Cumartesi, Ocak 07, 2012

SÜLEYMANNAME KÜLLİYATI Bölüm 5 “Yazın biz Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor.”


İçimizdeki Amerikalılara örnek teşkil etmesi bakımından en önemli kişilerden birisi olan pek muhterem ve muhteşem zat; devri iktidarında ki 7 kez gelmiştir, başta takipçilerine ve kendisine inananlara yönelik olmak üzere ama aslında tüm ülkemizi yönetebilmek adına, zaptı raptı adına, devletin her kademesini ve mevkiini ve canım yurdumun her noktasını babasının malı kabulü ile hareket ederek, teşkil ettiği örneğe aykırı düşmeden kendisine umut bağlayarak yatırım yapanları hiç üzmemiş ve bu yüzdende canım yurduma asla ve kata gün yüzü göstermemiştir. Gençliğinin en güzel yılları; gaz, şeker, tüp, yağ, benzin, mazot kuyruklarında geçen birisi olarak, BABA en müstesna köşesini işgal eder beynimin ve kendine bir şey olmadığı sürece memlekete ne olduğunu önemsemeyen, bu durumda vurdumduymazlığın profesörü, şapkasını alıp gittiği darbelerden sonra bile durumu “bana verilmedi” “sana verildi” lakaytlığına vardıran, ancak rolünün demokrasi havarisi olduğu durumlarda da darbe bana yapıldı deme pişkinliğinden de çekinmeyen muhteşem ve muhterem zat, binanaleyn diyerek necip milletimizi uyutup, cambaza bak derken de yandaşlarının kasalarını gırtlağına kadar doldurmasını, hayret ve ibretle izlemişimdir hep. 

Adana Seyhan Barajı inşaatında inşaat mühendisi olarak çalışırken dönemin Başvekili Adnan Menderes'in dikkatini çeker ve 1954 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nde Barajlar Dairesi Başkanlığı'na atanır hemen arkasından da 1955 yılında da Türkiye’nin en genç genel müdürü olarak DSİ’nin başına tayin edilecektir. Yüce rabbim artık kendisine “Yürü be Süleyman” demiştir artık… Tüm dünyada ABD Büyükelçiliklerinin tavsiyesi ile seçilen özellikle siyasal alanlarda o ülkede etkili olmaya aday ve ayrıca kendilerine uzun vadede sırt dönmeyecek ve sürekli ABD çıkarları ile ters düşmeyecek işler yapacak gençlere, gerekli tüm harcamaların ABD tarafından karşılanması kaydıyla ve ABD de de bu amaçlara uygun olarak çok uluslu ve amaçlı programlarından geçirilmek üzere burs vermesiyle tanınan Eisenhower Vakfı'nın; ki canım yurdumda bu vakfın en önemli temsilcisi de Rahmi Koç’tur, kendisini seçmesiyle yürüme süreci artık koşma moduna geçer ve taçlandırılmış olur.

Devri iktidarında; "İmam-hatipler, imam yetiştirsin diye açılmayacak, Dinini bilen doktorlar, avukatlar, mühendisler yetiştirmek için açılacak" diyerek imam-hatip okullarının önünü açıp devletin tüm kadrolarının imam ve hatiplerle doldurulmasının tertipçisi olduğunu, nerdeyse ev başına bir imam ve bir hatip düşmesine yol açmış olduğunu ve memleketin bağrına aslan gibi bir türban sorunu dikmiş olduğunu dil çabukluğuyla savuşturup, türbanlı kızların Suudi Arabistan’a gitmelerini isteyebilecek kadar bir anda bu duruma karşı çıkma becerisi gösterebilen ve böylece yaklaşık 35 sene önce sarf ettiği “dün dündür bugün bugündür” lafıyla da kıvırmaya haklılık sağlamak adına yarattığı sığ felsefeye bağlılığını gösteren, bu haliyle de adı “fırıldak kubi” ye çıkmış eski bir milletvekilimizi ne kadar haksızca konuyla ilgili sıralamada 1. sıraya koyduğumuzu bir kez daha gözden geçirmemize sebep olduğundan da kendisine müteşekkir olmamız gerekmektedir. Aslında sorarlar adama yahu bu kadar hızlı bel hareketi yapıp ta bu kadar kalın bele nasıl sahip olunabilir diye ama bu bizim konumuzu oluşturmamakta olup, konuyu üniversitelerin ilgili bölümlerine bırakıyoruz. Canım yurdumda sadece seçmenlerinin değil demagojinin de babası olan, benzin olmayınca “benzin vardı da ben mi içtim”, devletin parasını İLKSAN üstünden yandaşı medya patronuna aktarıp “verdiysem ben verdim”, “askeri darbeler bana karşı yapılmıştır” deyip, 28 Şubat darbesinin başdüzenleyicisi olduğunu gargaraya getirerek unutturmaya çalışmaktadır ya, kimsenin şüphesi olmasın ki tarih bunları yazacaktır bir, bir… Bakın bugün; dünün kahraman vatanseverlerinin ipliği nasıl çıkmaktadır ortaya…

Şimdi gelelim; muhterem ve muhteşem zatın başlıkta ki sözüne; öncülü olduğu zatın kendisine “su müdürü” iltifatıyla yarattığı tılsımın etkisiyle ve aldığı bursun sahiplerinin verdiği gazın yarattığı cesaretle yaptığı çıkışlar neticesinde necip milletimizin hafızasına “barajlar kralı” olarak nakşedildi ya; bunu gerçek bir oluşum olarak algılama hatasıyla böbürlendi durdu ömrü boyunca, kendisine tanınan ya da verilen her fırsatta. Bu böbürlenmeyi büyük desteğini aldığı necip milletimizi alaya alacak kadar ileriye götürerek öne çıkardığı ya da parlattığı “su akar Türk bakar” sözü üstünden de, suyun özelleştirmesinin ve maalesef bugünkü rezalet su politikamızın önünü açan kişi olma onurunu da taşımaktadır kendisi. Takipçisi, tarafgiri ve nema dağıttığı kişilere göre akarsulara baraj oldu gibi gösterilse de, iktidar dönemlerinde sürekli bir su ve elektrik üretim sorunu yaşanmıştır, bu nedenle akarsulara değil de olsa olsa “demokrasiye baraj kralıdır” kendisi, o kadar ki siyasetçiliğinin de, mühendisliğinin de yarım asırdan fazla olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı döneminde müdahalesi neticesi ülkemizde yaşanan elektrik krizleri hiç unutulmayacaktır. Ama bu yaklaşımın “nükleer santral satıcılarının” ajandalarını ve sonuçta da tekliflerini güçlendirmesi hasebiyle de hiçte su müdürü ya da barajlar kralı olma hakkına sahip olamamalıdır…

Devri iktidarında yaşanan önemli elektrik krizlerinin olmadığını büyük gerdan hareketleriyle reddedebilir şüphesiz ama Bulgaristan gibi topoğrafyası ve akarsu potansiyeli bize göre daha az elverişli bir ülkeden sürekli elektrik ithalinin gerçekleştirilmesinin mimarı olmasını reddetme şansı olamayacaktır kolaylıkla, barajlar kralı olarak böbürlendiği dönemde kendisine, bir tarafıyla da müstehzi yaklaşımla sorulan Bulgaristan’dan neden elektrik alındığı yönündeki soruya; “Yazın biz Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor” diyerek ordinaryüsü olduğu laf ebeliğini bir kez daha göstermekteydi, diğer taraftan da makinenin komünisti olduğuna milleti inandırmaya çalışırken “Elektriğin komünisti olur mu?” diyerek önceki cevabıyla birlikte sanki aklımız ve zekâmız ile dalga geçiyordu.

İşte adı bazı çevrelerce de “Bir bilen” e çıkan muhteşem ve muhterem zatın tüm bildiği; ABD de aldığı diksiyon, düzgün konuşma ve hızlı okuma kursları adı altındaki eğitimin yarattığı “cambaza bak” becerileridir. Yoksa ABD de sulama ve elektrik konularında gördüğü öğretimin ve eğitimin başarıları çok sınırlıdır ve ancak mikroskopla fark edilebilmektedir, tabii ki anlayana, yoksa kendisini yüzlerce sıfat ile taltif edenlere söylenecek fazlaca bir şey yoktur.


Hiç yorum yok: