Pazar, Eylül 20, 2020

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM

 

Sinop’u geziyoruz, bir yanı ile okuduğum “Anabasis - Onbinlerin dönüşü” kitabının anlatımı, hani  babasının ölümü üzerine Ahameniş İmparatorluğu mirasçısı 2 kardeş,  II. Artakserkses ile Kuros’un taht kavgasının dramatik sonucu, 14 aylık büyük yürüyüşün yolunu düşürdüğü “SİNOPE” diğer yanda skolastik kinik felsefe okulunun önemli ismi Diogenes (Diyojen diye bilinir) kenti ve de Osmanlı’nın zindanları ile ünlü Kalesi… Bazılarının Helen diye burun kıvırdığı, bazılarının da bir hayli ileriye giderek kentteki heykelinin bile temsiliyeti açısından behemehâl kaldırılmasını seslendirdiği hatta protesto gösterilerine kadar vardırdığı, ama tarihte de asıl yerini almasına yol açan Büyük İskender’e bir talebi olup olmadığı sorusu üzerine söylediği “Gölge etme başka ihsan istemem” sözü ile bilinen Romen Diyojen bu haftanın yazısına yol gösterecektir. Evet, ne yazık ki bu gözler, bu kulaklar ve bu topraklar, halis muhlis Sinoplu Feylosof Romen Diyojen’in heykelinin “Yunan Medeniyetini” temsil ettiği iddiasıyla “Erbakan Vakfı” diye bir kuruluşun kaldırılma talebine de tanıklık etti. Bu kafayı anlamak mümkün değil şüphesiz, neymiş, “Yunan medeniyeti” hay Allah, “Yunan’a hayır, Arap’a evet” … Peki ne yapacaksınız, kentin adı da “Yunanı” çağrıştırıyor, kentin adını da mı değiştireceksiniz, el insaf vallahi. “Utanıp, kızarmak, faziletin rengidir” dediği bilinen bir adamın heykelinin beğenilmiyor olmasının nasıl bir kafa yapısına tekabül ettiğini gerçek manada anlamak hiç te kolay değil. Sana ne be adam, sen kabul et etme, Diyojen senden de önce senin babandan da önce bu topraklarda doğmuş ve yaşamış ve daha da önemlisi sen ölümünden sonra çok muhtemel ki sadece çocukların ya da torunların tarafından hatırlanacaksın ama mezkûr feylosof yaklaşık 2.500 yıldır, hatırlanıyor ve görünen de o ki dünya durdukça da hatırlanacaktır. Ya, ne yaparsan yap, “ya sev, ya terket” linç kültürü hiç değişmiyor, bu kendilerine hak görünüyor her daim. Oysa Canım Yurdum, başta Homeros, Pisagor, Galanos, Thales, Herakleitos, Starabon olmak üzere yüzlerce matematikçiye, tıp uzmanına, feylesofa beşiklik etmiş iken, Efes, Milet, Bergama gibi medeniyete alt yapı oluşturmuş kentlere de yurt olmuştur. Ama, okumazsan, bilmezsen, merak etmezsen, gezmezsen, olacağı bu tabii ki, maalesef bilmeyenleri, öğrenmeyenleri ve daha da önemlisi bilmek istemeyenleri baş tacı eder dururuz. Üç nokta … Feraset erbabı tayini ile zımnen hedef bellidir aslında da… Yeniden üç nokta…


Oysa durum bu kadar basit mi, zinhar. Hayat bunları elemine ediyor ama maşallah pıtrak gibi bitiyorlar, Allah verdikçe veriyor…

Rivayet ve tevatür o ki; Platon’un “çılgın Sokrates” diye öne çıkardığı Diyojen, “kinik felsefesinin” önemli bir kuramcısı ve uygulayıcısı olarak her daim, fazileti, erdemi, bilimi en üstün tutup serveti, özentiyi ise hor görülmesi gerekir nitelemesi ile ihtiyaçları en aza indirerek tabiatı korumayı yüceltmiştir. Taaa 2.500 yıl önce sanki bugünleri görerek ne korunmalı ne kutsanmalı ve ne çok önemsenmeli diye kıssalar ve hisseler oluşturmuş, ehil olalım diye, eee peki olduk mu, durum tüm vahameti ile ortada, ne desem kar olmuyor. Sonuç olarak hayatın sürekliliğinin yegâne temeli tabiatı korumanın en hakiki yolunun minimal yaşam tercihleri ile gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Bu babta kendisine atfedilerek anlatılan meşhur kıssa ve hisse ise; bir gün çocuğun birinin avucunu kullanarak çeşmeden su içtiğini görünce, “işte bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu gösterdi” diye seslenerek sahip olduğu su çanağını kırar. Hisse ya resulalah hisse…

Rivayet odur ki; kuyumcu babasının cezalandırılması ve sürülmesi neticesinde sürgün yeri olan Atina’da, her mevsim, harmanisine sarılarak, çıplak ayakla dolaşır ve de bir ahşap fıçı içerisinde yaşayarak özenti hayatı önemsemediğini gösterirdi. Özel hayatında fakirlikten-fukaralıktan başka hiçbir şeyi yok, her daim kirli ve pis ve köpek derisini andıran üstlüğü ile dolaşır, bazı geceler heykel diplerinde ya da sokak köşelerinde uyuyan bu muhterem, sahibi olduğu köpek, elindeki feneri ve sopası ve de kırana kadar bir de su çanağı sahibi olmuştur. Lakin bu sefil fizik şartlara mukabil inanılmaz bir belagat ve hitabet gücü vardır ve bu coğrafyanın yetiştirdiği diğer laf söyleme üstatlarının öncülüdür adeta.  

Heykelinin kaldırılmasını talep etmek yerine kıssalarından hisse alınması gereken bu feylesofa biraz daha hürmet, biraz daha saygı, biraz daha önem vermenin dayanılmaz ihtiyacı içindeyiz bana göre. Aksi taktirde, hoşgörünün ve tahammülün direklerini döver dururuz, maazallah. Bilahare de aklı baliğ ardıllarımız, yetiştirdiğimiz nesillere bakarak; tıpkı Diyojen’in Atina sokaklarında gündüz günü fenerle dolaşması sırasında, ne aradığının sorulması üzerine, “insanlığı arıyorum” demesini hatırlamasından endişeleniyorum, maazallah.

Doğaya uyum ve uygunluk konusunda da sıkı bir gözlemci olduğunu anladığımız ilim, irfan, feyz, zekâ ve kişilik erbabı Diyojen tarihe de, hemen hemen herkesin bildiği, Büyük İskender diyaloğu ile geçmiştir. Hani, bir gün fıçısının önünde yine aç bilaç vaziyette otururken kendisine bir kese altın atan Büyük iskender’in ilave bir isteği olup olmadığını sorması üzerine de, altın dolu keseyi geriye iade ederken, “gölge etme başka ihsan istemem” diyerek te insanlığa ve onuruna zirve yaptırmıştır. Mezkûr kelamın üzerine kitaplar dolusu yazılabilir, esasen de mana derinliği ve muktedirlere karşı çıkışın gururu, centilmenliği ve de acımasızlığı ile sertliği de buna münasiptir açıkçası.

Felsefe tarihinin bu renkli kişiliğinden, her şeyin en azı ile yetinme ve hayatını idame ettirme, hayat beklentilerini minimum tutarak hayatı anlamlandırma üstadından bir anekdot ile son verelim bu yazımıza. Gayet hararetli bir nutuk attığı ve faydalı bir dolu fikri ve bilgiyi paylaştığı bir gün gelip geçenlerin kendisine rağbet etmemesi üzerine nutuk atmayı kesip aniden şarkı söylemeye başlayınca ahali durup dinlemeye başlar ve o da lafı gediğine oturtur; “aklınız fikriniz eğlencede, doğru düzgün laf dinleme zahmetine katlanamazsınız” … Hay Allah, aklıma İbrahim Tatlıses’li mitingler geldi birden…

 

Hiç yorum yok: