Son günlerde yine; PSG Başakşehir maçı ile gündemi bir kez
daha “No to racism” deyimi ile oturmuştur, ırkçılık… Meğerse ne kadar da
kötü imiş bu ırkçılık, bize karşı yapıldı ya, feryat figan… Oysaki “ırkçılık”
hep vardı ve hep başımızı ağrıttı hatta daha da artarak ağrıtmaya devam ediyor…
Ben çok merak ediyorum acaba hemen dibinde yapılan ırkçılığı görmeyen ama kanaat
önderlerinin tukaka demesi ile feryat figan ve isyan eden ademoğlunun yakını
görme problemi mi var? Nedir, sorun nasıl tarifleniyor kafasında? Bu baptan çok
kelam edilebilir, sosyolojik, felsefik, ahlaki çok izahı yapılabilir, ki sakın
“şahsımın bunları bilmediği sanılmasın”, ama emin olun ki türbanlanarak
milliyetçilik haline getirilmiş ırkçılık daima damarlarımızda dolaşmaktadır. Efendim
makro milliyetçilik, efendim mikro milliyetçilik, şöyleymiş te böyleymiş te, çene
suyu pilav bunlar, geç efendim geç… O duraktan binilen otobüsün varacağı yer
yeterince aşikardır. Varılacak yerde de inilecektir, biz bunları çok iyi
biliyoruz… Ancak ırkçılık denince, “kafatası ölçümlerini” aklına getiren
ve ırkçılık tarifini bu baptan yapanlara kolay hatim ettirilecek bir şey
değildir, tüm bu olanlar… Irkçılık ve soykırım denilince sadece Nazi faşistlerini
düşünen, öfkelenen, lanetleyen, feryat figan eden zevata ve zevzekliğine iğne,
ilaç kâr etmez… Esasen canım Yurdumda son yarım yüzyılda çok kelimenin çılkını
çıkarmış durmdayız, çıkarmaya da devam ediyoruz… Ne hoş, alıyoruz bir kelimeyi,
kendisini sabit tutarak içeriğini, öncelikle tarif üstüne şüpheler oluşturarak,
kafa bulanıklığı yaratıyoruz bilahare de boşaltıyoruz, hatta o kadar ki zaman
zaman faşizmi bile türbanlayarak sevimli hale getiriyoruz… Neyse tekrar
başlıktaki konumuza dönelim.
Uluslararası sermayenin sınırsız ve sorumsuz desteği ile
devlet gücünü ele geçiren “nazi partisinin” Almanya ayağı muktedirlerinin
tabancası konumundaki Adolf Hitler ve tüm ekibi, öncelikle dış düşman olarak
nitelediği sosyalist Sovyetler Birliğini yok etme planı ile kolları sıvamışlar,
işler içeride kendilerini desteklemeyenleri dahi tenkil etmeye kadar varmıştır.
Konunun ekonomi politiğine ve siyasal devinim ve sonuçlarına bu yazıda
değinecek durumda değilim hatta bilgi seviyesinde de hissetmiyorum kendimi ve
bu nedenle olayların akışını öğrendiğim ve anlayabildiğim boyutu ile sadece not
etmeye çalışacağım kendimce… Çıkın sokağa, sorun, nazi katliamı ile ilgili
yurdum insanının ne bildiğini ve ne hatırladığını, çok muhtemel ki, herkes
konsantrasyon kamplarını ve katledilen Yahudileri söyleyecektir. Oysa sinsi
sinsi son tahlildeki sosyalist kampın kabesi Sovyetler Birliği hedef olsa bile,
evvel emirde dahili düşman tespit ve tayini ile öncelikle ve sonrada sırasıyla,
psikolojik sorunu olanlar, engelliler, sakat ve müzmin hastalıklı olanlar, komünistler,
sosyalistler, sendikacılar, sosyal demokratlar, Yahudiler, Sintiler ve
Çingeneler ve nihayetinde de önce kendilerinden olmayan ve kendilerini
destelemeyenlere kadar varan bir cephenin, “uzun bıçaklar gecesi”, “kristal
gece”, “reichtag yangını” aldatmacası ve kara propagandası vs vs gibi her türlü
yalan, dolan, hile, hurda ve desise ile, yok edilmesi planının icrasıdır. İşte
bu ahval ve şeriatta ABD Holokost Anma Müzesinin yaptığı bir araştırmaya göre, yaklaşık
15–20 milyon arasında insan katledildi.
Oysaki her şey ne kadar da güzel başlamıştı, önce teşhir ve
tecrit manasında kapılarının üstüne yağlı boyalarla Yahudi yıldızı işaretleri
çizmeler, sonra Yahudilerin kollarına Yahudi yıldızlı pazubantlar bağlamak,
daha da sonra iş vermemeler, çalışanları işten çıkarmalar, iş sahiplerinin
işine el koymalar, sonra sermayeye bedava iş gücü tayinleri, sonra da çalışma
kampları adından katliam kamplarına sürgün bilahare de yok etme operasyonları…
Her şey adım adım, önceleri çaktırmadan bilahare de çaktırarak ve propaganda
tahtında güzel ölüm… Ve ne yazık ki bunu hala sadece Almanya’da yaşanmış gibi
bilen ve düşünen andevüller var bu dünya da… Vah ki vah, güzel dünyam… Hani
çaktırmadan’ı, çaktırarak takip eden süreç var ya, malumdur kendisini vücuda
getiren ve bilim dünyasına “kurbağa sendromu” diye takdim edilen bir
test ile kaindir. Mezkûr test biyolojik bir test olarak kurbağalar üstünde
yapılırken, ademoğluna sosyolojik sonuçlar verir, tabii ki testte zorlama
yoktur, ilim, irfan ve feyz arzu edene verir bu sonuçları… Hani yahu bu nasıl
iştir kurbağa üstünde canlı canlı test mi yapılırmış, kurbağayı öldürüyorlar,
bu bilim insanları diyene de at gözlüğü takmasından ötürü edilecek kelam da
yoktur. Söylenir ya, eğer bir kurbağayı sıcak suyun içine atarsanız kurbağa
hemen kendini dışarıya atar oysa kurbağayı soğuk su dolu bir kazana koyar ve
altını yakarsanız, yavaş yavaş ısınan suda kurbağa gevşer ve nihayetinde
kıpırdayamaz hale gelir ya… Durum aynen böyledir mezkûr konuda da, önce
kapısına işaret çizerseniz, en sonunda da öldürürsünüz ve bu süreçte tepki
vermesi beklenen kesim hazırlanır ve alıştırılır bu ölümlere yavaş yavaş…
Hatırlanmasında ve anılmasında bugün bile farklı dengeler
gözetilir dünyada ve ne yazık ki kimse demez ki yahu bu Yahudiler dışında,
Sintiler, Laller, Romanlar ve Çingeneler
de vardı, hem de hepsi Çingene kökenden
gelmesine rağmen kayıtlar farklı farklı etnik kökende tutulur ki göze fazlaca
batmasın diye, eyyy gidi insanlık eyyyy… Eeee, tabii ki bu garip gurebanın
Yahudiler gibi hamileri yoktur bu cihanda, sonrası ise zaten bilmediğimiz
hesap…
Nazi Almanya’sının işgali altında bulunan ülkelerdeki
yaklaşık 950.000 Romandan, ne yazık ki bu katiller sürüsü yaklaşık 500.000’ini
katletmiştir. Tarihe, “Porajmos” diye geçen “Roman Kırımı, Çingene
Soykırımı” çok bilinmez, az konuşulur haksız bir saldırıdır, ne yazık ki… Sonuç
itibariyle Nazi faşistlerinin Holokost’una ne kadar karşı duruluyor ise aynı
şekilde ve yine nazi faşistlerinin Çingenelerin “porajmos’una” karşı
durulabiliyorsa, anılabiliryorsa insanlığımızı yüceltebiliriz, bence… Efendim
denilebilir ki, evet ama sayısal olarak Yahudiler kadar yok edilmediler, el
cevap ne yapalım namussuzlar ancak bu kadar Çingene yakalayabilmişler ya da
etraflarında bu kadar Çingene bulabilmişler… Ama bilinmelidir, mevcut nüfusa
oranla yapılan kırımın aritmetik sonucu, yani Çingenelerin öldürülme oranı
Yahudilerden daha fazladır. Buradan ne anlaşılır bilemiyorum, Nazi
faşistlerinin hedefi öncelikle Yahudiler değildi mi yoksa öldürebilme
kapasiteleri ve tesis verimliliği mi böyle sonuçlar doğurdu vs vs…
Ancak yine de en tuhafı esasen de en ahlaksızı tüm bu
katliamlar yaşanırken, öğrenme çabası göstermeden, neler oluyor demeden, gününü
gün eden, vur patlasın çal oynasın hayatını idame ettiren namertlerin sonradan
çıkıp, ne yapalım gazeteler bunu yazmıyordu, biz nereden bilelim, demiş
olmalarıdır… İlgisizliğin, dağlarca bilgisizlik ürettiği doğru olmakla birlikte
eh bre namert sende azıcık çaba göstersen hatta azıcık kulak kabartsan ilaveten
azıcık kafatasının içindeki sana bahşedilen organı çalıştırsan ne olurdu be…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder