğe neden bu iltifatı yapar acaba?

1. Karşısındaki hemcinsinin % 99 undan daha farklı ve değişik bir görüntüye sahip olması halinde;
2. Karşısındakinin cinsel açıdan aktif yada pasif olarak değerlendirilebilecek bir obje olduğuna kani olduğunda;
3. Karşısındakinde bu konuda bir kompleks yakaladığında ve bunu lehte bir duruma tahvil etmek üzere kullanmak gerektiğinde;
4. Karşısındakinin başbakan yada benzerleri olduğunu ve mutlaka birşeyler ütülebileceğini anladığında;
5. Karşısındaki ile en basit ve kolay iletişimin yalakalık ve yağcılıkla yapıldığını bilen kişinin ortamını yakalamsı halinde;


Sizce nedendir acaba?

Cuma, Eylül 21, 2007

REKTÖRLER İŞLERİNE BAKSINLAR


Yeni Anayasa yapımı konusunda; Ergun Özbudun başkanlığındaki “kraldan fazla kralcı” heyete verdikleri sipariş neticesinde ortaya çıkan taslağı değerlendirmek üzere basın toplantısı düzenleyen Tayyip Bey, hemen öncesinde rektörlerce yapılan biraz da ağır sayılabilecek ama haklı olan eleştiri ve tepkilere karşılık rektörler kurulunu "seçkinci takımı" diye tanımlayarak “onlar işlerine baksınlar” dedi.

Öncelikle bu “işlerine baksınlar” sözü beni; maalesef Ankara’ya modern şehircilik açısından küme düşürten, İ.Melih Gökçek ve liyakatlı kadrolarının, ilk döneminde akçalı işler konusundaki maharetlerini ve liyakatını göstermek için başlattığı alt geçit çalışmalarını çok yoğun eleştiren TMMOB için; minibüs şöförlerine yoğun tehdit ve baskı yaparak tüm minibüslere astırdığı “Mühendis Mimar Odaları siz işinize bakın” afişlerinin asıldığı güne götürdü. Hatırlanacağı üzere ve artık bugün de; trafiğe çözüm olup olmadığının ölçülebildiği pik saatlerdeki tıkanmalarla ve yağmurlu dönemlerdeki boğulma tehlikesi yaşanmaları ile ispatlandığı üzere alt ve üst geçitlerin Ankara trafiğine faydası olmayacağı konusundaki eleştiriler karşısında sanki alt ve üst geçit yapmak şöförlerin işiymişçesine ve maalesef bir taraftan mütareke basınının amigo yazarları ve diğer taraftan da toplumun bir kesiminden destek bularak başlattıkları kampanya neticesinde Ankara şehircilik açısından küme düşmüştür.

Tayyip Bey ve AKP’nin liyakatli kadroları da; tıpkı benzer yaklaşım ve zorlamalarla kocaman Başkent’i ve yaşayanları abuk subuk kararlarla mağdur eden Melih Bey gibi, ama bu sefer tüm Türkiye’ye ve Yurttaşlarına küme düşürterek Malezya ligine dahil edeceklerdir. Bu konuda;
Ergun Özbudun başkanlığındaki “kraldan fazla kralcı” heyet; nerede ise hepsi de Prof ünvanlı olan ve ordinaryus olmayı bundan sonra behemehal hakeden; Zühtü ARSLAN, Yavuz ATAR , Fazıl Hüsnü ERDEM, Levent KÖKER, Serap YAZICI başta olmak üzere, benzer yaklaşımı gösteren tüm muhterem üniversite zevatı,
Mütareke basınının başta Ertuğrul Özkök, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan, Ergun Babahan, Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Şahin Alpay ve Cüneyt Ülsever gibiler olmak üzere tüm kurnaz ve demokrasi takiyyecisi zevatı,
Siyasi arenadaki “tavşan atlet” misali adından fazlaca söz edilmesi için yanıp tutuşan ama bu uğurda memleketi ateşlere atan, önde koşabilmeyi kendine hedef seçmiş ve bu nedenle malum mağfillerce de gerekli kutsanmayı ve ödüllendirilmeyi hakeden; başta Zafer Çağlayan, Zafer Üskül, Ertuğrul Günay, Mehmet Domaç, Haluk Özdalga olmak üzere tüm zımmen ve açık desteklerini esirgemeyen politika zevatı,
bu küme düşürülmeden nasiplerine düşenlerle tarihteki yerlerini alacaklardır.
Ve pek tabiidir ki mezkur zevat ve tüm zımmı ve açıktan destekçileri; olası risk gerçekleşmelerinde hayatlarını, aldıkları taltif ve ödülleri bozdurarak idame ettireceklerdir.
Ya benim “hani dilim de varmıyor ya demeye” dizesinde tanımlamaya çok uygun yurdum insanı ne yapacak?

RMÇ
21.09.2007