Salı, Nisan 05, 2011

KÂFFİR GOVERNMENT

Hindistan’da çalıştığım yıllarda yaptığım işin doğası gereği ülkenin neredeyse tamamını gezdim, işim ile ilgili olmasından ötürü, ihale takipleri, yer görme adı altındaki geziler ve malzeme teminleri içinde arazi çalışmalarında bulundum, kolayca anlaşılacağı üzere büyük şehirler ile birlikte kırsal kesimde de bol miktarda bulundum.

Hindistan; büyük imparatorlukların kurulmasına beşiklik etmiş, bu nedenle de dünyanın en önemli ve gelişmiş uygarlıkları tarih sahnesine burada çıkmışlardır. Bir taraftan; Hinduizm, Budizm ve Müslümanlık gibi büyük dinlerin yoğun nüfusunun bulunması diğer taraftan da çok değişik ırkların yaşaması Hindistan’ı tam anlamıyla ve dünyaya resmen örnek olabilecek ölçüde bir mozaik ülke haline getirmiş ve bu değişik ırklar ve dinler inanılmaz bir sulh içinde yaşamaktadırlar.

Hindistan bu haliyle de tarihin ilk dönemlerinden itibaren dünyanın diğer büyük imparatorluklarının dikkatini hep bu coğrafyaya yöneltmesine de neden olmuş ve Büyük İskender önderliğindeki Makedonya imparatorluğundan, Roma İmparatorluğundan, Moğol İmparatorluğundan, İngiliz İmparatorluğuna kadar büyük imparatorlukların işgal hedefini oluşturmuştur. İngiliz İmparatorluğunun etkisi bugün kültürel boyutu itibariyle hala çok canlı olup, başka başka dilleri kullanan Hindistan vatandaşlarının ortak ve birbirleri ile iletişim dili ne yazık ki hala İngilizcedir. Bu kadar hedef olan bir ülke nasıl bir uygarlık oluşturmuştur derseniz, tek kelime ile muhteşem…

Tüm dünyada olduğu üzere, büyük uygarlıklar çok değişik alanlarda büyük anıtlar ve yapılar yapmış olsalar bile, bu konuda öne çıkan yegâne yapılar Hindistan’da da dini mabetler olmuştur, bunun bir istisnası ise dünyanın en çok ziyaret edilen yapılarından biri olan TAÇ MAHAL’dir. İnşaatı yaklaşık 20 yıl süren Taç Mahal, Hindistan'ın eski dönemlerdeki başkentlerinden biri olan Agra şehrinde bulunmakta olup, Dünyada aşk adına yapılmış en büyük, en güzel ve en görkemli anıt olarak kabul edilmektedir ve Timuroğulları hanedanı Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Mümtaz Banu’nun hayata gözlerini kapatması üzerine, onun büyük aşkının hatırasına yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul'dan getirilmişler.

Şah Cihan'ın eşi Mümtaz Banu, güzelliği, zekâsı, iyilikseverliği yüzünden imparatorluğun her yerinde ve herkes tarafından saygı duyulur, büyük muhabbetlerle Mümtaz Mahal diye anılmaktaymış. Şah Cihan, Mümtaz Banu henüz 16 yaşındayken kendisine aşık olmuş, evlenmek için ise 5 yıl beklemiş, bu büyük aşktan ötürü Şah Cihan çok sevdiği eşini her yere götürür, onun fikirlerine, zevkine önem verirmiş. Bu yardımsever, zeki ve güzel kadın 14. çocuğunu doğururken vefat eder ve Şah Cihan eşinin ölümünü takip eden süreçte yemekten, içmekten kesilmiş, hiç odasından çıkmamıştır diye de bilinmektedir. Duygulu, gerçek âşık, vefalı hükümdar, ölünceye kadar kalbinde yaşatacağı sevgili eşi için bir anıt yaptırmaya karar verir, bu anıt saf ve temiz aşkı sembolize edecek şekilde güzel, iç açıcı, aynı zamanda görkemli ve muhteşem olacak, bu konuda hazineden herhangi bir kısıtlama olmaksızın harcama yapılacaktı.

Bugün tüm fotoğraflara ve anlatımlara konu edilen sadece Taç Mahal olmasına rağmen, bu eser bir yerleşke halinde, Şah Cihan’ın diğer eşleri içinde yaptırdığı yapıların bulunduğu, ibadet için bir cami ve konaklama mekânları da yer almaktadır. Taç Mahal üzerine meslekten olmam itibariyle mimari estetiği için olmasa bile tekniği açısından çok kelam edebilirim ama bunu bu yazıda yapmayacağım belki bir başka yazıda konunun bu taraflarına da değinebilirim.

Ofisimiz Delhi’de olduğundan Türkiye merkezimizden gelen her insan Agra’nın Delhi’ye yakın olması nedeniyle, her gelen kişiyle birlikte Taç Mahal ziyaretine katılmam gerekmekteydi, çünkü asla ve kata izah edilemeyen bir yoğunluğa ve keşmekeşliğe ilaveten de alıştığımız trafik akışı dışında soldan giden bir trafik ve kahredici bir korna sesinden ötürü, gelenlerde ilk andan itibaren sanki yalnız bir taraflara gidilemezmiş gibi kanaat oluşmaktaydı. Bu arada hemen hemen her aracın arkasında “please horn” ya da “blow horn” yazar ve tüm sürücülerde buna katıksız uyarlar, şimdi düşünün nasıl bir gürültü çıkar ortaya…

Buraya yapılan gezi; Hanedanın hüküm sürdüğü saray ziyareti de olmak üzere, Taç Mahal yerleşkesindeki tüm yapıların ziyaretini kapsamaktaydı genellikle. Bu yapıların içinde benim dikkatimi en fazla yoğunlaştırdığım yer ise, yerleşke içindeki cami olmuştur hep ve burada özellikle cami imamı ile yaptığımız muhabbetler bir harikadır. İmam hükümetten herhangi bir maaş almadığını hemen hemen herkese söyler, kendisini de tanıtırken bunu çok önemsediğini mutlaka hissettirerek babasının da buranın imamı olduğunu mutlaka söyler. Ama tüm bunların yanında her ziyaretçiden bir miktar parayı bir şekilde almayı becerir, bunu bildiğimden ben caminin girişine kadar ziyaretçileri getirir oradan sonra içeriyi dolaşmalarını beklerdim. Camide kapı olmamasından ötürü de içeri girenlere nasıl yaklaştığını dışarıdan izlerdim bu alışverişleri eğer bir kolon arkasında kalmamış ise…

Yine bu ziyaretlerden birinde; yanımda gelen arkadaşlarımdan; yeterli dili dökerek önemli bir miktar bir para kopartır imam efendi, arkadaşlarım da dışarıda beklemekte iken bana doğru yürürlerken, benim arkadaşlarım olduğunu fark eden, benden de iyi miktarda para koparabileceğini ümit eden imam beni hedefine alarak son derece hızlı bir şekilde benim üzerime doğru gelmekte idi, bende hızlı bir şekilde hedef olmamak için uzaklaşıyordum ki; birden ve ilk defa o gün daha önce fark etmediğim ve zeminde döşenmiş bulunan plakalarda İsrail yıldızına benzer desenler olduğunu fark ettim. Ve işte o anda imamı şok edecek, karizmasını çizecek bir hareket yapmaya karar verdim.
Durdum ve aniden ona doğru dönerek, parmağımı bu işaretlere doğru sallayarak:
- Bu işaret ne? Bu Yahudi sembolü, burada ne işi var bunun?
Diyerek sert bir şekilde sordum. Bir an beklemediği ve cevabını bilmediği soru karşısında şaşırdığını anladım, yüzündeki ifadeye bakarak. Ama verdiği cevap karşısında ne kadar yanıldığımı anladım, verdiği son derece hince ve cince cevaptan, açıkçası bu durumdan bu kadar kolay sıyrılabileceğini hiç düşünmemiştim. Kollarını iki yana açarak;
- Kaffir government , kafir government
Diyerek para beklentisi konusunda da kararlılığını da devam ettirdi.