Yıllar önce, bir arkadaşımla birlikte
gittiğimiz bir yurt dışı seyahatinde, yapılan sohbetlerden birisi de “taharet” konusu olmuş ve arkadaşım
(h.k.) bu konu üstüne benden bir yazı beklediğini söylemiş idi. Tam da
bugünlerde penguen belgesel dizileri yazma kararı almam üstüne, İMO’dan (İnşaat
Mühendisleri Odası) bir arkadaşımızın (v.y.) konu ile ilgili facebook üzerinden
paylaştığı aynı başlıklı bir yazıyı gördüm ve konu üstüne güzellemeler
oluşturma kararı aldım… Bu arada da hormonlu ve parlatılmış hatta şişirilmiş
demokratlara da selam göndermeyi atlamayalım, Allahın selamı üzerlerine
diyerek, devam edelim…
“Doğu” diye burun kıvrılan
İslam ya da Türk uygarlığı, dübür yıkamaktan aceze, “batı” diye arş-ı azam edilen tüm kefereye, “Tahir” olabilmenin
tılsımlı icadını iftiharla takdim buyurmuştur. Bu konudaki kelamın azameti
karşısında, oluşan hafif gülüşmelerin farkındayım, lakin kefere memleketlerinde
bulunup ta, taharetlenmede acze düşmüş zevat ne demek istediğimi çok iyi
anlayacaktır, eminim. Doğu dünyasının batı dünyasına, tek kale oynayıp,
pozisyon vermeden galebe çaldığı ender konulardan biridir, “taheret”, elhak… Doğu
uygarlığının fertlerinin gâvur ellerinde, taharetlenme konusundaki
müşkülatlarına binaen, “taharet musluğu”
gibi, çok gerekli, çok kullanışlı, çok yararlı bir icadın, nasıl olur da, neredeyse
bilimsel buluş ve icatların tamamına imza atmış batı dünyası tarafından
düşünülememiş olması karşısında da acze düşmüşlerdir. İşte bu acz ve fakr-u
zaruret fikriyatı bu kadar gazlanır ve hormonlanırsa, taharet musluğu gibi
harika bir buluşun mucidi bir ırkın afadı, teyennüm ve tarladaki taş kullanımı konusundaki
acziyeti de hemencecik unutur ki, müşkülatlarını unutmak vukuat-ı adiyedendir
kendilerince ve ne kadar gururlansalar da yeridir. Gerçi ehl-i müslüm zevatın
bir kısmı, özellikle Arap dünyası ülkelerinde aslında alaturka tuvaletler için
planlanmış ama ne yazık ki klozeti de batıdan ithal etmeleri nedeniyle diğerlerinde
de kullanılan, taharet musluğuna bağlı bir hortum ve hortumun ucunda küçük
çaplı duş başlığı benzeri mekanizmadan oluşan, “taharetmatik”
denilen bir alet kullanmaktadır ama asla icat olarak klozetteki benzerine,
sosyal ve siyasi açıdan yaklaşamaz.
Doğu dünyasını küçük göstermek ve görmekten
asla ödün vermeyen bu kefere takımı, uzun yıllardan beri, “Türkler ve
Müslümanlar hiçbir şey icat edemezler” fikriyatının bataklığına saplanmış
olmaları hasebiyle, bu müthiş icat karşısında fikir değiştirmiş durumuna
düşmemek adına, bu müthiş icadı kullanmama konusunda çok kararlı olduklarını
göstermektedirler. Def-i hacetini müteakip dübürünün suyla irtibatının
olamayışı neticesinde dübüründe her daim necaset bulunma ihtimali yüksek olan
ırkın afadının maksad-ı husumet veçhiyle daha da uzun süreler bu müthiş icadı
kullanmayacakları anlaşılmaktadır, gerçi kefere ellerinde yaşayan
vatandaşlarımız sayesinde bu çok gerekli, çok kullanışlı, çok yararlı bir
icadın çok yavaş ta olsa, batı dünyası evlerinde ya da işyerlerinde yer aldığı
müşahede edilmektedir. Beklenen ve hatta umulan odur ki; bu artış zaman içinde
geometrik dizi takip ederek, tüm cihanı fethetsin…
Gerçi; Batı Dünyası, Doğu Dünyasının taş
kullanımına alternatif olarak sonradan tuvalet kağıdı diye bir icat ile ileri
bir hamle yapmış olsa da, bilahare yaşanan, tuvalet ve kanalizasyon tıkanmaları
karşısında düştüğü acz üstüne “tuvaletlere tuvalet kağıdı” atmayın diye koca
koca uyarı yazıları yazmak zorunda kalmıştır… Eeee be adam, su temin eden
taharet musluğu olmaz ise, kullanacağın tuvalet kağıdı miktarının çok
artacağını hatta her def-i acedin bir rulo tuvalet kağıdına tekebül eden bir
faaliyet olacağını ve bunun defi konusunda müşkülata düşüleceğini bile hesap
edememişsin, ne diyeyim… Gerçi Batı uygarlığının geliştirdiği “bidet” (bide) uygulaması yaygın olmasa
bile, kullanımı biz doğulularca
bilinmekte ve uygulanmaktadır. “Bidet”
(bide) icadına rağmen kendilerinin bile bu uygulamayı en azından biz
doğululara üstün bir hizmet sunulması adına sadece otellerde de olsa
yaygınlaştırmamış olmaları hayrete şayandır. Her türlü zorluğa efsunlu necip
milletimizin aslan fertleri bu zorluklar karşısında, sorunun çözümüne yönelik,
somut durumların somut analizine dayanarak, klozet’in banyo bataryasına yakın
tuvaletlerde, banyo bataryasının hortumu ile, aksi takdirde tuvalet kağıdının
iyice katlanarak ıslatılması vasıtası ile silme yaparak ya da önceden
hazırladıkları boş içecek şişelerini kullanarak, ya da şimdilerde kullanılan
“ıslak mendiller” vasıtası ile silme, ya da eylemi gerçekleştirmeden içinde
biriktirerek gavura necasetini bile teslim etmemek gibi, çözümler
üretmişlerdir.
Aman Allahım; uzun yıllar sonra, eğer dünyada
çok ciddi bir su sorunu yaşanırsa, mezkûr döneme tekabül eden torunlarımız, “ulan ne rezil atalarımız varmış,
dübürlerini bile su ile yıkıyorlarmış” diye de bizi anacaklardır diye
korkmaktayım mazallah, düşünebiliyormusunuz… Diğer taraftan; Taharet musluğu ve
borusu kullanamadan yurda dönen necip milletimizin afadı muhteremler, “azizim,
bu gavurlar çok pis millet, dübürlerini bile yıkamasını bilmiyorlar” diyor ya,
yanarım da ona yanarım, daha düne kadar tarım ağırlıklı ve de ailece ve ilkel
koşullarda tarım erbabı ve ne yazık ki taş ötesi bir mucize ile tanışmamış
milletten bu kadar çağdaş bir çıkış, bravo…
Diğer taraftan necip milletimizin asil
temsilcilerinin, taharetlenmenin, taharet musluğu ve tuvalet kağıdı gibi 2
komponentli uygulamasına daha hala alışamamış olması hasebiyle, umumi
tuvaletlerdeki, taharet musluklarının necasete bir şekilde dokunmuş ellerle
açıp-kapatmaları nedeniyle, teşhid-i sirayet üzre mikrobik taşımalar konusunda
ne mahir durumda olunduğunun da ayrıca bir alamet-i farikasıdır. Dolayısı ile
tecrübe ile sabit olan dübür-el ilişkisi neticesinde teşhid-i necasetin men
edilmesinin ya da minimize ediliyor olmasının yegâne yolunun, taharet suyu ve
tuvalet kağıdından oluşan 2 komponentli yapıyı mutlaka ve mutlaka kullanmaktan
geçtiği aşikardır. Lakin yine de siz siz olun, umumi tuvaletlerde, sizden
önceki müşterilerin ayakta def-i tebevvülü nedeni ile sirayet-i tebevvüle
dikkat kesilerek taharet musluklarını kullanın, aksi taktirde temas-ı tebevvül
neticesi mikrop taşır hale gelebilirsiniz, diyelim, faydalı bir hizmet
tavsiyesi adına… Yine meraklısına sunulması elzem bir hizmette; taharet musluğu
ve borusu asla, alaturka tuvaletlerdeki çeşmeler ve hemen yanlarında dübüre su
nakline haiz maşrapalarla karıştırılmamasıdır.
Etimolojik sözlük denince akla gelen “Nişanyan Etimolijik Sözlüğü”ne bakılınca;
“Taharet” Arapça kökenli bir sözcük olup, temiz, pak anlamındaki “Tahir” kökünden türetilmiş ve
temizlenmek, paklanmak anlamında kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel
Büyük Türkçe Sözlük ise; “taharet” için, 1. Temizlik, temiz olma. 2. Sidik ve
dışkı yapıldıktan sonra suyla temizlenme. 3. din b. İslam dini inanışlarına
uygun olarak yapılan temizlik.” biçiminde bir tarif yapmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder