Perşembe, Temmuz 22, 2010

YEŞİL DEVRİM

“Emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda 21 YY.da geliştirilen Yeni Sömürgecilik sürecinde yeni ataklar devam ederken para ve din belirleyici enstrüman olmaya devam ediyor”


Ukrayna’da “Turuncu Devrim”,
Gürcistan’da “Gül Devrimi”,
Kırgızistan’da “Lale Devrimi”…


Bir proje: Yeşil Kuşak

Bakıp görmeyenler, dinleyip duymayanlar hariç hatta sağır sultanın bile duyduğu ve bildiği üzere yeşil kuşak projesinin ana yaklaşımı, İslamiyet'i SSCB ve komünizme karşı bir kalkan yaparak, SSCB'nin petrol zengini Ortadoğu’daki olası etkinliğini engellemek ve süreç içinde İslamiyet ile kuşatılan bu coğrafyanın tamamen çökertilmesinden ibarettir.

SSCB'nin Afganistan işgalinde yarattığı staj ortamında CIA ve Pakistan himayesi ve önderliğinde İslami Mücahit güçler örgütlendi ve savaşan ordular yaratıldı. Bu uğurda Afganistan'da ekilen haşhaşın, eroin olarak dünya piyasasına arzına kirli savaşın finansmanı uğruna göz yumuldu ve hatta ön ayak olundu. Bu pazarlamada baba Bush ve Karzai aktif görev aldı. Ve nihai karşı saldırı amacıyla Afgan gruplara yoğun silah bağışı yapıldı. Pakistan'daki CIA kamplarında Afgan mücahitlerine askeri eğitim verildi. Verilen bu eğitimler enternasyonel radikal dinci savaşçı örgütlerin temeli oldu ve proje ürünlerini verdi.

Aynı dönemde İran ve Türkiye’de yapılan operasyonları sıralamaya gerek yoktur sanırım. Çünkü bu konu o kadar yazıldı çizildi ki… Ancak bu iki ülkede de 1 yıl ara ile darbeler gerçekleştirildi. Takip eden yıllarda Sovyet destekli Afgan Komünist Partisi Lideri Necibullah devlet başkanlığını bırakıp sığındığı Kabil’deki ABD Elçiliğinden alınarak elektrik direğine asıldı. CIA destekli darbe ile getirilen Pakistan Devlet Başkanı General Ziya Ül Hak yine bir CIA operasyonu ile 10 Bakanın da içinde bulunduğu askeri uçak düşürülerek öldürüldü.

Tüm bu yaşananlar bir yana bizi ilgilendiren bu projenin yarattığı tusunamiler…
Önce yeşil kuşak projesi nihai düşman görülen SSCB nin çökertilmesine yönelik dönemsel bir proje iken SSCB nin yıkılması neticesinde bunun haz ve tadına doyamayan emperyalistler işbirlikçileri aracılığı ile 1990 sonrası her daim bir yeşil kuşak projesi uydurması ile güzelim memleketimi dizlerinin üstüne çökertmişlerdir. Planlarının sorunsuz yürüdüğünü, çıkarlarının pekiştiğini gören bu alçaklar dahili bedhahlarıyla birlikte güzel memleketimi şimdi de kalıcı olarak yeşile boyamak için yeşil devrimin tehdidi altına almışlar ve buna uygunluk gösteren büyük ölçüde bir biat siyasası yaratışlardır. Kömürün ve yapılan iaşe yardımların uyuşturduğu ortamda ne yazık ki durum necip Türk milleti tarafından pek fark edilememektedir.

Erbakan’ın yeşil devrimini kanlı mı kansız mı gerçekleştireceğinin yarattığı korku ile toplumu radikal İslam yerine ılımlı islamın kucağına oturttular. İşte sıtmaya razı olma durumu budur.
Bence bu radikal İslam ile ılımlı İslam arasında görünen post kavgasının aktörleri “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman”dan “Tek yol İslam” a kadar nasıl evrildiğinin “milli görüş” durağından geçerek sonuçta nasıl “ılımlı İslam”a gelindiğinin izahıdır. Bu durum evrime ayak uyduramayanların ABD ve AB tarafından nasıl tasfiye edildiğinin resmi olup, bugün dünkü destekleyicilerine başkaldırmalarının ve saldırmalarının gerekçesini oluşturmaktadır.

Kurtlar vadisi felsefesi ile konuşarak sokakta taraftar toplayan kabadayı edası ile kasım kasım kasılan muhteris liderler güzelim memleketimi, ne yazık ki Soros’un sınırsız desteği ve harici ve dahili bedhahlarının inanılmaz ve şeytana pabucunu ters giydirecek tezgahları ile yeni bir devrime taşıyor. Bu kabil renkli devrimlerin mimarı-müteahhiti–kontrolörü durumundaki ABD ve AB nin karanlık mahfillerindeki düşünce kuruluşları (en başta da dış ilişkiler konseyi) amaçlarını inanılmaz güzel ve cilalı biçimde örterek malum gerekçelerle ve malum kaynaklardan oluşturdukları fonlar vasıtasıyla özellikle de tercih ettikleri dil ve sorunların teşhisinin doğruluğuyla da yarattıkları iklim neticesinde başta gençlerimizi zehirleyerek siyasi ve ekonomik emellerini gerçekleştirmenin peşindeler.

Peki bugüne kadar bu rolleri kim oynadı güzelim memleketimde; Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi lider ve kadroları oynamadı diyebilir Allah aşkına…

Dünün işbirlikçilerinden ılımlı İslam’a evrilip terfi edemeyenler ya da değişip dönüşemeyenler bugün yeterince güvenilir bulunmadıklarından ya da artık işlerinin ve misyonlarının bittiğine inanıldığından olsa gerek terk edilmişliğin verdiği acı ile dün işbirliği yaptıklarına şimdi esip gürlemektedirler.

Diğer taraftan da milliyetçiliğe giydirilen türban sayesinde oldu sana bir ulusalcılık Allah selamet versin…

Peki, ya sürekli milli siyasetin gereği her Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası açıklanan ve genellikle duruma göre 1. ya da 2. sıraya geçen “Kurulumuz irtica ile mücadele” ye devam etme kararı almıştır açıklaması yaparak koca koca laflar eden ve bu kurulun lokomotifi durumundaki Silahlı Kuvvetlere ne demeli. Bu rolün neresinde zannediyorlar kendilerini acaba? Hele şimdi komutanlıktan eskimiş bu kişilerin TV lerde boy boy görünüp kocaman kocaman laflar ettiklerine bakılırsa, ya dün ta İsviçrelere kadar kaçan Yobazbaşını tekrar parti kurup politikaya devam etmesi için davet ettiklerini unutuyorlar ya da bizi ahmak zannediyorlar. DİSK Metal İş Sendikasının Gönen Eğitim Tesisinin mahkeme kararı ile alındığı tarihe kadar geçen dönemde 12 Eylülçü faşist generaller tarafından yatılı Kur’an Kursu yapıldığı hala hafızalarımızdan silinmedi. Bir taraftan “iti ite kırdırma” politikaları ile bu ülkenin 10 yıllarını; diğer taraftan binlerce düşünen ve sahiplenen insanının yok edilmesine diğer taraftan da alımı yapılan silah ve projeler ile deyim yerinde ise gırtlağına kadar borçlanmasına sebep olduklarını unutmamızı beklemesinler. Hele hele yaklaşık 1 milyon insanı gözaltına alan, binlercesini işkencede yok etme pahasına mevcut apoletlerine ilaveten “our boys” apoleti ile ABD den aldıkları aferinleri asla unutmayacağız. Bu güzel ülke insanına zulmeden işbirlikçilerli unutmayacağız ve onlarla barışmayacağız.

Şimdi bakıyorum bazı generaller “onlarda yanlıştı” diyorlar ya sanki gözlerinden çakmak çakmak bugün de doğruyu yapmıyoruz ama ne yapalım rolümüz bu işte dedikleri belli oluyor.

ÖZ DEMOKRASİ
EN ÖZ DEMOKRASİ
ULTRA DEMOKRASİ
diye diye korkarım adım adım gidilen nokta Yeşil devrimdir…

Son söz; umarım bu kez ülke devrimin rengini karıştırır ve halktan yana en geniş kitleleri mutlu kılacak bir renkli devrim oluşur bu güzelim memleketimde ama nerde o günler…

Hiç yorum yok: