Salı, Şubat 12, 2013

YENİ ANAYASA YAPILIRKEN: SU

Su; canlı varoluşunda olmazsa olmaz ve vazgeçilemezdir, Dünya yüzeyinin %80’ninin su ile kaplanmış olması, tüm suların %97’sinin deniz ve okyanuslardan oluşması, donmuş haldeki su oranının %2 olması, suların sadece %1'i içilebilir nitelikte olması ile insan vücudunun %70’inin su olması ve çağdaş koşullarda bir yaşam için kişi başına günlük yaklaşık 150-200 lt su ihtiyacının söz konusu olduğu bilgisi de bu vazgeçilemezliğin seviyesini göstermektedir. Bu vazgeçilemezlik nedeniyle, bir ekonomik faaliyet olmaktan çıkarılarak bir sosyal statüye kavuşturulması gereken su bir kamu malı olmalı, suyun ihtiyaca uygun, sağlanabilir ve sürdürülebilir bir kaynak olabilmesi için, suyun tartışmasız “doğal varlık” olarak görülmesi, yenilenebilme varlık ve kapasitesinin mutlaka korunması genel ve gerek şarttır, bu yaklaşıma uygun olarakta yeraltı ve yerüstü hidrolojik ortamın kamu yararına şeffaf bir kurum tarafından, katılımcılık ve dayanışma ilkelerine uygun bir şekilde yönetilmesi ve denetlenmesi gereklidir.
 
İşte bu nedenlerle herkese içilebilir, kullanılabilir ve yaşamsal faaliyetini sürdürebileceği miktar ve kalitede de su ve kanalizasyon ulaştırmak ve herkesin bunlardan bilabedel yararlanması Anayasal güvence altına alınarak bunların temel insan hakkı sayılması, “Su Hakkı” kaydı şartıyla da behemehâl şu anda hazırlıkları yapılan Yeni Anayasada başlık oluşturmalıdır.
 
Bir Hollanda seyahatimde, Amsterdam Belediyesinin TV kanalının birinde, Belediyenin şebekeye verdiği ve şehre dağıttığı suyun içilebilirlik açısından en kaliteli, en güvenilir su olduğundan bahisle vatandaşların sadece bu suyu tükenmeye davet edilerek tanıtılmasını görünce şaşırmış ve görece sosyalliğin gereği “darısı başımıza” diye de bir dilekte bulunmuştum, hala öylemidir bilemiyorum ama…
 
Bizde ise, “Ölümü gösterip sıtmaya razı etme” darbı meselinden haddinden fazla ders çıkaran özel sektörün goygoyluğunda politika yapanların, suyun sadece özel sektör vasıtasıyla dağıtılması için yaptıkları altyapı hazırlama çalışmalarını gördükçe içim sızlamaktadır, eee tabii ki her şeyin para üstünden izah edilmesinin önünü açan Amerikancı politika yapanlar ve dümen suyundakiler neden karşı çıksınlar ki, sayelerinde içme suyu pazarı yıllık 10 milyar litreye ve yaklaşık 5 milyar TL ticari hacme ulaşmıştır. Artık canım yurdumun sadece kentlerdeki vatandaşları değil, köyde yaşayan vatandaşları da, gözü para dışında başkaca bir şey görmeyen sermayenin hedefi haline gelmiş durumdadır, memleketi çok sevdiklerini iddia edenlerin ise “su akar Türk bakar” diye dalga geçerek 2023 plan hedeflerinde maalesef bu da vardır gayri. Su tasarrufu öngörülmesi doğalarına aykırı bulunan ve suyu ambalajlayarak satmaktan başka bir düşünceye sahip olmalarının mümkün olmasının düşünülemeyeceği bu cihat kolu, artık hedefi 20 milyar lt suya ve 10 milyar Tl ye çıkarmışlardır. Peki, 2025 ya da 2030 da bu kadar doğal su bulunup ambalajlanabilecek midir canım Yurdumda, yapılan çalışmalar göstermektedir ki bu bir hayaldir…
Su varlıklarımız çarpık kentleşme ve hızlı, plansız endüstrileşme ile hızlı kirlenme ve tükenmeye başlamıştır, hele de bir de iklim değişiklikleri ile küresel ısınma sonucunda, dünyanın bazı yerlerini seller götürürken bazı yerlerinde kuraklıklar neticesinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır, işin kötüsü de ciddiyetsiz ve plansız çalışmalar artarak ve tam gaz devam etmektedir. Bizi, bu dünyayı ya da ülkelerini çok sevdiklerini iddia ederek ikna eden muktedirler farkındamıdırlar acaba, hâlihazırda dünya nüfusunun %25 içilebilir ya da sağlıklı suya ulaşamamaktadır, bu kafayı değiştirmememiz halinde de, yapılan tahminlere göre yaklaşık 25 yıl içinde dünya nüfusunun ne yazık ki %50’si bu hakka sahip olamayacaktır artık. Yine yapılan ciddi ve güvenilir çalışmalar göstermektedir ki; Dünyada şu anda her sekiz saniyede bir çocuk kirli ve sağlıksız su içmek zorunda kaldığı için yaşamını yitirmektedir, ortaya çıkan hastalık ve rahatsızlıkların % 80’i temiz içilebilir ve sağlıklı kullanılabilir suya erişilemediği nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
 
Yine anladığımız kadarı ile 2023 hedefleri içinde, Canım Yurdumun su potansiyelinin % 100 ünün kullanılması plan dahilindeymiş, acaba su potansiyelinin hepsinin kullanımda olması nasıl ekolojik sorunlar yaratacaktır, konunun bu tarafına bakan var mı, hiç zannetmiyorum… Canım Yurdum, barajlar kralı diye övünen, su planlamasının babası diye çalım çeken birinin siyasi görüşünün ve tercihlerinin yönetimi altında, son 40 yıl içerisinde 3 Van Gölü büyüklüğüne denk gelen yaklaşık 1.500.000 hektar sulak alanını kaybetmiş, ne gam, kimin umurunda… Kimse öyle Fırat, Dicle, Sakarya gibi devasa su kaynaklarımız var diye de övünmesin, bilinmelidir ki Dünyanın en önemli nehirlerinden Nil’in deltasında yaşanan dramlar en büyük dramlardır… Kaldı ki sahip olduğumuz bu devasa nehirler sınır aşan nehirlerdir ve Dünyada kolayca görülecek binlerce örneği olması hasebiyle de en önemli ülkeler arası problem kaynaklarıdır ve Ortadoğu’nun kaygan politik ve ekonomik zemininden bahsetmeye gerek bile duyulmaz konunun önemi açısından…
 
“Su hakkı kutsaldır” ve anayasal ilke haline getirilmelidir diyeceksiniz ama suyu belli bir miktardan az kullananlara bedava verdiği için Belediye Başkanlarını yargılayacaksınız ve Belediye Başkanlarının bedava ve indirimli su sağladığı gerekçesiyle yargılandığı Canım Yurdumda bu yazının, suya yazı yazmaktan başka bir şey olmadığını da iyi bilenlerdeniz, ama ne yapalım gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuz gereği de bunları söylemeye devam edeceğiz. Suda kaçak kullanımının %40 olduğu canım Yurdumda, (Almanya da ise %3) geliri düşük insanlara suyu bedava vermiyorsanız kaçağa davetiye çıkarırsınız, siz artık ve hala düşünün “yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan” paradoksu üstüne… Ayrıca, kamuoyunda İSKİ kanunu diye bilinen suyun temini, dağıtımı ve ücretlendirilmesi hakkındaki kanun; suyun mutlaka belirlenen rayiçler ve karlar mucibince satılacağı, indirimli satımının ya da bedava dağıtımının suç olacağı gibi kargaların bile güleceği bir yasal durumu içinize sindireceksiniz, böyle bir şey olabilir mi, olur olur söz konusu Türkiye ise…
 
Suyun özelleştirmesinin yasaklanması bir anayasal durum olmalıdır hatta o kadar ki teklif bile edilebilirliğinin önü kapatılmalıdır. DTÖ, IMF ve Dünya Bankasının dayatmalarına acilen dur denilmelidir, ne pahasına olursa olsun varolan anlaşmaların da durdurulması ya da iptali cihetine gidilmesi gerekir diye düşünüyorum. Suyun temin ve dağıtımı özelleşirse, arıtma ve şebeke yenileme, bakım, onarım ve kalibrasyon gibi pahalı sayılabilecek ara hizmetlerin, işletmeler içinde ciddi gider kalemleri olması hasebiyle de yeterince ve layıkıyla yapılamayacağı açıktır, gerçi taşeronlaşmayı önemseyen ve kutsayan, hani diğerlerini anlayabilirim de, sözüm ona sosyal demokrat olan belediye yönetimlerini ne anlayabilir ne de kabul edebilirim ve de hiçbir lafımız da olamaz bu arada…
 
Türkmenistan’ın bir önceki ve vefat eden 1. Cumhurbaşkanı Türkmenbaşı’nın, başka konularda çağdaş ve akli olmayan bir sürü kararı olmakla birlikte, Dünya Bankasının, Türkmenistan’a gerek duyulan kredileri derhal açabileceklerini ancak kendilerinin de, su, doğalgaz, petrol ve elektrik bedellerinin dünya ölçeğine uygun ücretlendirilmesi beklentilerini ifade etmelerinin ardından, “bunlar halkın malıdır, ben halkın malına nasıl zam yaparım nasıl ücretlendiririm” diyerek kendilerini makamından kovarak, hatta o kadar ki Türkmenistan’ı bile terk etmelerini istemesi, bu konuda tüm Dünyaya örnek olmalıdır…
 
Dünyada su kıtlığı yaşanmayan bölgeler genellikle çevre bilincinin yüksek olduğu insanların yaşadığı bölgeler olması nedeniyle, “su hakkı” konusunda buralarda örgütlü mücadeleler gündeme gelmektedir. Mücadeleler sadece özelleştirmelere karşı olmakla da kalmamalı, su tasarrufunun mutlaka hayatı geçirilmesini de zorlamalı ve kamu varlığı sayılmalı ve yeterince izlenebilir bir şeffaflıkla da yönetilmesi de talep edilmelidir.

Hele birde özellikle son 10 yılda yaşanan HES felaketleri var ki; bırakın insanın hakkını talan etmeyi, her türlü hayvan ve bitkinin bile katline ferman gibi durmaktadır, ama ne gam ne keder…
 
Aman kimse; yahu bu kadar yaylım ateş atışına tuttuğun sermaye, bunları düşünmüyor da sadece sen ve senin gibiler mi düşünüyor demesin, onlarda doğanın olası gazaplarına muhatap olmayacaklar mıdır herhangi bir risk oluşmasında demesin, bunu da mı bilmiyorlar demesin, valla düşünseler bile işlerine gelmez ve hemen yalaka bilim adamları imdada yetişir ve bilimin bu katliama hazırlanan uydurma istatistiklerle cevaz verdiği fetvası hazırlanır, aynen küresel ısınmaya karşı ABD’nin bir türlü Kyoto anlaşmasını imzalamaması ortamı hazırlanır, bilmem daha ne kadar uzun izah edilmelidir bu durum...
 
Her şeyi referanduma götürme pehlivanlığı gösterenlerden ya da çekinmeden göstereceğini beyan edenlerden; bu konunun yani, sağlıklı, kaliteli, içilebilir ve kullanılabilir suyun ve kanalizasyonun herkese bilabedel sağlanmasının referanduma götürülmesinin önünün açılmasını beklemekteyiz, hodri meydan…
 
Son söz; hani yaptıklarını engelleyemiyoruz ya, küçücük bir soru soralım; “Madem bunları özelleştiriyorsunuz; bize geriye yol su elektrik diye döneceğini söyleyerek neden vergi topluyorsunuz” derler adama maazallah…

Hiç yorum yok: