Cuma, Ekim 31, 2008

"HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ" Bir kitap

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına tanıklık eden tek gazeteci olan Burhan Dodanlı; o geceye ait tanıklıklarını derlediği bu kitabını daha önce 1978 yılında “DARAAĞACI” adı ile yayınlamış aslında kendi ifadesine göre ancak kitap hemen yasaklanıyor ve toplatılıyor.
Yazar; Deniz Gezmiş’in savunmasındaki;
“bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden bir kuşak olarak, mahkeme heyeti olan sizler dâhil hepiniz suçlusunuz!”
Cümleden esinlenerek kitabı “HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ” adı ile yeniden Mayıs 2008 de yayınlıyor. Kitap genellikle bugüne kadar yazılanların bir tekrarıdır doğal olarak, zaten ne kalmıştı ki yazılmayan ya da yazılamayan bu konu ile ilgili olarak…
Ancak; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın infazları nasıl izlediği konusundaki bilgiler daha önceleri çok fazla yazılan bir şey değildi; Yazar bununla ilgili şu bilgileri vermektedir;

İdam kararı verildikten sonraki tüm aşamaları izlediğini ve bu sırada idam kararlarını veren Ankara 1 No’ lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi ile de sık sık diyalogunun olduğunu aktararak, şunları söylüyor: “Ali Paşa’ya, “eğer bu verdiğiniz karar kesinleşir, Yargıtay’dan geçerse, Meclis’ten geçer ve onaylanırsa idam safhasını Ajans muhabirleri olarak izleyebilir miyiz” dedim. Önce “mümkün değil” karşılığını verdi. Sonra “ama sen bütün duruşmaları takip eden bir muhabir olarak o gün idamın infaz edileceği yerin kapısına kadar gelebilirsen, söz seni içeri alacağım” dedi. “Paşam, o nasıl olacak” dedim, “karışmam, eğer gelebilirsen” karşılığını verdi.

Nihayet geldik 5 Mayıs 1972 Cuma gününe... Öğleden sonra 3 arkadaş çıktık biz ajanstan, Askeri Yargıtay’a gittik. Şimdiki Ankara Radyosu’nun yanındaki Türk Hava Kurumu’nun tam arkasındaki binaydı. Tüm hâkimlerle tanışıyoruz, odalarına giriyoruz. Her gün “buyurun, çay için” derken, o gün “şimdi çalışıyoruz, meşgulüz” dediler. Biz de ne olacağını biliyoruz. Bizi dışarı çıkardılar, ama gitmedik, kapının önünde bekledik. Saat 17.15’te bir memur koltuğunun altında defterle çıktı. “Nereye gidiyorsunuz” diye sorunca, savcılığa gittiğimizi söyledik. Askeri Yargıtay’da kararın düzeltilmesi istemi reddedildi, o nedenle de infaz savcılığına gidiyor, o belli. Hemen birimiz oraya gittik, ikimiz Ajans’a geldik. Müdürümüz Adnan Bey vardı, ona bahsettik, bunu eşinize dahi söylemeyin, hele ajanstaki arkadaşlarınıza hiç söylemeyin dedi. Bunun üzerine konuyu sakladık.”
Arkadaşı Hasan Şahan’ın kalp rahatsızlığı olduğunu ve idam gecesi yaşanacaklara tahammül edemeyeceğini söyleyerek, bir arkadaşının da nöbetçi muhabir olarak kaldığının, kendisinin tek başına yola çıktığını beyan etmektedir.
O dönemde gece 24.00’ten itibaren sokağa çıkma yasağının uygulandığını belirten Dodanlı, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Akşamüzeri Anadolu Ajansı’nın arabasıyla yola çıktık. Ancak Samanpazarı’nda bizi çevirdiler. Bana, “Nereye gidiyorsunuz” diye sordular. Onlara, “evime gidiyorum, kartım var” dedim. Cezaevine yakın olduğu için Dörtyol’da oturduğumu söyledim. Sonra, “beni Ali Paşa’ya götürün, ona bir mesajım var” dedim. Oraya vardık. Yaklaşık 5 dakika sonra Ali Elverdi geldi, çabuk çabuk konuşurdu, “kim beni arıyor” diye sordu. Komando erlerinin arasında duruyordum. “Sen misin, gel, gel” dedi. İçeriye aldı beni. Sonra, “sen deli misin, nasıl yaparsın bunu” diye sordu ve bu durumdan kimseye bahsetmememi istedi. 28 yıl bahsetmedim, ajansta dahi Ali Elverdi’nin isminden kimseye söz etmedim. 28 yıl sonra Nisan 2000 de bir televizyon programına çıkacaktım ve kendisini aradım. “Paşam, ben televizyona çıkacağım, seni oraya kim soktu derler, çok ısrar ederlerse isminizi açıklayabilir miyim” dedim. “bu kadar yıldan sonra, yasağın yasal takibi zaman aşımına uğradı, dilersen açıklayabilirsin” karşılığını verince rahatladım.”

Diğer taraftan; duruşmaların sürdüğü sıralarda yazar;
“sıcak bir yaz günü, duruşma salonuna getirilen Deniz’in paçasının arkasındaki ıslaklık dikkatimi çekince, kuru havadaki bu ıslaklık aklıma takılmış ve sorup nedenini öğrenmiştim” diyerek yaşanan ve çokça da yazılmayan olayı anlatmıştır. “işte o gün mahkemeye getirilirken Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in içinde bulunduğu ambulans tipi zırhlı araç, elektrik kontağından çıktığı söylenen bir nedenle yolda yanmaya başlamıştı. Kortejdeki muhafız arabasında bulunan erlerden biri, sızan dumanı algılamakta biraz daha gecikseymiş, dediklerine göre, üç arkadaş mahkemeye gelmeden, yanıp gideceklermiş. Durum fark edilince, hemen yanan araba sollanıp durdurulmuş, sonra da söndürme işine girişilmiş. Ancak, bunun bir kaçırma planı olabileceğini de hesaplayan muhafız komutanı, söndürme işine girişmeden etrafta gerekli önlemi almış. Boşta kalan iki-üç er de arabaya su sıkmışlar. Sonra erlerden biri, ellerinin yanması pahasına kızgın kapıyı açmış ve üç arkadaşı kurtarmıştır”

RMÇ
Ankara; 31.10.2008

Hiç yorum yok: