Cuma, Haziran 08, 2007

Sn. MELİH GÖKÇEK vede YALAKALAR CEMİYETİ


Çağdaş dünyada “araç taşıma yerine insan taşıma” ilkesi üzerinden kent içi ulaşım planları yapılır iken maalesef geri kalmış (yada kalkınmakta olan) ülkelerde ise bunun tam tersi topluma dayatılmakta ve kent içleri insana değil araca açılmakta ve kent içi adeta bir otobana dönüştürülmektedir. Bu bağlamda Ankara’nın trafik düzeninden ve biz vatandaşların vergileri ile oluşturulan bütçeden trafiği düzenliyoruz adı altında Ankara Büyükşehir Belediyesi ve onun Başkanı tarafından yapılan keyfi, yararsız ve birilerini zengin etme yatırımlarının doğru yatırımlar olmadığı defalarca yazılıp çizilmesine karşın ve maalesef AKP ve Sn. Melih Gökçek taraftarları tarafından amigoca savunulurken de en büyük desteği bu konuda nemalanan müteahhit ve sanayici kesiminden görmektedir.
Kentlerde kesintisiz taşıt trafiği yaratmaya çalışmanın daha çok özel aracın kente sokulması için cazibe oluşturacak ve son tahlilde bu da; akaryakıt tüketiminin artmasına, hava ve gürültü kirliliğine yol açılmasına, kentin dokusunun bozulmasına, yeni alt-üst geçitlerinin yapılması gerekçesini oluşturmasına, trafik kazalarının artmasına vb. gibi bir sürü derdin oluşmasına neden olacaktır. Oysa çağdaş kentlerde ulaşım planları; toplu taşımaya öncelik veren, kent içini insana açan yaklaşımlara yol açan yöntemleri geliştirir.

Ancak bütün bu doğruların yanında da aslolan kentli vatandaşın bu bilinç ile kentine sahip çıkmasından geçen duyarlılıklar geliştirmesi ve kent yönetimi üstünde sürekli ve fahri denetim gücünü elinde bulundurması gerekmektedir, buda çağdaş insan olmak ile kaim bir olgudur.

· Köprülü kavşak abukluklarının başladığı tarihlerde; TMMOB’u protesto etmek ve TMMOB tarafından oluşturulan aklın ve bilimin öncülük ettiği köprülü kavşak yapımına karşı çıkan tutumları karşısında, Sn. Melih Gökçek’in şiddetli baskıları neticesi ile minibüslerin arkasına astırttığı “TMMOB siz işinize bakın, köprülü kavşak yapımı sizin işiniz değil” şeklinde afişleri minibüscülerin asmaması için ne şöförler odasından nede vatandaşlardan ciddi bir itiraz ve protesto gelmemiş olması;
· Sn. Erman Toroğlu gibiler; ki hıyarın dışında (hıyarın bol olduğu bu ülkede zaten herkes hıyardan anlıyor ya) konunun hiç bir tarafından birşey anlamayan kişilerin; “Yahu şu Başkan da cin gibi adam yaptı bir sürü köprülü kavşak ve trafik yoluna girdi şimdi şehri 5 dakikada bir uçtan bir uca geçebiliyorsunuz” kabili hiç bir şekilde doğru kabul edilemeyecek beyanları karşısında kendisine neden böyle bilmediğin konuda konuşuyor ve toplumu yanlış yönlendiriyorsun diye kimsenin itiraz etmemiş olması;
Nasıl izah edilebilirki?
Bu örneklerden maalesef daha binlerce verilebilir ama; buna gerek yok bütün bu söylenenleri hayat tekzip etmekte ve asla yüzleri kızarmayan bu şahsiyetleri mahçup etmektedir ve de hayat öyle “ihale vermekle satınalınamayan” “ulufe dağıtmakla yandaş olmayan” “tarikatdaş olmakla kandırılamayan” bir olgu olduğundan etmeye de devam edecektir. Ancak bu yeteneksiz, beceriksiz, kabiliyetsiz, yetersiz, çapsız, basiretsiz, öngörüsüz, arsız, seviyesiz, meziyetsiz ve saldırgan bir avuç diplomasız toplum mühendisi bozuntusu insan ve yalakası cemiyetleri “göz göre göre” bunları yaparken, o güzelim geniş kitleler ise hemde “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olmalı” gibi çok beğendiğim bir sözün yaratıcısı sessiz çoğunluk yurdum insanı “tarafsız kalmanın aslında taraf olmak” olduğunu bilmeden mi bir yalakalar cemiyetinin oluşmasına yol açmaktadır, işte asıl izaha gerek konu budur.

Cumartesi, Mayıs 26, 2007

AYDIN DOĞAN MEDYASINI BOYKOTA DAVET
Türkiye kamuoyuna yaptıkları telkinleri, ABD, İsrail, AB ve Hükümet yandaşı tavırlarını (hangisi olursa olsun), BOP (büyük ortadoğu projesi) için büyük desteğini, Ilımlı İslam için gösterdiği çabalarını, Vatan topraklarımızı, ortak endüstriyel ve finansal kuruluşlarımızı yabancılara peşkeş çekenlere övgü yazılarını, bütün bunların gerçekleşmesi için cansiperane çalışan TÜSİAD başta olmak üzere benzer tüm kuruluşları baştacı eden ve hatta bu yönde kamuoyuna yapılanların tek doğru olduğunu “ YALAN SÖYLEYİN İNANAN BULUNUR” şiarından hareketle telkinlerde bulunarak ve bu maksatla da özellikle Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan, Cüneyt Ülsever, Hadi Uluergin, Mehmet Ali Birant, İsmet Berkan başta olmak üzere, tüm gazete yöneticileri ve köşe yazarları ile kamuoyunu kuşatma altına alan, bu yolla da ülkenin geleceğine ipotek koymaya çalışan ve 2007 Yılına damgasını vuran tertemiz, saygın ve yurtsever halk eylemlerini görmezden gelen Cumhuriyet mitinglerinde yürüyen milyonların sesini ulusa ve dünyaya duyurmayan ve hatta uydurabildiği ölçüde de alaya alan tavır sergileyen; Hürriyet – Milliyet - Posta – Radikal - Referans gibi günlük gazeteleri, KANAL D gibi TV kanalı başta olmak üzere tüm AYDIN DOĞAN MEDYASINI 1 AY BOYUNCA protesto ve boykot ediyorum.
Tüm Türkiye Kamuoyunu da; kerameti kendinden menkul zanneden ve toplumsal iradenin gücünü görmezden gelen AYDIN DOĞAN MEDYASINI boykota davet ediyorum.

Ruhi M. ÇİLEK

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

BU RESMİ KİM YAPTI

Bugünlerde başta AYDIN DOĞAN medyası ve kalemşörleri olmak üzere; 1 mayıs 2007 işçi bayramında emniyet güçlerinin azgın boğalar gibi insanlara saldırması konusunda bir takım fotoğrafları işaret ederek “Bu fotoğraftaki polis kim, bunu bulun ve cezalandırın” diyerek toplumda oluşan infiali de bu şekilde yatıştırıp konuyu saptırıp yada en fazlasından 2 polisi suçlu gösterip vaziyeti idare ederek geçiştirmek isteyenlere deyim yerinde ise çanak tutuyorlar.

Sanki bu resmin oluşmasında özellikle son 20 yılda AYDIN DOĞAN medyasının hiç suçu yokmuş gibi hatta ve hatta kendilerinin hiç suçu yokmuş gibi davranıyor olmaları da tam “besleme basın” olduklarının ispatıdır.

Medya dünyasının köşelerini tutmuş siz çok sayın yazar taifesi;
· Acaba siz “mütareke basının temsilcileri” gibi davranışınızdan ötürü toplumda olumsuzluklara itiraz etme gibi yanların törpülenmesine yol açtığınız için;
· Her şeyi günlük gülistanlık gösterdiğiniz ve zaten tamamen “gemisini kurtaran kaptan” ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” noktasına getirdiğiniz toplumun direnç kalelerini yıktığınız için;
· Suç işleyen polislerin derhal bulunup cezalandırılmasını isteyenlere "polisin elini zayıflatmayalım" diyen Demirel'i haklı gösterdiğiniz için;
· “Asmayalım da besleyelim mi” diye vatandaşa görüşlerini açıklayan Marmaris’li Netekim Paşa Hazretlerinin görüşlerini vatandaşa tarafsız aktarıyorum yalanına sığınarak; “hayır paşa hazretleri asamazsınız” demediğiniz için;
· “jop niye kullanalım elimizde taş gibi askerler var” diyen paşa hazretlerine nasıl böyle pervasız ve hayasızca konuşuyorsun demediğiniz için;
Bu soruları sınırsız sayıda üretmek mümkün ama gerek yok; yaratıcılarına siz yardımcı olduğunuzdan hepsini bilirsiniz, güçlüler karşısında secdeye varacak şekilde durma alışkanlığınızdan AKP Hükümeti karşısında da el pençe divan durduğunuzdan “o fotoğraftaki polis bir anlamda sizsiniz, diğer anlamda Vali Sn. Muammer Güler’dir, Emniyet Müdürü Sn. Celalettin Cerrah’tır, İçişleri Bakanı Sn. Abdülkadir Aksu’dur.”

Bu fotoğraf sizin eserinizdir beyler övünün...

Pazar, Nisan 08, 2007

“ŞAH BİZE DE GELMEZ DEMİŞTİ” başlıklı iletiyi sanal ortamda kimler bu sıklıkta dolaştırıyor bilmiyorum ama; "kırk katır mı, kırk satır mı " özdeyişindeki duruma düşmeden bu iletinin tekrar tekrar iletilmesini sağlayalım. Şimdi bunlarla mücadele etmenin yolu
MGK ya
YÖK e
TÜSİAD a
sahip çıkarak olmayacağınıda aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. DİKKATTTTT

Bu ülkenin bu hale gelmesinde başaktör olan TÜSİAD, YÖK ve MGK ya sahip çıkarak düze çıkacağımızı düşünenlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum lütfen " bunların kayıkçı kavgasındaki oyununa" gelmeyelim. İllaki demokrasi diyenlerin bundan 10 yada 15 yıl önce bahse konu kurumlara karşı neler söylediklerini nasıl eylem planları hazırladıklarını ve en önemlisi bizimde bunlara en azından fikir düzeyinde katıldığımızı unutarak şimdi iyice pompalanan bu kaba miliyetçi rüzgarlardan etkilenerek dün söylediklerimizi ve düşündüklerimizi adeta tekzip ederek oynanan bu oyunun bir parçası olmaya zorlanıyoruz.
Sadece ve sadece AB konusunda TÜSİAD tarafından sufle edilen politikaları uygulamıyor diye eleştirildiğini ve tamda bu yüzden siyasi iktidara karşı çıktıklarını unutmadan yine bu iktidarın kitleleri her geçen gün yoksulluğa mahkum eden, işsizliğin % 20 lere varmasına ses çıkarmayan, cumhuriyetin 80 yılda yarattığı değerlerin haraç mezat satılmasına ön ayak olan politikalarına destek verdiklerini unutmadan;

YÖK ün üniversiteleri kuran kursları düzeyine indirmesini, bugüne kadar tıp fakültesi sayısı kadar ilahiyat fakültesi açılmasını, bir sürü yobaz ve gericinin doçent ve profesör olması sürecindeki buram buram ortaçağ kokan tezlerini kabul etmesini ve yayınlamasını unutmadan;

MGK nin demokrasinin önündeki en büyük engel olduğunu, bu kurumun derin devletin görünen yüzü olduğunu unutmadan;
Bu kurumları değerlendirelim aksi taktirde bir kucaktan bir başka kucağa geçmekten ve bizi uyutmaları için hazırladıkları tuzaklara düşmekten, bir sonraki etapta "yahu bunlarda diğerlerinden farklı değilmiş" demekten kurtulamayacağımız aşikardır.

LÜTFEN ÜLKENİZİ DOĞRU İDDİALARLA ve İLKELERLE SAVUNUN

Çarşamba, Nisan 04, 2007

Sn. Emin Çölaşan' a Suriye özür dilemeli başlıklı yazısına açık mektup;


Sn. Emin Çölaşan;
Siz; Suriye'nin özür dilemesini bekliyorsunuz ya ama yıllardır siz ve sizin gibi milliyetçi yazarlar (şimdi sizde çıkar bazılarıda bana solcu diyor diyebilirsiniz ama gerçek durumunuz ve mevzilenmeniz açısından bu) Suriye’ye "emperyalistler tarafından kuruldu" yada "sınırları büyük devletler tarafından bastonla çizildi" gibi kısmen doğru kısmen yanlış savlarınız içinde Suriye’lilerden siz özür dilemelisiniz, çünkü öyle iddia ettiğiniz gibi olsa da birileride çıksa (sizin gibi düşünen ama komşu ülkelerin yazarları) "madem ki bizim sınırlarımız büyük devletler yada emperyalistler tarafından çizildi sınırlarımız ortak olduğuna göre (size göre zaten Ermenistan, Bulgaristan, Yunanistan, Irak sınırlarıda aynı durumdadır ya) sizinkilerde o bahsettiğiniz emperyalist devletler tarafından çizilmiştir dese bırakın demeyi hergün deli şeyine dolamış gibi yazsa yada söylese nasıl olur acaba, kaldı ki Hatay Cumhuriyetinin (bağımsızlığı öncesi Suriye ye aittir bildiğiniz üzere) Türkiye’ye katılması konusuda detaylı incelendiğinde bir takım ince taktiklerin uygulandığını gözü azıcık gören, kafası azıcık çalışan herkes görebilecektir. Bu konuda bilgilerinizin eksik ve niyetinizin kötü olabileceğini düşünmememiz için lütfen söylermisiniz bize neden böyle yazıyorsunuz Sn. Çölaşan. Neden tek taraflı ve şartlanmış bir bakış açısına sahipsiniz. Ayrıca Suriye’de rejim karşıtı “Müslüman Kardeşlerin” Türkiye’de kimler tarafından, hangi sürelerde, neredeki kamplarda eğitildiğini ve beslendiğini sanki unutarak yada gözardı ederek yazıyor olmanızda; konuyu ayrıca nasıl değerlendirdiğiniz konusunda bir takım ipuçları vermektedir. Bu tür hamaset ve tribünlere oynama yaklaşımları sizin düzeyinizdeki birine bir şay katmayacağı gibi giderek sizi antipatik de etmektedir.
Bakın ben size akıl verecek durumda olmayabilirim ama dünyayı değerlendirmenizde milliyetçi/kafatasçı kafayı terketmenizde; Türkiye’ye yapabileceğiniz katkılar açısından yarar vardır, sizin gibi zeki gazeteciler kolay yetişmiyor çünkü.
Sn. Gökçek karşısında ki yutkunarak cevapsız kalma durumunuzun bu konuda da devam etmemesi adına; lütfen cevaplayınız. Ve asla unutmayınız ki komşunuzun; hergün sizi tahrik edici, suçlayıcı ve tahkir edici yazılarla yada söylemlerle itham etmesi sizi nasıl rahatsız ederse komşunuz da aynı şekilde siz ve sizin gibilerin bu yaklaşımlarından rahatsız olmaktadır ve netice olarak; empati gereği size durumunuzu yeniden gözden geçirmenizi hassaten tavsiye ederim.

Bu nedenle çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım.