İşte bu örneklerden biri daha bu yazının konusunu
oluşturacak ve bu sefer aile içerisinde yaşanan bir olayın nasıl
yönlendirildiğini ve yukarıdaki tarife nasıl uygun hale getirildiğini ve
tarifin ne kadar hayatın içinden geldiğini göreceksiniz.
Çeşme’nin yerlilerinden Armağan Küçükkara’nın oğlu
Mustafa’nın askere gidiş hazırlıkları yapılmaktadır, aile kendi içindeki
hazırlıkları yapar iken müstakbel askerin arkadaşları ile veda törenleri
yapılmaktadır. Kolaylıkla anlaşılabileceği üzere yaklaşık 1 ay önceden başlayan
kutlama ya da veda törenleri genellikle müstakbel asker gençlerin yeme-içme,
eğlenme safahatından ibarettir.
Müstakbel askerlerin veda törenleri yöresel farklılıklar
gösterse de, her bölge de görülen kutlamaların bir kısmı da tamamen birbirine
benzemektedir. Askere uğurlamalar bilindiği üzere; ilk yoklamadan itibaren
başlayan, fizik ve akıl durumlarının ilgili doktorlar tarafından uygunluk kontrolünü
müteakip, yavaş yavaş kendini asker hissettiren bir süreçtir, eğitim birliğinin
tespiti ile de artık asker ruh haline bürünülmüştür.
Askerlik yapmayanların taa Osmanlıdan bu yana toplumsal
itibarı olmaması inancı ve gençlerin adam yerine konulmaması gibi nedenlerle
yapılacak kutsanmış vatan görevi için, öncelikle tüm köyde ya da kasaba da ya
da mahallede uğurlamalar için hazırlıklar yapılır, büyükler ve akrabalar tarafından
verilecek yolluklar; para ya da benzerleri kendilerine helallik almak için
uğrayan müstakbel askerlere verilecektir. Askere gidecek adaylar 25-30 gün
önceden akraba ziyaretlerine başlarlar, akrabaları, helallik için kendilerini
ziyarete gelen gençlere çeşitli yemekler, yiyecekler ikram ederler ve
hazırladıkları yollukları verirler.
Bölgeden bölgeye değişen ve silah tutacak ellerin kınalanması,
boyunlara al tülbent bağlanması, başın üstünden tuz ve un çevrilmesi, adayın
arkasından su dökülmesine, tabak, şişe ve testi kırılmasına kadar çeşitli adet
ve davranışlara rastlanılır. Sıra askere gidecek adayları uğurlamaya, göndermeye,
daha doğrusu ayrılığa gelince de, davul zurna eşliğinde yöresel oyunlar oynanır
ve uğurlayanların arabaları ile düzenledikleri konvoylar eşliğinde kullanılacak
ulaşım aracına kadar neşe içinde götürülür el sallamalar, oyunlar, halaylar, sevinç
ve ayrılık gözyaşları ile hüzünlü bir ayrılık yaşanır. Artık bir yanıyla da gidip te gelmemek, gelip te görmemek
hüznü de ilave olmuştur ruhlara.
Bu uzun girişten sonra, gelelim baştaki tarife uygun,
Armağan Abimizin oğlu Mustafa’nın uğurlanmasına, ama bu uğurlama öncesi konunun
iskeletini oluşturacak olan abimizin annesi Kerem anayı kısaca tanımakta fayda
var. Kendisi dünyamızın yoksulluğun paylaşıldığı günlerinin, insanların var
olma çalışmalarının tüm ağırlığını hissettikleri dönemin bir insanıdır ve tüm
bunlara rağmen evde ve tarlada çalışmanın tüm ağırlığını başarı ile
gerçekleştirmiştir. Ancak Çeşme’linin meraklı her kadını gibi merakı ve
dedikodu takip etme isteği yüzünden başından geçen bir dolu olayın bir kısmı da
komik gelişmelere sahne olmuştur. Dünyanın
içinden geçtiği yoksulluk sürecinden Kerem Anaya kalan miraslardan bir kısmı
kendisinin zaman zaman nekes ya da cimri olarak anılmasına neden olmaktadır.
Şimdi geldi Torun Mustafa’yı askere uğurlamaya, Kerem Ana
düşünür taşınır ve helallik istemeye gelen torunun arkasından mutlaka kendi
adetleri olduğundan testi kırması gerekmektedir ya, bu konuda da para harcamak
gibi niyeti de yoktur, ne yapsın ne etsin diye düşünürken evlerine yakın bir
mezarlıktan testilerden alıp kırmayı planlar ve mezarlığı biraz geçince oturan
kızına gitmeyi ve dönerken de çökecek karanlıktan da yararlanarak mezarlıktan
testi alıp dönmeye karar verir. Karanlıktan yararlanarak aldığı testileri eve
getiriyor ama evin içine sokmaktansa avlulu evinin sokak kapısı tarafına
saklıyor, testilerin saklandığı yeri annesini birgün sonra sabah kahvaltısına
davet etmek amacıyla eve gelen Armağan abimiz tarafından görülmesi üzerine, kız
kardeşi ile yapılan kısa bir mütalaa neticesinde konu anlaşılır ve sahnelenecek
hikâye kurgulanır, hemen İzmir’deki diğer kız kardeşe konu telefonla detaylı
anlatılır, yine kurgulanan oyun gereği İzmir’deki kızkardeş sabaha karşı
telefon edecek ve yıllar önce vefat eden babasını rüyasında gördüğünü ve
annenin testileri anlatmasını sağlayacak şekilde rüyayı anlatarak
paylaşacaktır, annesi ile.
Telefonun edileceği saatte Armağan abimizde; annenin kız
kardeşi ile yapacağı telefon görüşmesinde söyleyeceği sözleri ilk ağızdan
dinlemek ve bilahare de kullanmak üzere annenin evinin penceresinin altında yerini
alacaktır. Nihayet beklenen telefon sabaha karşı saat 4 civarında gelir,
kızkardeş;
-
Anneciğim
kusura bakma seni bu saatte rahatsız ediyorum ama sabahı bekleyebilecek durumda
değilim vallahi,
-
Kızım
lafı mı olur, hayırdır
-
Anne
rüyamda babacığımı gördüm, kan ter içerisinde de uyanarak hemen sana anlatmak
istedim,
-
Hayırlara
vesile olur inşallah kızımmmm
-
Valla
anne babam sana doğru bağırıyor, “Kerem elindekileri bırak, bırak elindekileri”
diye,
Anne bir gün önce akşamüstü mezarlıktan aldığı testileri hatırlar ve birden heyecanlanır ve telaşa kapılır, birden korku ve heyecan karışımı bir his ile,
-
Ahhh
kızım ahh, sorma demek ki babana malum oldu,
-
Hayırdır
anne ne malum olmuş olabilir babacığıma,
-
Ahh
ahh kızım sorma, gördün mü başımıza gelenleri şimdi,
-
Hayırdır
anne ne oldu ne geldi başına Allahaşkına,
-
Kızımmmm
biliyorsun, Armağan’ın Mustafa askere gidiyor, bana helalleşmeye gelecek, eee adettendir
testi kırmam gerekiyor ya, işte bende o testileri, para harcamayayım diye
mezarlıktan aldım idi, gördün mü babacığına malum oldu geldi senin rüyana girdi
de bana iletmek üzere “kerem bırak o
elindekileri” dedi.
Tabii bu telefon görüşmesini pencerenin altında, annenin
kulaklarının da az işitmesinden ötürü bağıra bağıra konuşmasından tüm detayları
ve tonlarıyla dinleyen Armağan abimiz zevkten dört köşe eve gider, artık
sabahın olmasını bekler.
Sabah erkenden daha önce kararlaştırıldığı üzere sabah
kahvaltısı yapmak üzere anneyi davet etmeye gider, Armağan abimiz, annesinin
koluna girmiş kendi evine doğru giderken de, anneden hararetli ve heyecanlı bir
şekilde tüm yaşananları, sanki haberi yokmuşcasına ve hayretle dinler ama
gülmemek için de kendini zor tutar.
Eve varılmıştır ve kahvaltı başlar ama tekrar anneye sorulur sanki büyük ve hayret edilecek bir konuymuş gibi, anne tekrar anlatır, ama artık makaralar koyverilmiştir, herkes kahkaha atmaktadır.
Anne anlamıştır nasıl bir ketenpereye geldiğini ve;
-
Kalk
git şurdan, yıkıl git şurdan diye vurmaktadır, yumruğu ile Armağan abimizin
omzuna, bağırarak.