Cumartesi, Kasım 20, 2021

EGEMEN KADIGAN

Kısaca “Ege” diye seslendiğimiz çocukluk arkadaşım Egemen Kadıgan, ne yazık ki artık aramızda değil… Oysaki ne kadar da güzel olurdu aramızda olsa ve 60’lı, 70’li yılları anılarımız üzerinden konuşuyor olsa idik, şimdilerde artık ve tam da iyi becerebildiğimiz biçimi ile. Hele ki 70’li yıllar, meşhur İmren Lokantası üstüne, Bazaar 33 üstüne, İmren Otel üstüne ve de en önemlisi o günlerde bizim nelere göz diktiğimiz, kulak kabarttığımız ve de neler yaptığımız üstüne… Tam da, bizi bulunduğumuz yaş itibari ile rahatlatacak, konuştuğumuz ve andığımız her konu üstüne ağız dolusu gülebilme katkısı ve becerisiyle…

Babamın arkadaşı Abdürrahim Abi’nin oğlu (şüphesiz ki amca), sonradan üniversite döneminde Adana’da aynı okulda olmasa bile hemşericilik bahanesi ile sık sık buluştuğumuz ve konuştuğumuz arkadaşım Recep Kadıgan’ın kardeşi, benim taa ilkokul ilk sınıftan ortaokul sona kadar hep aynı sınıflarda bulunduğum bir arkadaşım idi Egemen… O, mahallesinin dar alanından, ne yazık ki şimdi hayatta olmayan Recep (pejo) ve yine ne yazık ki aramızda olmayan Mahmut (gazteci) başta olmak üzere şimdilerde hala görüştüğümüz İbrahim (çekirge), şimdilerde kendi tercihi neticesinde konuşmadığımız adı da lakabı da aslında çok önemli lakin zikredilmesi hukuki sorun teşkil edecek biri daha hep birlikte gelirler ve giderlerdi okula… İlkokula, şimdilerde artık yıkılmış, yerine de park planlandığı söylenen 16 Eylül’de başlamış idik hep beraber…

Babamın arkadaşı demiştim ya; Abdürrahim Abi, o zaman lezzetleri ile bir hayli ünlü ve şimdilerde de nostaljisi ile geçmişine ayna tutma iddiasında olan “İmren Lokantasının” Fadıl Kadıgan Abi ile ortak sahibi… Mutfakta ve yönetimde bulunan Abdürrahim Abi sayesinde gerçekten çok güzel yemekler yedik… Fadıl Abi, ağırlıkla ve özellikle lokantanın hemen önündeki ekmek fırınında, Sakıp Taylan Abi ile birlikte faaliyet göstermekte idi… O devirde annem ve babam tütün dikim zamanlarında sürekli olarak Çiftlik’te bulunurlardı ve okulumuzun da Çeşme’de olması nedeni ile haftanın 6 günü gündüzleri ben Çeşme’de yalnız olur idim, lakin akşamları mutlaka Çiftlik’e gider idim. Nurlar içinde olsun babam, Abdürrahim Abi’ye, “çocuk” orada öğlen yemeklerini yesin, ödemesini sonra hallederiz demiş… Ben, o güzelim lezzetleri, o güzelim insanların elinden yemeye daha o günlerden başlamıştım ve hala devam edebiliyorum, bu az bir şey mi… Hayata tam da bu yüzden çok borçluyum… Bu vesile ile de; Abdürrahim, Fadıl ve Sakıp abilerimiz başta olmak üzere, Pejo Recep, Gazeteci Mahmut arkadaşlarımızı da saygı ve sevgi ile yad ediyorum bir kez daha… Esnaflığın gerçek manada terbiye, ahlak ve saygı çerçevesinde de yapılabileceğini anılarımızda kalarak da olsa bir kez daha hatırlıyor olmanın keyfini yaşıyorum.  

İmren Lokantası Kadıgan kardeşlerin büyük çabası ile 70’li yıllardan itibaren, Çeşme’nin lezzet duraklarından biri olmayı başarmıştır. Hatırlayanlar vardır şüphesiz, o yıllarda gerek yabancı turistlerin gezi notlarında, yazılarında gerekse de Türkiye’yi tanıtım çabasındaki Tur şirketlerinin broşür ve ilanlarında Çeşme’den 2 yer hep öne çıkmıştır. Biri “İmren Lokantası” diğeri ise “Altınkum plajının” meşhur olmasının temelini hazırlayan Turgut’un Yeri’nin kurucusu Turgut Erol işletmesidir. İşte böylesine kalite tutturan lokantanın sahibi olması Egemen açısından övünülecek bir durum olmakla birlikte hayat alışkanlıkları açısından da ciddi manada bir değişikliğe yol açmıştır. Belki de hayatının çok fazla olamamasına yol açmış bu değişikliklerin bugün artık söyleniyor olmasının fazlaca da bir manasının olduğunu düşünmemekteyim. Ama şurası muhakkak ki Çeşme’nin bir markası haline gelen İmren Lokantasının bir efsane markaya dönüşmesinde de katkılarına yakından tanıklık etmişimdir.

Bir ara CNN Türk TV’sinde dudak çatlatan lezzetler spotuyla “Lezzet Durakları” adlı bir yemek programı yapan Mehmet Yaşin’in programında, bizim “soğan yahni” diye bildiğimiz ama “papaz yahnisi” diye takdim ile detaylarını ve hazırlanma hünerlerini anlatırken izlemiştim dostum Egemen Kadıgan’ı… Ne de güzel ballandıra ballandıra anlatıyordu… Sonradan bir ara oğlumun yaz aylarında Çeşme’ye gidişlerinde, bir şekilde Egemen’in oğlunu arkadaş edindiğini öğrenince çok sevinmiştim. Şimdi artık ne Egemen ne de oğlum aramızda değiller, yüreklere ateş topu gibi düşerek gittiler… Artık ruhumuzun ve vücudumuzun en önemli parçaları eksik kalmıştır, çaresizlik… Anıları önünde saygı ile eğiliyorum.

Egemen’in ilkokul ve ortaokul öğrenciliği de “5 ten şaşma 6’yı aşma” teknik ve taktiği ile geçmiştir. Zaman zaman derslerde muzipliği hat safhaya çıkar ortalığı kırar geçirirdi gülmekten… Bu manada sayısız anım olmasına rağmen bir tanesini anlatarak geçmek istiyorum. Yine artık aramızda olmayan aslında matematik öğretmeni iken din dersi de veren Haydar Hoca (Cihangir) vardı… Yaşamı son derece mütevazi ve hoşgörü katsayısı hayli yüksek olan lakin her türlü sportif ve kültürel faaliyete katılan bir öğretmen idi… İyi ve iddialı voleybol oyunlarının hemen hemen 1 numaralı katılımcısı idi hatırladığım… Kendisini de bu vesile ile saygı ve minnetle anıyorum. Hayatının son günlerine kadar görüşür muhabbet ederdik… Neyse, Din dersinde bir gün konu dua ezberi ve okunmasına gelmiş ve sıra da Egemen de idi… Haydar Öğretmen Egemen’e haydi “sübhaneke”yi oku bakalım dedi… Egemen başladı okumaya, lakin dışarıda arkadaşlar arasında herkesin de bir ölçüde yaptığı üzere yani tekrarladığımız biçimi ile; “Sübhânekellâhümme ve bi hamdike, ve tebâre kesmüke” girişini “annem keçi babam teke” diye nihayetlendirdi… Haydar Öğretmen ne yapacağını şaşırdı, Egemen ise diğer öğrencilerin bir kısmının kahkahayı basması, bir kısmının kızması arasında, kıpkırmızı olarak sustu kaldı… Şimdi bundan zinhar başka mana çıkarılmasın lütfen, biz çocukken işin ciddi manada şamatasında idik, öyle bugünkü gibi koca koca ciddi devlet büyükleri gibi makara kakara peşinde değil idik… Sevgili kardeşim, dostum Egemen, nurlar içinde ol, yıldızlar yoldaşın olsun…


1 yorum:

Unknown dedi ki...

Kardeşim Ruhi nede güzel anlatmışsın eskileri kalemine sağlık.