Pazar, Ocak 03, 2021

TÜRKMENİSTAN’A BENZEMEK 12– YARIŞMA, KAZANMA

 

Devlet kurumları yarışmacı bir ruha mütenasip organize edilir mi? Edilirse ne olur? Yarışmacı olarak organize olan bir devlet sosyal devlet olabilmeyi başarabilir mi? Yarışmacı olmak bir manada kar gütmeyi önceleyen bir tutum mudur? Kâr’ın öncellendiği yerde adalet körelir mi? Kâr’ın öncellendiği durumlarda etik irtifa kaybetmeye başlar mı? Hülasa, yarışma demek kazanmak demek ise kazanmak uğruna her yolun mubah olarak kutsandığı hallerde, yarışta hile, hurda ve desise yapılmaya başlanır mı? Doping ihtimali artar mı?  vs vs… Yani sen mi ben mi yerine biz ikame edilemez mi?

Çağdaş yaklaşım ve teamüller takip edilirse yetkilerin demokratik dağıtılmış olduğu rejimler daha iyi sonuçlar üretmektedir. Siz bakmayın öyle, “hız illada hız” önceleyen fikriyata genellikle kuralsız hız gözü yaşlı topluluklar bırakmaktadır ardında… Çok şükür ki bizim ülkemiz de “sürat felakettir” sözü uyarınca hız beklentisi Türkmenistan’daki kadar değildi(r). İlaveten canım Yurdumda “bir elin nesi var, çok elin sesi var” gibi de bir söz ihdas edilerek birlikteliği, çok sesliliği, delagasyonu ve takım oyununu gönendirmiş durumdayız.  Ne o öyle, “top man and others” ya da “one man Show” modeli, hoşgörüsüz, anlayışsız sonuçların oluştuğu organizasyonlar… Evet, maalesef, makul bir süre yaşayıp ta yakından gözlemlediğim Türkmenistan, bu manada tam mümbit bir ova, yaz yaz bitmez tadında...

Türkmenistan’a 90’lı yılların hemen başında, rejim değişikliğinin hemen ertesinde, gitmiş ve enteresan görüntüler ile karşılaşmış idim. Hayatın son derece mütevazi ve dengeli olduğu gözlemini yapmış, ister zenginliğin daha adil dağıtımı ve paylaşımı deyin, ister fakirliğin ama şurası muhakkak ki son derece sıradan ve son derece tevazu içinde idi her şey… Ne zaman toplumsal zenginlik yerine kişisel zenginlik kutsanır hale geldi, gösteriş ve caka prim yapar hale geçti ve gemisini kurtaran kaptan, alta kalanın canı çıksın ruh hali ve davranış modeli toplumun kılcal damarlarına kadar işledi… Tüm bu gelişmelere yaklaşık 30 yıllık süreç içerisinde yakından tanıklık ettim.

Bilindiği üzere, Türkmenistan’da 5 adet eyalet bulunmakta ve ülkeyi babadan oğula intikal etme zihniyeti ile yöneten monark, ülkenin her eyalet yönetimini, her konuda farklı farklı başlıklar oluşturarak yaptığı üzere, tarımda da yarıştırmayı bir itikat hatta kişisel eğlence haline getirmiştir… Burada değineceğim bir olay var ki, tam anlamı ile güler misin ağlar mısın? Ama bir gerçek, tek adamın ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetmeye kalkarsa ne oluyor, işte “al gözüm seyreyle muhterem” … En çok pamuk üreten Eyalete birincilik verilecektir. Bunu bizim gibi demokratik ülkelerdeki muhteremler anlayamaz valla… Oraları görmek hatta oralarda yaşamak gerek, tıpkı benim gibi. Özbekistan sınırındaki Lebap Welayet’inde (Eyalet) yarışılan yıldaki Eyalet Başkanı bakıyor ki mezkûr yılın pamuk hasadı birinci olmak için yetmiyor… “Meşruiyet içinde çareler tükenmez” sözünü öğrenmişler ya bizim Barajlar Kralı ve Baba Başbakanımızdan, hiç dururlar mı? Şeytana pabucunu ters giydirecek bir yöntem ihdası ile ve de çaktırmadan ve de el altından Özbekistan’dan pamuk ithal ediyor. Sonuç ne mi oluyor? Peynir gemisi bu sefer laf ile yürütülüyor ve gelsin birincilik, peki birinci olunca ne olacak, kocaman bir hiç, bakanlar kurulu toplantısının canlı yayınlanan oturumunda adı geçecek, monarkın bir aferimine mazhar olunacak, ahada o kadar… Ama tek adamın aferinine mazhar olmak var ya, ah ki ah… Alkış illaki alkış yalandan dolandan olsa bile çok önemlidir, bu zevat için. Bizde bu kabil davranışların tarifi için halkımız “aferin budalası” diye bir söz söyler… Burada alınan alkış ile kısa süreli de olsa koltuk korunabiliyor ama makus kader asla ve kat’a değişmiyor, görevde uzun süreli kalmaları mümkün olmuyor… “Ben atadım, ben atarım” kültürü tek ve hakim durumda, nasıl olsa liyakat ta gerekli değil, hatta sadakat ta... Hepsi hikaye, varsa yoksa, ben... Ben herşeyi çok iyi bilirim ama bu atadığım herifler var ya, işte onların becerenini bir türlü bulamıyorum, kimin umrunda daha sen adam seçmeyi bile beceremiyorsun diyen de yok ki... Ben uzun süreli makamını koruyan kimseyi tanıyamadım bu ülkede… Varsa da eğer atladığım bir bilgi, önce Allah ve sonra da onlar beni affetsinler… Ne yaparsan yap, istersen ağzınla kuş tut, hülasa Çeşmeli feylesofun deyimi ile “nereye dönersen dön arkan, arkadadır” ve de muhafaza ve müdafaya muktedir ve muzaffer olunamıyor.

Esasen, lider ve liderlik tanım, tarif ve faaliyet tercihi böyle olunca, yandı gülüm keten helva sonucu çok fazlaca değişmiyor, el hak... Bu gözler nice ülkelerde nice nice örnekler gördü, sonuca asla ve kat’a katkı sunmayan, say say bitmez... Mesela hatırlıyorum, Türkiye’de bir dönem futbolda “Tek Seçici” diye bir makam vardı, dönem itibari ile çok önemsenen ve çok önemsetilen, hatta kutsanılan bir makam olmakla birlikte canım Yurdumun futboluna hiç bir ciddi katkısı olmamıştır. Bunun istisnası yok mudur varsa da bir elin parmaklarını geçemez, mesela Maradona’nın Napoli’yi şampiyon yapması, Hagi’nin Galatasaray’ı Avrupa’da bir numaraya çıkarması gibi, birkaç istisnası sayılabilir, tıpkı milli piyango isabet etme ihtimali kadar… Aaaa sizin tercihiniz, istisnayı abad ve payidar eylemek ise, kifayet i müzakere... Tercihinize mukim, arizi olur size baki, lakin mesele de her daim... Gerçi ülkemiz başta futbol olmak üzere hayatın her alanında “tek seçicilik” müessesi de ihdas etmiştir ama çok şükür ki artık ekip olmayı becermiştir. Bu konuda en çarpıcı ve can alıcı örnek ise önemi kendinden menkul sanatçı İbrahim Tatlıses tarafından verilmiş ve tarihe altın harflerle geçmiştir. Ne diyordu meşhur sanatçı; “herkes bana tek sesli müzik yapıyorsun diye eleştiri yapıyor oysa baksanıza ben sahnede arkasında onlarca bağlama ile çıkıp çok sesli müzik yapıyorum” … Çok seslilik, tek seslilik, takım oyunu tanım ve tarifi bilginiz ile sınırlıdır… Bilinmez ki mezkur zevat tarafından, korolarla bile tek sesli müzik yapılabilir... Eee ne yapacaksın muhteremin bilgisi de bu kadar, koro ise çok kişi vardır dolayısı ile çok seslidir…  

İçinde bulunduğun ahval ve şeriati sen domine edemiyrsan o seni ediyor ve yönlendiriyor hatta şekillendiriyor postulatı uyarınca Türkmenistan’daki yönetime benzeyerek, gelişen ve ebediyete intikal eden son çalıştığım firmanın patronu, bu baptan tüm uyarılara rağmen uyarılara kulak tıkayarak, esasen de takım oyununa sarılmaması nedeni ve yeterince ve layığı ile bilgi ve tecrübe devşiremediği için firmanın başına neler geldiğini bilenler bilmektedir. Kendisine yapılan, “ya bak deve dişi gibi tecrübeli bir sürü elemanı var bu şirketin” uyarılarına hiç kulak asmadı, var olan son derece tecrübeli bir kadroyu salt organizasyon şemasında gösterebilmek adına istihdam ettiler, son derece tecrübesiz bir çocuğa direksiyon teslim edildi, bilenler biliyor gelinen noktayı… 

Ama güzel olan ne idi biliyor musunuz, tek adam ceberrutluğunun hakim olduğu bu ülkede süreli kalışınız, nasıl olsa bir gün gidecektiniz, hayatın yeni hayhuyları içinde burayı belki de hiç hatırlamayacaktınız. Hayatın her alanında birlikte ve korperatif olmayı ve durmayı becerebilenlerin imbiklediği harika bir söz daha vardır, canım Yurdumda; “bir taşla duvar yapılmaz”...

 

 

Hiç yorum yok: