Cumartesi, Aralık 19, 2020

TAPIŞTI HASAN

 

Yollarımız ayrılana kadar her fırsatta bir araya geldiğimiz çocukluk arkadaşımdı, çok güzel bir insandı, Hasan… Gençliğimizin en popüler sanatçılarından biri olan İlhan İrem ile nerdeyse tıpa tıp görüntü benzerliği ile el üstünde ziyadesiyle tutulduğumuz mekanlar ve zamanlar olmuştur. İzmir’e gidişlerimizde kendisini “Hasan” olarak bilmeyenlere mutlaka onu İlhan İrem diye sık sık takdim ederek, ufak tefek avantajlar peşinde koşarken, tercihlerimizin, zevk, kalite ve kandite açısından mezkûr şahsa uygun olmamaları da sırıtır durur idi açıkçası, bizde bunun hiç farkında olmazdık… Ne gam ne keder, biz kendi çapımızda kendi oyunumuzun hülyası içinde kendimizce tatmin oluyorduk. Ama sonuç itibari ile Hasan; dışarıya İlhan İrem diye pazarladığımız bizim gençlik arkadaşımız ve dostumuz ve hatta hala anıları ile sık sık hatırladığımız birisidir. Hasan her hali ile “nevi şahsına münhasır” denilenlerden birisi idi ve hep öyle kalacak…

 

Çiftlik yolunun, bugün artık geride kalmamış eski hali ile hemen Kaymakam Evini geçince, tam virajda, Ali Subay’ın güzel evine gelmeden, son derece mütevazi bir evde yaşıyordu, tüm ailesi ile. Dışarıdan bakılınca son derece dengeli ve mutlu, ama eğer değilse bile dışarıya bir şey sızdırılmamış hali ile bir ev hali idi, aklımda kaldığı kadarı ile… 2 katlı bir ev, alt katı yüksekliği bugünkü yüksekliklerle kıyaslayınca oldukça düşük belki de başka amaçlarla kullanılırken, büyüyen ailenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere genişleme sonucu ailece hizmete alınmış olabilir. Bugünkü Akpınar Otel’in bulunduğu alan ise o zamanlar hatırladığım kadarı ile genellikle “marul” tarımı yapılan bir tarla idi… Mezkûr ev, önünde yer alan deniz ile hemen hemen aynı kotlarda(seviye) idi… Akarca Deresini geçer geçmez tam “Kaymakam Evi” önünde denizden ötürü yol sık sık bozulur idi, Belediye sürekli tahkimat yapardı, burada… Bugün doldurularak artık geriye kalmamış deniz, bizler için balık avcılığı yemi olarak kullanılan “tekesakal” deposuydu… Bu deniz ve bu yol için başlı başına bir yazı yazmayı planlamaktayım, açıkçası… 

“Tapıştı Hasan” babadan intikal etmiş lakabı ile anılır hale gelmiş, babadan diğer intikal işler ile iştigal etmiş biri olarak, ilaveten kahvede ocakçılık ve garsonluk, gazete kioskunda satıcılık, seyyar köftecilik, yabancı seyahat acenteliği başta olmak üzere her işi yaparak medarı maişet eylemiştir. Üniversite sınavlarında ilk yıl başarılı olamadığımdan 1 yıl boyunca Hasan ile birlikte seyyar köftecilikte yaptık. Ne güzel günlerdi… Düşünün satmak üzere köfte hazırlanıyor, hem de beleşe bahçeden soğan, maydanoz, domates, biber, limon getiriyorum, Hasan satın aldığımız kıyma ile köfteyi güzelce hazırlıyor, dinlendiriyor, sonra mis gibi ızgara köfte satıyoruz. Yatırım maliyeti ve hedeflenen o günlük kar elde edildiğine kani olduğumuz an, hemen rakı satın alınıyor, su zaten belediyeden beleş, yavaştan başlanıyor demlenmeye… Sonraları bunu daha uygun hatta mükemmel sofralara dönüştürüyoruz. Hasan; Sakız Adası ile Çeşme arasında feribot hizmeti veren Yunanlı şirketinin bürosunda çalışıyor, seyyar köfte arabası hemen önüne çekiliyor, ofs meyhane düzenine dönüştürülüyor ve sonradan aramıza katılan o zamanki Tekel İdaresinin Çeşme sorumlusu Hayati ve şu anda ismini anamadığım bir arkadaşımın daha katılımı ile şüphesiz köfteler, salatalar ve ekmekler bizden rakılar Hayati’den olmak üzere harika akşam yemeği masaları oluşturuyorduk. Rakının belli bir evresinde gelinen duygusallık, hatırat-ı bergüzar hali Hayati’yi değme Türk Sanat Müsikisi sanatçısı haline dönüştürmekte idi… Yahu, her gece aynı menü ile rakı masası mı donatılır, evet, vallahi şimdiki o anları hatırlamak bile cihane değer bir durumdur… Ama kadro ve menü aynı olsa bile muhabbet konusu hep değişiktir ki mezkûr masaların en önemli mezesi de muhabbettir…

 

Dönem itibari ile neredeyse bir günün uyku dışında tamamını birlikte geçirmekteyiz bu arkadaş grubu ile, Urla’dan Birol kardeşimizin Eniştesinin kahvehanesini, ki o zamanlar “memurlar kulübü” diye bilinirdi, şimdiki Çeşme Belediyesinin Emlak ve Gelirler Müdürlüğü bölümü, eniştenin eve gitmesinden sonra işletmesini genellikle akşam üzerleri devir alır ve gece geç saatlere hatta kapandıktan sonra içeride oturmak kaydı ile birlikte olunur idi. O kahvehanede bazen sabahlara kadar bekler ve dönem itibari ile toplumumuzun çok yakından ilgisine mazhar olmuş Muhammet Ali Clay boks maçlarını izlerdik ki o zaman bu maçlar kesinlikle canlı yayınlanır idi. Neyse…

 


“Tapıştı” lakabı üzerine sevgili arkadaşım Hasan’ın; dedesi ya da babası için olduğunu ve “Anne sabah ekmek için hamur hazırlar iken, hamurun yapışması üzerine, “yapıştı, anne yapıştı” diyecek iken çocukluğun doğallığı içinde “anne, tapıştı, tapıştı” demesi üzerine kendilerine bu lakabın yapıştığını” anlatmış idi. Çocukluk tabii ki, belki de başka bir nedenle yapışmıştır bu tapıştı lakabı ama bendeki bilgi bu… Ama aslan yelesini andıran saçlarını sallayarak yürüyen dostum Hasan kendisinin bu lakabı ile ne övünür ne de yüksünür idi, onun için sanki doğuştan gelmiş ve asla terk edilemeyen bir şeymiş gibi bir tutum sergilemiştir, her daim…

Sayısız güzel anılarımız vardır, Sevgili Arkadaşım “Tapıştı Hasan” ile… Ama bugün hala anımsar iken, katıla katıla güldüğümüz bir tanesini yazmak istiyorum. Dönemin önemli duraklarından biri, “Kolovo’nun Kahvehanesi”, bugün bir ayakkabı dükkânı olarak çalıştırılan mezkûr mekân, biz yeni gençlerin bir araya geldiği hatta tavla ve bazı kâğıt oyunları oynamaya başladığımız …. Biz 3 arkadaş, Tapıştı Hasan, şimdi adını anmayacağım biri ve ben, akşamın ilk saatlerinde mezkûr mekânda oturur iken, kontrol için Polis geldi. Tapıştı Hasan sakalı az, yüzü nurlu ve 18 yaş altı görünümlü iken aslında da son muayenesini yaptırmış askere sevkini beklemekte, diğer tarafta bizler ise tam manası ile kara kuru, sakalı yeni yeni terlemeye başlamış ama güneş altında kalma nedeni ile de olduğundan yaşlı görünen bir haldeyiz. Polis bizim masaya geldi, belki de yeni tayin olmuş biri idi çünkü polisler genelde bizleri tanırlar idi, tam hatırlamıyorum, “çat bir tokat” Hasan’a “yaşın tutmuyor ne işin var kahvehanede, kalk git” diyor, buna bağırıp çağırıp şiddetle itiraz edip kimliğini çıkarıp gösterince polis yanlış yaptığını anlayıp bizim masadan mahcup mahcup ayrıldı. Biz, diğer 2 kişi gerçek manada yaşı küçükler de yırtmış olduk. O zamanda buna çok gülerdik, şimdi de…



Sonradan askerliğini de yaptığı Kıbrıs’a gider, evlenir ve çalışır orada… Sonradan vefat haberini aldık, çok üzüldük… Evet bugün hasret ve özlemle anımsadığımız “Tapıştı Hasan’ı” çok büyük benzerliği olan İlhan İrem’in bir şarkısının sözleri ile ve saygı ile yad edelim…

Hatırlar mısın bilmem...

Yıllar geçti üstünden...

Yağmurlu bir akşamdı...

Sevgimi söyledim ben...

Yağmur muydu bilmem...

Süzüldü gözlerinden...

Utanmış kızarmıştın

 

Hiç yorum yok: