Perşembe, Haziran 12, 2008

VAN GÖLÜ’nün incisi İNCİ KEFALI







Uzun zaman önce muhtemelen de; İZTV’de izlediğim bir belgesel de, dünyada bir başka örneği olmadığını öğrendiğim inci kefalı hakkında ve özellikle de üreme sürecini gerçekleştirdiği müthiş nehir sularına çıkma macerası hakkında geniş sayılabilecek bilgi sahibi olmuş ve işte tamda o günden beri aşağıda izlenimlerimi aktaracağım seyahati gerçekleştirme fırsatı arar hale gelmiştim.
Ve nihayet birkaç yıldır planladığım, bu büyüleyici serüveni canlı olarak izleme şansına sahip olabildim.
Van Gölü; deniz seviyesinden 1.646 metre yüksekte ve 3.700 km2 lik alanı kaplayan, en derin yeri 450 mt olan bir içdeniz sayılabilecek, lav seti gölü olup suyu sodalı ve tuzludur. Erek, Nemrut ve Süphan Dağı ile çevrelenen göl harika manzaralar oluşturmaktadır. Van Gölü'nün sodalı suyunda sadece bir doğa harikası olarak nitelenebilecek bol yumurtalı bir balık türü olan inci kefalı yaşayabilmekte ve bunun dışında da herhangi bir canlı yaşayamamakta, Van; inci kefalının ana vatanı olup ayrıca bölge ekonomisine de bir hayli katkı sunmaktadır. Çeşitli zamanlarda ve kaynaklarda özellikle de bazı nitelikli tartışma programlarından adını öğrendiğim Sn. Prof. Dr. Mustafa Sarı hoca’nın önderliğinde; bu nesli maalesef ölçüsüz ve sınırsız avlanma nedeni ile tükenme noktasına gelen inci kefalı, başta Doğa Gözcüleri Derneği olmak üzere ve bilahare de ilgili Jandarma Komutanlığı, Van Valiliği, Erciş Kaymakamlığı, Çelebibağı Belediye Başkanlıklarının destek ve katılımları ve uygulamaları ile bugün tekrar korunarak kullanılmaya hazır önemli bir ekonomik değer oluşturmaktadır. Bütün bu değerli bilgileri orada bulunduğum sürede Van İli Kültür Turizm Müdürlüğüne vekalet eden Sn. Salih Tatlı’dan alırken de; aslında türkçe dil uyumuna uygun olmasına rağmen tekrarla hatalı olarak söylediğim “inci kefali” biçiminden “inci kefalı” biçimine dönüştürmekte de zorlandım açıkçası. İnci kefalının
ekonomik ve besin değeri üzerine, anatomik yapısına yönelik bir sürü daha bilgi aktarmak mümkün ama bunlara hiç gerek olmadığı kanaatindeyim.
Bu ömrü en fazla 7 yıl olan, 3 yaşından da itibaren üreme faaliyetlerine başlayan inci kefalı; yılın büyük bölümünü Van Gölünün uygun bölgelerinde geçirmekte olup, göl suyunun sıcaklığının 13 C yi geçtiği zaman ki, bu yaklaşık olarak yılın nisan ayı ortalarından itibaren gerçekleşmektedir, görece soğuk ve kar sularının beslediği derelerin ağızlarına gelerek tatlı su ortamına alıştıktan sonra da yumurtlamanın gerçekleşmesi için derelerin memba taraflarına büyük, zor ve meşakkatli bir yolculuk başlatmaktadırlar. Derelerin su akımlarının görece yavaşladığı, hafif çakıllı ve kumlu bölgelerine; çakıllara veya kumlara sürtünerek, yumurtlarını bırakarak, artık görevini tamamlamanın rahatlığı içinde, buraya gelmek için harcadığı çabayı da bu sefer de tam tersi istikamette göstererek tekrar Van Gölünün uygun ortamına dönmektedirler.
Buraya kadar aktardığım bu bilgileri, herhangi bir şekilde yazılı ve görsel basında bulmak mümkündür ama konunun asıl tılsımlı, büyülü ve muhteşem tarafı ise bu sürecin önemli bir bölümünü oluşturan; tatlı suya alışmak için bekledikleri ve yeterince de bekledikten sonra harekete geçmeleri, karşılaştıkları doğal engelleri aşarken de kimi zaman sıçrayarak kimi zaman yer yer de 30 dereceye varan ve suyun nispeten çok az derin olduğu bölgelerdeki kayalara sürtünerek çıkmaları muhteşem ve izlemeye doyulamayan bir keyif vermektedir insana. Tam bir gün boyunca bu harika doğa olayını izlemek için, büyülenmişcesine ve nerede ise gözümü ayırmaksızın; beklemekte olan onbinlerce balığı ve yeterince bekleyip te harekete geçen diğer binlercesini Van İli Erciş İlçesi yakınlarındaki Balıkbendi bölgesinde; Erciş açık cezaevi infaz kurumu iş yurdu tarafından işletilen “endemik Van Gölü inci kefalı izleme noktasında”, geçirmenin inanılmaz mutluluğunu yaşamış bulunmaktayım. İnci kefalının; defalarca sıçrayıp başaramadığı ama asla vazgeçmediği hatta bu uğurda harcanan çabanın fazlalığı nedeni ile de ölümle sonuçlanmasını
yada kısa ama çok ve inanılmaz emek harcanarak katedilen bir mesafeden sonra bir kayanın duldasında dinlenmesini, ve tekrar yola koyulmasının dayanılmaz büyüsünü yazıya maalesef bu kadar aktarabiliyorum. Ve diyorum ki; bu doğa olayı birinin yazısından yada film ve videolarından takip edilerek yeterince keyif alınması mümkün olmayan bir olaydır; ve her doğa severin, hatta herkesin yaşamı boyunca en az bir kez izlemesi gereklidir. Bu nedenle tatil yada gezi planı yapan herkesin; genellikle Mayıs başı ve haziran sonu için bu harika ve müthiş olaya tanıklık etmeleri gereklidir.
Bu müthiş doğa olayına tanık olmanın mutluluğu yanında orada yaşadığım birkaç ironi dolu ama eğitimde durumumuzun ve bu kabil olaylar karşısında nasıl davrandığımızın tespiti sayılabilecek birkaç gözlemimden bahsetmem kaçınılmaz olmuştur..
Van insanının ve özellikle de yabancılara gösterdiği, cana yakın tutum örneklerinden olmak üzere; yanıma gelerek, gerek İnci kefalı ile ilgili bilgiler vermek gerekse de yöresel sıkıntılar merkezli yakınmalarda bulunan ve emekli bir devlet memuru olduğunu öğrendiğim vatandaşımız; yöre insanının asla kurallara uymadığı avlanmanın yasak olduğu sürede de inci kefalını avlamaya hatta bekledikleri yerden torbalarla toplamaya devam ettiklerinden dem vurarak piknik yapmakta oldukları yere beni davet edip çay ikramında bulundukları sırada ailenin en küçüğü olduğunu tahmin ettiğim 12 – 13 yaşlarında bir delikanlının gelerek beni çay içmeye davet edene; belli ki aile reisi, “ baba, baba, tam bir torba balık toplamıştım ki jandarma elimden aldı ve imha etti” demesi de tam bir komedi idi açıkçası.
Ayrıca; yine beni yabancı görmelerinden ve merak etmelerinden olsa gerek, yanıma gelen ve müthiş doğa olayını izlerken de yaklaşık 1,5 yada 2 saat konuştuğumuz vatandaşımız ise; inci kefalının bu üreme amaçlı serüvenini izlemeye, hatta kendi deyimi ile de “taaaa Ankara’dan” gelmiş olmamı pek inandırıcı bulmadığından olsa gerek yada “yahu bir balık izlemeye de oradan da gelinirmiymiş” yaklaşımı ile bu konuştuğumuz süre
içinde “abi sen gerçekten inci kefalini izlemeye mi geldin” sorusunu en az 10 defa tekrarlayıp durdu. Belli ki içinde bulunduğu ortam kendisi için olabildiğince sıradan ve kanıksanmış bir durumdur.
Diğer taraftan; inci kefalının bu müthiş serüveni süresince avlanma yasağı konusunda tedbir almak ve koruma yapma görevini üstlenen jandarma ise; belli ki üst kademelerin konunun ciddiyetini kavradığı kadar sahada görev yapanlara kavratamamış, çünkü izlediğim noktanın ve nehrin tam karşısında gencin birinin torba torba balık toplamasını jandarmaya göstermemim üzerine jandarma eri hemen koştu, bağırdı çağırdı ama nafile genc avlanmakdan vazgeçmedi ne yazık ki er onu durdurmaktan vazgeçti, bunun üzerine bende jandarma erine biraz sert tarzda konuşunca “işimiz gücümüz bitti balıkla uğraşıyoruz artık” gibi birşeyler dedi, bende buna mukabil “dua et ki, böyle yararlı bir faaliyette bulunuyorsun” deyince, sonradan Ankara’lı olduğunu öğrendiğim bu sempatik er yanıma geldi ve askerlikten ve özellikle inci kefalinden konuşunca, maalesef jandarma eri de “yahu bir balık izlemeye de oradan da gelinirmiymiş” yaklaşımını gösterdi ama konuşmamızın sonunda en azından nezaketen da olsa, bu müthiş doğa olayının çok önemli olduğunu kabul etti.

Hiç yorum yok: