Muhteşem Süleyman dışında bu adam kadar çok
konuşup bir o kadar da boş konuşabilme yetenegini yaradan kimseye bahşetmemiş olup
bir başıboş konuşma uzmanıdır. “Güce
tapan insan modeli” nasıl olunabileceğini yazılarında öylesine güçlü ,
muhteşem ve asla yıkılamaz bir ABD (Amerikan muhipleri bu sözü sevmezler) ya da
hükümet tarifi yaparak öyle bir güzel anlatırki 100 yalaka bir araya gelse
bunun eline su dökemez, hele hele de ABD nin Irak’a özgürlük ve demokrasi getiririyor
analizi tam evlere şenlik olup canım Yurdumun tüm kargalarına yıllarca sürecek
bir gülmece olmuştur.
Amerikan misyonerleri tarafından kurulan
okullarda rahle-i tedrisat eylemiş olup, Ortaokul öğretimini Kayseri Talas
Amerikan Okulu’nda, lise öğretimini Tarsus Amerikan Koleji’nde layıkıyla alan,
Osmanlı Paşası torunu olan, şimdilerde katıksız ve hazımsız ABD yağcısı ve
yalakası, 68 kuşağının ayrık otlarından biri, bir çok Aydınlıkçı benzeri gibi,
öğretiminin yarattığı akli ve fikri altyapı sayesinde aslına çok açıktan rücu
etmiş, 1980 sonrasi dönemin Başbakanı Turgut Özal'in gölge dışişleri bakanı
olarak görev yaptığı bilinmekte olup, NATO ve Pentagon nezdinde önemli akreditasyona
haiz olmasıyla övündüğü bilinen, fikir değiştirme ordinaryüsü bir muhterem olup
hikayemizin başrolündedir. Hatta o kadar Amerikanmuhibidir ki, söylentiler
doğru ise, benzeri bir fosil gazeteci ile Kuzey Irak’taki Süleymaniye havaalanını
işletme şerefine bile nail olmuştur, gücü elinde buluunduran muktedirlerin
masasında oturabilmek, uçaklarında gezilere katılabilmek, NATO nun gizli
mahfillerinde ağırlanabilmek adına yazdığı yazıları halk için değil, destek ve
nemalandığı mezkur mahfillerin kendisine sufle ettiklerini yazmakta ve bu
haliyle de hepimizi kör ve sersem zanneden, beyin ve akıl ölümü gerçekleşmiş
birisidir.
Bir kısım insanın saygı duyduğu ama temelde
nemalandığı mahfillerin bile kendisinden korktuğu, sanki rüzgar gülünü icat edenlere
inat olsun, nasıl dönülür, fikir nasıl değiştirilir, fikirlere takla nasıl
attırılır, fikri çark nasıl başarılır konularında son derece istikrar gösteren
zat, önemli bir kısım insan tarafından kötü anılan birisidir. Kısa Cumhuriyet
tarihimizin bu çok degerli siyasi dansozü, kesafeti hayli yüksek komprador, her
devrin adamı olmayı hep becermiş olup, bugünlerde medyada bol miktarda benzerine
rastlanmaktadır ve artık kümeler halinde yaşamaya başlamışlardır.
Bazı; senden medet umanların seni sahneye
sürerken, kulağına üfledikleri “unutma
sen, Filistin, Lübnan, İran ve Sovyetler Birligi, hülasa tüm komşu coğrafyalar
üzerine derin bilgilere sahip ve konunun uzmanısın” laflarına pek aldırma ben
ahir ömründe senin, ister Cumhuriyet gazetesi,
ister Hürriyet, Sabah, Güneş, Vatan, Yeni Şafak, Bugün, Referans gibi
gazetelerde olsun sığ, derinliği ancak seni anladığını söyleyenlerin akli
derinliği kadar, ayakları asla yere basmayan, iddialı ama tutarsız binlerce
analizinden birinin hayat tarafından doğrulandığını görmedim ama zat-ı
alilerinizin nema ve mama düzeyinin arttığını hep gördim, Amerikanmuhip’i olmanın
neticesidir tüm bu yaşananlar, dış politika bilginin derya deniz olduğu izlenimi
vermeye çalışırsın ama tüm bilgisinin Wolfowitz'in Kissinger'in Fuller’in kulağına sufle ettikleri ile sınırlı olduğu
bir türlü gizlenememektedir. Sonuç olarak dışişleri bakan düzeyindeki bilgine
sadece liberal ve dini siyasetin merkezine yerleştirenlerden başkası inanmamaktadır,
ABD icadı liberal ve ılımlı islam fikriyatının vitamin hapları ve hormonları
ile beslenmiş, çene suyu pilav bir adamsın. Türkiye'yi bir ABD eyaleti gibi
gören, hep bu doğrultuda konuşan ama sürekli yanılan, yenilen güreşçi güreşe
doymazmış misali asla pilavdan kaşığını da döndürmeyen, pes de etmeyen yazar,
tam bir mandacı görüntüsü vermekte olup, Kurtuluş Savaşı dönemdeki mandacıların
ruhuna fatiha dedirtmekte ve tamtamına bir ABD teknisyeni edasıyla, ekmek
parasının kaynağının ne olduğunun ciddi tebarüzü cihetinde icraatlarına devam
etmektedir, bağlılığının koruma ve güvencesi altında...
Para kokusunun en meşhur takipçilerinden
olup, işine gelen konuların üstüne büyüteç istemediği konuların üstüne dürbünü
tersten tutan, bir gazeteci olmanın ötesinde biri olduğunu sürekli hissettiren,
benzeri H. C. (bu da bir Osmanlı paşa torunudur) ile yazdıklarının NATO
(Brüksel) ve Pentagon (Washington) merkezlerindeki Türkiye masaları tarafından
sürekli beğenilen ve takdir edilen hatta bu masaların Türkiye şubesi gibi
çalıştıklarıda seslendirilmektedir. 90 ların başında Körfez savaşında Turgut
Özal, 1 koyup 5 alacağız dediğinde ona yazılarıyla büyük bir vaveyla kopararak
destek vererek savaş çığırtkanlığı yapmış ve 5 koyup 1 alamadığımız vaki olmuş olmasına
rağmen muhteremin 3 ün birşeyini almışlığın gevrek pişkinliği ile yoluna devam
etmiştir. "köşe" yazarıdır diyene insanın ne köşesi be bal gibi
yuvarlak yazarıdır diyesi gelir insanın bu kara cahil desem değil ama
anlaşıldığı ve iddia edildiği üzere 70 li yıllarda Lübnan’da MOSSAD ajanlarına
rehberlik edip kampdaşlarını ele verdiği günden itibaren, nabza göre şerbet
veren bu sonradan görme gazetecinin demokrasiden tek anladığının kendileri ne
yaparlarsa yapsınlar, ister gammaz, ister ajanlık ve isterse de yalan yazma
olsun bunların hepsi makul karşılanmalıdır, ama bilmelidir ki kendi gazetesini
ihbar edip baskın ve arama yapılmasını istemiş olması onu tarihe bu ilk ile de
yazdırmıştır.
Günümüzde canım yurdumda “Atatürk'ü putlaştırmayın” sloganının mucitlerinden olan bu zat, bu
kelamı canı yürekten ederken, ısrarla ve inatla, her tarafımızı saran
despotlardan, Ayetullahlardan, diktatörlerden ve şeyhlerden rahatsızlık beyan
etmemiş, tam aksine memnuniyetini mezkûr akımların sivil toplum hareketi ve
liderlerinin de kanaat önderi olduğunu beyan ederek cümle âleme göstermiştir. Neresinden
bakarsanız bakın ne kadar süslerseniz süsleyin, neo-osmanlı akımının
bilinçlerde kayma yaratmasını temine yönelik ve asla benzerlerinin söylemekten
bıkmadıkları bu aptallık doktorası sayılacak tezin jeostaretejik analiz
yutturması da, bizim adımıza ayrı bir aptallık ispatıdır. Mezkur zatın bu
aptallık seviyesindeki analizleri onu, “Adriyatik'ten Çin seddine kadar Türk
dünyası” derken Türkmenistandan parası ile gaz bile alamayanların, “bir daha Davos’a
gelmem” çıkışıyla da İsrail ile yapılan ve uzun vadede mezkur politikaların
kafalarda yerleşmesini temin edecek yaklaşımlara götürmekte iken, Irak’ta
destekledikleri Amerikan emperyalizminin katlettiği milyonlarca Müslüman için
sus-pus noktasına getirmektedir, ne gam ne keder… Olsun, maksat kafalar
karışsın ve beylerin yelkenlerine rüzgar dolsun… Turgut Özal’ın danışmanlığını
yaptığı ve hatta kendisine gizli dışişleri bakanı payesinin verildiği dönemde
de “büyük oynamalıyız” yaklaşımı ile
canım yurdumun Irak ile savaş eşiğine getirilmesindeki rolünü kim unutursa
unutsun bizler, yani % 60 lar asla unutmayacağız.
Beyefendinin; son 30 yılın başbakanlarına
derin, içten ve samimi muhabbetle bağlılığını büyük bir heyecanla izlemekte ve
kendisini benzerleri ile bir yarış içinde görmekteyim, sanki bu yarışın çok
ciddi bir ödüle müstenit olduğu kanısı kendisini izleyen her insanda oluşmakta
olup, yeter be dostum övgünün de sövgü gibi bir sınırı olmalı, bunun da bir
ahlakı ve etiği vardır diye düşünmektedir ademoğlu… Tüm bunların sonucunda bu
muhterem “bana neden dönek diyorlar” diye kızarak etrafına dert yanmaktaymış,
hiç anlamıyorum neden alınıyor, neden kızıyor, yanlış ise yanlış olduğunu
göster, sadece yanlış diyerek bu yaftadan kurtulmak mümkün değildir ki....