Salı, Aralık 04, 2012

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık; Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan edilmiş, bu günde Dünya genelinde ve de Canım Yurdumda çeşitli etkinlikler düzenlenerek konunun önemine vurgu yapılır, gerek genel gerekse de yerel yönetimlerim, düzenleme ve hizmetlerinde dikkatli olmaları istenirken genelde de toplumun duyarlılığı arttırılmaya çalışılır. Kolayca anlaşılacağı üzere; engellilik kavramı, zihinsel veya fiziksel, akraba evlilikleri başta olmak üzere doğuştan veya sonradan geçirilen hastalık veya yaşanan doğal felaketler, savaşlar, yoksulluğa ve ekonomik sıkıntılara dayalı ruhsal bunalımlar, iş ve trafik kazaları, yanlış tedavi veya ilaç kullanımları başta olmak üzere trajik bir tablo ortaya çıkar ve bu tanımdan da net anlaşılır ki her engelsiz bir gün; istenmez ve dilenmez ama, işlev yitimi, yeti yitimi kaybı ile karşılaşmaya potansiyel bir adaydır, özellikle de trafik canavarının ve kuralsızlığın fink attığı ve yaklaşık 30 yıldır düşük yoğunluklu savaş (iç savaş) koşullarındaki bir ülkede yaşıyorsanız eğer…
 
Dünya Sağlık Teşkilatının; engelli olma durumunu tarifte çok nazik, çok kibar ve çok duyarlı bir şekilde sarfedilen “yeti yitimi” tanımını kullanmayı önerdiğini biliyoruz ama ne yazık ki hayatın birçok alanında laftaki bu özen sağlanan ortam ve koşullarda gösterilmemektedir. Engelliler; gerek toplum gerek yönetimler nezdinde, vücutlarının duyu, işlev, zihin ve ruhsal farklılıklarından ötürü gayri ihtiyari çeşitli kısıtlamalar ve engellemeler ile karşılaşabilirler, söylemdeki olgunluk icraattaki olgunluğa ne yazık ki tahvil edilememiştir, henüz. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Dünyadaki birçok merkez; def-i bela kabilinden gün tayin ederler, durumun vahametinin yarattığı ruhsal sıkıntıdan sıyrılma inceliğidir herhalde bu da, canım Yurdumda da nerdeyse hergün bir başka konuda anma, kutlama vs. yarışı yaşanır ama, sonuç ortadadır. Bir taraftan çok iyi niyet taşıdığı her halinden belli olan yasalar, yönetmelikler ve kararnameler yayınlanır ama Canım Yurdumun 10 milyon civarında olduğu bilinen engellilerinin; ki aileleri ile birlikte yaklaşık 30 milyonluk sessiz çoğunluktur bahse konu, nerdeyse % 40 ı hala okuma yazma bilmezler, iş gücüne katılabilir olan kesimin ise ancak % 20 istihdam edilebilir, bu istihdam kadınlarda ise sadece % 5 lerdedir, eee hani uygulamada iyi niyet, yoksa durumu şöyle mi izah edeceğiz; eskiden moda duyarsız davranmak iken şimdi yasa yapmak ama gereğini yerine getirmemek mi modadır acaba?
 
“Gözleri görmeyen biri olduğun halde sana iş veriyoruz, buna şükretmen gerekirken şikâyet ediyorsun” diyen bir zihniyetimiz varken, böyle bir zihniyet yoksa da bu zihniyeti onaylarken, onaylamıyorsak ta karşı koymazken, umutlu olmak için daha çok fırın ekmek yenilmesi gereği ortaya çıkmıştır, gayri… Şimdi bakıyorum her tarafta açıktan bu günkü muktedirler tarafından tek tek bir dolu halt ve herze yeniliyor, bunlar çarşaf çarşaf yazılıyor, ama kimse şöyle zannetmesin bu işler eskiden çok güzel kotarılıyor idi şimdi kotarılmıyor, zinhar ve hâşâ böyle değildir ve böyle değerlendirilmemelidir de, çünkü konu ve gerekçe kapitalizmdir ve bu konuda olumlu girişimler ve işler yapmanın önündeki yegâne engeldir. Mevcut Hükümetin 2005 yılında çıkardığı yasa ile 2012 yılına kadar engellilerin karşılaştığı sorunların başında gelen kamu alanlarının ve binalarının ve toplu taşıma araçlarının erişime ve kullanıma uygun hale getirilmesi amir hükmünün, kısa bir süre önce meşhur “torba yasa” uygulamaları içinde bir yere sıkıştırarak duyuna bırakılması da yasa koyucunun siyasi tercihleri gereği çok anlaşılabilir ama asla ve kata kabul edilebilir değildir. Engellilerin raporlarının yenilenmemesi, uzatılmaması ya da artık geçerli kabul edilmemesi ile engelli sayısını aşağılara çekme çabası gibi görünen uygulamalardan da behemehâl vazgeçilmesi gerekmekte olup, bu kabil davranışlarla da uluslararası bir takım kuruluşlara şirin görünme çabası da çok komik olmakta ve sırıtmaktadır, hani kolu olmayanın kolumu uzadı gibi Aziz Nesinlik öykülere sebebiyet verilmektedir, benden söylemesi hani yaranmaya çalışılan mahfiller var ya popolarıyla gülüyorlar vallahi… Ama tecrübe ile sabittir ki, ahir ömrümde izlediğim kadarıyla Canım Yurdumun muktedirleri her daim, yeter ki emperyalist cenahtan gelsin önüne gelen her uluslararası sözleşmeyi hiç tereddüt etmeden imzalarlar ve iç hukuk hükmündedir haline getirirler, ancak, yükümlülükleri konusunda hiçbir sorumluluk hissetmezler ve taşımazlar görüntüsünden de kurtulamazlar. Birleşmiş Milletler “Engelli İnsan hakları sözleşmesini” de bu kabilden bir davranış içinde imzalamışlardır, nasıl olsa sorumluluk hissedilmiyor ya… Her toplumda olduğu ya da olacağı kadar rastlanılacak istismar ihtimalleriyle o güzelim ve iyi niyetlerle, en azından bu konuda öyledir, hazırlanan yasalar ile verilen haklar tesis edilen faydalar, kraldan kralcı bürokratlar eliyle inanılmaz cinliklerle ve kurnazlıklarla hazırlanan yönetmeliklere dönüşüyor ki, haklar oluyor size karşı taraftan beklenen vazife, yahu Allahtan korkun be, bu kadar vehim ve vesvese kafa yemişliğe delalettir, istismar edeni yakala cezalandır, bırak bu istismar edilir gerekçesi ve zannıyla davranmayı… Denetleme mi, hak getire, ne gam, ne tasa… Maksat kapitalizmin hâsıl olması ya, artı değer yaratmıyor mu, yok say, o kadar… Sonuçta sorunların çözülmesi beklenirken tam tersine katlanıyor ve çözülemez hale geliyor, tıpkı Canım Yurdumun diğer sorunları gibi…
 
Tüm Dünyayı ve Canım Yurdumun insanlarını; engellilere karşı, gerek görmezden gelerek gerekse de vicdani gerekçelerle, vahim tabloyu savuşturma ve ruh dinginliğine erişme isteğinin yarattığı hile ve desiselerden behemehâl sıyrılmaya ve arınmaya ve işlenen bu insanlık ayıbı ve suçundan vazgeçmeye çağırıyorum.
 
Evet, toplum olarak biraz empati yapar hale gelebilirsek, hele bir de öteki dediğimiz her türden insanı sevmeyi, hadi vazgeçtim sevmeyi de en azından sayabilmeyi becerebilirsek, hatta ilaveten karşımızdan gelen olumsuz dahi olsa her türlü davranışı anlayışla karşılayabilirsek, inanıyorum ki Dünya çok güzel ve yaşanılır olur. (Vallahi bu daveti kendime de yapıyorum)
 
Bende yazımı; günün anlam ve önemini hayatın her alanında da geçerli olabilecek şekilde, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için basın açıklaması yapan Türkiye Sakatlar Derneğinin sloganı ile bitiriyorum, “Sorunsuz, engelsiz bir dünya bu kadar zor mu?” .

Hiç yorum yok: