Cumartesi, Ağustos 17, 2024

ŞARK MİLLETLERİNİN ANTİEMPERYALİST BAKÜ ŞURASI

20. yüzyılın başlarında Emperyalizmin açık işgalleri altında inim inim inleyen 3. Dünya Milletleri “antiemperyalist savaşların” hazırlıkları içindedir, ilaveten 1. Dünya Savaşının nihayetlenmesi ile de oluşan yeni dengeler, yeni işgaller karşısında tepkiler çığ gibi artmaktadır. Diğer taraftan “Marksizmin analizlerinin” başta emperyal devletlerin bizatihi kendi coğrafyalarındaki yeni tezahürleri olmak üzere ezilen-sömürülen milletlerin antiemperyalist mücadeleleri üzerinde de Marksizmin yol göstericiliğinin güçlü etkisi özellikle de Sovyetler Birliğinin artık çok güçlü bir alternatif ve taraf olması ile siyasal ve sosyal dengeler değişmektedir. İşte bu ahval ve şeraitte Türkiye, İran, Hindistan, Afganistan, Özbekistan (Taşkent, Buhara-Semerkant), Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan başta olmak üzere Orta Doğu ve Afrika’dan başını da Müslümanların çektiği birçok milletten delegelerle “istiklal savaşlarının” fitilini ateşleyecek bir kurultay toplanır Bakü’de, “1. Şark Milletleri Kurultayı”… Şüphesiz ki; Sovyetler Birliği’nin Doğu Milletleri ile iyi ilişkiler oluşturmasının önemli adımlarından birisiydi aynı zamanda mezkûr kurultay… Sahip oldukları sistemin de ruhuna pek münasip bu açılım, tarihsel süreç içinde Sovyetler Birliğine, bazıları başka tanımlar yapsa dahi, çok önemli ittifaklar ve birlikteliklerin kapısını açmıştır. Mesela dünya sağ cenahının köpürttüğü “esir Türkler” iddia ve teorisi o günde, bugün de pek bir karşılık bulamamaktadır… Merak edenler, murat ve meramıma müteallik ipucu babında, Halife damadı sıfatı ile genelde Müslüman ülkeler ve hareketler üstündeki müspet sempatisine rağmen Enver Paşa’nın Türkistan hayallerinin ve Buhara Cumhuriyeti, Basmacı hareketi süreçlerini ve hayal kırıklığı dolu neticelerini okuyabilirler… Görülecektir ki; mezkûr kurultayın toplanma gerekçelerini oluşturan siyasal ve tarihsel süreç, iddiaların aksine, Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın her birinin ayrı ayrı birer Sovyet Cumhuriyeti olmaları ile nihayetlenecektir. Biz bu coğrafyadan bakarak ister beğenelim, ister beğenmeyelim… Nafile-i figan, nafile-i tirat…   

Daha önce Bakü'ye gidişlerimde vakitsizlik sebebiyle çok istememe rağmen ziyaret edemediğim mezkûr kurultayın toplandığı şimdiki “Azerbaycan Milli İlimler Akademisi” önündeyim… Bina fasadı çok güzel, harika diyebileceğim bir park içinde ve tam karşısında da Azerbaycanlı şair ve yazar Hüseyin Cavid adına düzenlenmiş bir park bulunmaktadır. Kapıya geldim lakin görünen o ki içeriye girmek mümkün değil, bir polis ve bir güvenlik görevlisi var… Kapı çok anlayamadığım lakin o günlerden korunarak, kollanarak bugünlere getirilmiş bir ahşap kapı gibi… Söveler benim sevdiğim renk granitten… İçeriyi görmek hele de kurultayın gerçekleştirildiği salonu görmek için birçok şeyi yapabilirim duygusu ile doluyum. Hayır diyorlar içeriye giremezsin… Hay Allah çok istiyorum görmeyi… Bu sefer polis geldi, o da yok dedi… Israr ediyorum, nihayetinde kapının arkasındaki kişiye soruldu, izin verildi zannettim lakin sadece kapıyı geçip şöylesine bir bakmama izin verilmiş oysaki… Olsun bu da çok güzel dedim kendi kendime… Hemen kapıyı geçtim girdim, geniş merdivenlerden bir kat seviyesine gelince ikiye ayrılıp ikinci kata erişen granit basamaklar ve güzel korunmuş ya da restore edilmiş merdiven tırabzanları, tam karşınızda bir mihrap içerisine yerleştirilmiş Haydar Aliyev’in bir heykeli ve duvara yazılmış bir sözünü okuyup, ikinci kat seviyesinde tüm bu giriş galerisini çepeçevre kuşatan altın varaklı kolonlar ve tavanda bunu tamamlayan büyük bir avize…

1920 Temmuz’unda “Komünist Enternasyonal” Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de “Şark Milletleri Şurası” toplanacağını duyurmaktadır. Bu duyuruya dünyanın her yerinden kimilerine göre 2.000 kimilerine göre de 3.000’den fazla delege katılır. Konu, şüphesiz düzenleyicisinden de kolayca anlaşılacağı üzere, sömürgeleştirilmiş dünyanın istiklal savaşları marifeti ile özgürleşmesi başta olmak üzere, özellikle de kendi milli burjuvazilerinin menfaatleri uğruna emperyalist paylaşım savaşında (1. Dünya savaşında) hayatlarını kaybeden yaklaşık 25.000.000 insanın anılarına binaen bu felaketlerin bir daha yaşanmaması ve bundan da hareketle sömürüsüz bir düzen gerçekleştirilmesi amacına matuftur.

Kurultayın açılış konuşmasını; önce Azerbaycan Dış İşleri Komiserliği ve bilahare Azerbaycan Halk Komiserleri Kurulu Başkanlığı yapmış Neriman Nerimanov yapar. İşte tam da bunları hatırlayarak, dışarıdaki fıskiyenin karşısındaki banka oturuyorum, gözlerimi kapıyorum, Neriman Nerimanov’u dinliyorum. “Avrupa kapitalistlerinin zulmünden ve tahakkümünden Doğunun çektiği cefalar on yıllık mesele değildir, yüzyıldan fazladır ki Doğu milletleri soyguncu kapitalist devletlerin siyasi tahakkümüne ve istila muharebelerine hedef ve zemin olmuşlardır.” mealinde olan nutku ile Doğunun insanını asker olarak kullanarak Doğuda kurulmak istenen İngiliz Emperyalizmine hodri meydan diyordu. Gerçekten de İngiliz Emperyalizmi 1. Dünya savaşı ile kendisine tehdit oluşturan başta Almanya emperyalizmi ve ortağı Osmanlı İmparatorluğunu tasfiye ederek dünya egemenliğini ilan ediyordu… İşte bu karşı çıkış başta Hindistan (o dönem Pakistan ve Bangladeş de dâhil) olmak üzere birçok ülkeye şiar olmuştur. Tam da bu yüzden şimdilerde Bakü’nün merkezinde bir meydana devasa bir Neriman Nerimanov heykeli dikilmiş ve adeta görece yüksek mevkiinden ufuklara bakmaktadır. Kimse de, bu avuç aşırı milliyetçi dışında, ne işi var bu heykelin burada dediği yoktur, çünkü Haydar Aliyev’in derin saygı içeren deyişi ile “N. Nerimanov komünisttir lakin Azerbaycan’ın da kurucusudur”

Bilindiği üzere, Türkiye Bakü’de mezkûr kurultayda 3 farklı gurup ile temsil edilir. TBMM’ini Mustafa Kemal Atatürk’ün tespit ettiği grup, Mustafa Suphi önderliğindeki Türkiye Komünist Partisi grubu ve artık oyunun dışında bırakıldığını bir tülü anlayamayan ya da kabul edemeyen Enver Paşa grubu… Enver Paşa’nın bir dilekçesi, önce kendisince okunması kararına rağmen bilahare kurultay üyelerinin emperyal savaşının bir parçası ve karar vericisi olması münasebetiyle yoğun itirazı neticesinde bir başkası tarafından okunur. Enver Paşa’nın, tüm hikâyesini herkes kabaca bilir, genç yaşında saraya damat olması ile Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay Başkanı olduktan sonra yoğun Alman sevgisi ve dahi hesabı ile onların lehine İngiltere ve Rusya’ya karşı savaşa girişir… Netice malum…

Enver Paşa; sanki "Emperyal Güç Almanya" ile ittifak oluşturup savaşa giren kendisi değilmiş gibi, 2 Alman zırhlısını Karadeniz’e gönderen Rus Limanlarını bombalatan kendisi değilmiş gibi, şimdi de Sosyalist Sovyetler tarafındanmış gibi uyduruk bir temsilcilikle de antiemperyalist bu kurultaya katılıyor… Dilekçenin neredeyse tamamında antiemperyalist bir tavır içindedir, sığındığı yere hoş görünme telaşı göze çarpar her satırda, adeta kendini Komünist Enternasyonal dostu kabulü ile yazar ya da yazdırır ya da birileri onun adına yazar, Çarlık Rusya’sı yerine Sovyetler Birliği olmuş olsa idi, ne işimiz vardı Alman Emperyalistlerinin yanında, şüphesiz Komünist Rusya’nın yanında olurduk havasını vermeye çalışır, her paragraf “Yoldaşlar” seslenişi ile süslenmiştir.

Netice itibari ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye İstiklal Harbi’nin desteklenmesi kararı alınması “mezkûr Kurultayın” en önemli sonucu olup tarihi değeri de tartışılmazdır bana göre… Son olarak Kurultay kararı “Türkiye, emperyalizmin istilacı çetelerine karşı harp yaparken kurultay ana fikir ve gönül birliği gösterecektir” şeklinde iken, Kurultay Başkanı Zinovyev’in “Kuvayı Milliyenin komünist olmadıklarını akıllarından çıkarmadan, antiemperyalist karakterinden ötürü desteklediklerini” özenle ve önemle bildirdiğini de yazayım.  

Bu bilgilerle yaptığım bu ziyaretler benim için duygu yüklü geçmekte ve eksiğim çok olduğundan ötürü de bilgi ve görgü arttırmaya devam ediyorum…


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Emeğine sağlık. A.E.Güner