Salı, Mayıs 27, 2008

ÖZEL GÜVENLİKTE TEHLİKELİ GELİŞMELER ve TIRMANIŞLAR

Türkiye 20. yüzyılın son 10 yılında özel güvenlik kavramı ile tanıştı ve yurttaşlarımızın o güne kadar sadece Hollywood filmlerinde seyretmiş oldukları özel güvenlikçilerin güncel yaşamlarına girmelerine ise son 3 yılda tanık olmuşlardır.

Önceleri yurttaşlarımız; özelleştirmelerin dünyada insanların özgürleşmesinin en önemli araçlarından olduğu ve bu uğurda yapılacak her çalışmanıp kutsanmasının gereği gibi tamamen yalan olan bilgi bombardumanı altında gerçeklerden uzaklaştırılıp, rüya aleminin büyüsüne kapılmışlardır. Konunun özel güvenlik ile ilgili boyutu ise; öncelikle MOBESE ve Telefon izleme-dinleme gibi sistemlerin batı uygarlığının ve çağdaşlığının bir unsuruymuşçasına, ama asla neden toplumun bu güvensiz koşullarda yaşamasını engellemediklerini yada engelleyemediklerini ve neden toplumun bu detayda izlenmesinin gereğinin tartışılmasına izin vermeksizin, temelde de devletin militarist yapısının her geçen gün artan gereksinimlerine uygun olarak toplumun zaptu rapt edilme oldu bittisi ile karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Önceleri bu tür yapılanmalara çağdaş yaşamın gereği imiş gibi alıştık ve bu yeni ortam uzun erimde de; yurttaşlarımızın daralan yaşam alanları, sosyal yıkım saldırıları, artan işsizlik ve açlık karşısında pozisyon alabilecekleri de gözetilerek teşkilatlandırılan ve elit kesimlere daha güvenlikli yaşam ve çalışma ortamları hazırlama adına özel güvenlik şirketlerine geçiş için uygun ortam yaratmış oldu ve giderek daha organize Özel güvenlik şirketleri büyük alış-veriş merkezleri, bankalar, metrolar, büyük sanayi siteleri ve fabrikalar, toplu konut siteleri, liseler-üniversiteler derken de neredeyse hayatımızın her alan ve bölümünde karşımıza çıkmakta ve yaşamımızın doğal bir parçası gibi kanıksanır olmuştur. Ve belki de; bazılarının deyimi ile kontrolsuz ordu da denilen bu özel güvenlik şirketleri, kaba öncülleri durumunda olan lejyonerler, paralı asker uygulamalarından uzun yıllar içerisinde çıkartılan sonuçlara uygun olarak ve çağımızda da dünya patronlarına karşı çıkılabilecek noktalarda da alınması gereken önlemler çerçevesinde yada yarın öbür gün yaşanabilecek muhtemel iç savaşlarda tıpkı Irak ve Afganistan da ki benzerleri gibi pozisyon almalarının aracı olarakta sahne alacaklardır.

Esasen Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir raporda da; “çatışma bölgelerinde faaliyet gösteren özel güvenlik şirketlerinin, uluslararası hukuku dikkate almadan faaliyet gösteren, “modern zamanların paralı askerlerine” dönüşmekte olduğu uyarılarında bulunulmakta ve Hükümetlerin, aslında silahlı kolluk kuvvetlerinin yapması gereken işleri, özel şirketlere ihale ettiklerine dikkat çekilen raporda, bu özel şirketlerin herhangi bir yargı denetimi ya da hesap verme mekanizması olmaksızın faaliyet gösterdikleri vurgulanmaktadır.

Özel güvenlik açısından ülkemizdeki durum ise bütün arabeskliği ve çekiciliği ile yaşanmakta olup; kısa geçmişi ise de kamuoyu tarafında kaygı ile izlenmektedir. Bu konunun önemli bir tarafını da ki bu yazımızın asıl önemli tarafını oluşturacak kısmı olan, 5188 sayılı özel güvanlik yasası ile düzenlenen 5. madde ye istinaden ilgili alanda yabancıların göstereceği faaliyetleri kapsamakta olup “Yabancı kişilerin özel güvenlik şirketi kurabilmesi ve yabancı şirketlerin Türkiye'de özel güvenlik hizmeti verebilmesi mütekabiliyet esasına tâbidir” denilmektedir. Bir devletin, başka bir devletin yurttaşlarına uyguladığı hukuki ya da fiili bir davranış şekline karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması demek olan mütekabiliyet konumuz çerçevesinde bir TC Yurttaşının muhatap ülkelerde benzer faaliyetleri göstereceği anlamında anlaşılmaktadır. Ne varki bırakın çalışmanın uygun ortamını, turistik seyahatlaerin bile ne büyük zorluklarla alınabildiği herkesin malum olduğu vize uygulamasına (işkencesine) tabi iken; yabancı özel güvenlik şirketleri için ülkemizin büyük bir potansiyel oluşturduğu anlamak için çok fazla da zeki olmanın gerekmediği açıktır; yeter ki normal düzeyde gören gözünüz, normal düzeyde işleyen bayniniz olsun... Sanki; nerede ise ekonomik faaliyetlerin tamamına hakim olan global sermaye artık yaptığımız yatırım ve faaliyetlerimizin güvenliğinide kendimizin sağlaması en uygun yoldur mütalaası ile; Ülkemizi yönettiğini iddia edenlerden yerel ve ulusal güçlerin ilgili alanı boşaltmalrını istemiş ve sanki başarmışlar gibi de bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.

Zaten konu TBMM koridorlarına taşınmış ve bazı ciddi feryatlarının oluşmasına başlanmıştır ve bazı milletvekilleri artık bu konunun önü alınamaz egemenlik sorunlarına yol açacağını haykırmaya başlamışlardır. Ülkemizde kurulmuş ve stratejik öneme haiz kurumların güvenliğini sağlamakta olan özel güvenlik şirketlerine satın alma yolu ile sahip olan yabancı şirketler ki; bunların çok büyük bir çoğunluğunun global sermayenin finanse ettiği ABD ve İsrail kökenli oldukları konu ile ilgili herkes tarafından bilinmektedir, yine mezkur yasaya istinaden düzenlenen ilgili yönetmeliğin “alarm merkezleri” başlığı altında düzenlenen maddesine göre “Alarm Merkezi Kurma ve İzleme merkezleri” kurulmasına olanak tanımasına istinaden fiili istihbarat toplamaya hak kazanmış sayılmaktadırlar. “Alarm merkezleri, alarm sistemleri aracılığıyla sürekli olarak yapılan izleme sırasında gelen ihbarları değerlendirir ve teknik bakımdan doğrulanan ihbarları sorumluluk bölgesindeki genel kolluğa en kısa zamanda bildirir” amir hükmü çerçevesinde izleme yada bilgi toplama sırasında edindiği bilgileri işledikten sonra ilave olarak ekonomiye çevirse ve genel kolluğa bildirmese kimin nasıl haberi olacaktır acaba.
İzleme ve dinleme konusunda inanılmaz teknolojik atılımlar katedilen bu süreçte ve de özellikle ekonomik operasyonların yapılmasında global sermayenin geleceği etkin durum yeterince açık iken konu ile ilgili yetkililerin sesinin çıkmaması da konuyu bir hayli tetikleyip; yerli özel güvenlik şirketlerinin de mezkur satınalmacılar nezdinde girişimlerini arttırmalarına yol açmaktadır.

Günümüz itibari ile sayıları 950 ile 1.000 arasında olduğu bilinen bu özel güvenlik şirketleri/orduları personel sayısı itibari ile de 350.000 personele ulaşmış bulunmakta ve Silahli Kuvvetler ve Emniyet güçlerinden sonra 3. büyük güç olmuştur.

Güvenlik hizmetleri yerli yada yabancı özel şirketlere bırakılamayacak kadar mahrem olup aynı zamanda da hassas, stratejik ve kritik bir konu olması nedeni ile behemahal ilgili tüm yasaların iptal edilmesi ve bu son tahlilde birer küçük ordu niteliğindeki bu güçlerin behemahal tasfiye edilmesi ülkemiz adına kaçınılmaz ve hayırlı bir girişim olacaktır. Konuya ilişkin olarak da gerek Hamidiye alaylarından ve gerekse de koruculuk sisteminin toplumsal yapımıza ve barışımıza verdiği zarar açısından da önümüzde bu kadar canlı örnek oluşturmuşken hala parmağım kör gözüne misali inad etmemizin sadece ve sadece ecelimize yaptığımız hızlı koşudan başka birşey değildir.

Hiç yorum yok: