Pazar, Ekim 04, 2009

"AŞK" Elif Şafak kitabı üzerine

Elif Şafak; “Aşk” adlı romanında Mevlana Celaleddin Rumi ve Şems-i Tebrizi’nin 1200 yıllarda geçen ilahi aşkını anlatırken kitabın kahramanları evli 3 çocuk annesi Ella’nın İskoç sufi Aziz ile arasındaki dünyevi aşklarını anlatıyor da anlatıyor..

Yazarın romanı hakkında görüşleri;
Elif Şafak; “Bu roman tek bir roman değil roman içinde roman, hikaye içinde hikaye, aşk içinde aşk... Ben aslında aşktan yola çıktım. Aşkı anlamaya çalışan ve anlatan bir roman yazmak istedim. Ama hem dünyevi hem ilahi boyutlarıyla, hem dününe bakan hem bugününe bakan bir roman yazmak istedim. Belki hem batıyı hem doğuyu içine alan farklı gibi duran hatta bazen zıt gibi duran unsurları buluşturan bir bağ olarak aldım aşkı ve yola çıkış noktam da bu oldu.”
“Romanı yazarken bulabildiğim tüm Türkçe, İngilizce ve kısmen İspanyolca kaynakları okudum. Uzun süre okuyorum o benim içimde birikiyor. Ama ne olursa olsun, bu benim algıladığım kadarıyla orada Mevlana var, benim algıladığım kadarıyla Şems var. Herkes anlayabildiği kadarıyla anlıyor ve anlatıyor. Hiçbir zaman esas Mevlana budur esas Mevlevilik budur demek istemem. Bu bir roman, bir kurgu, bu benim hayal gücüm.”
“Kitabın önemli saç ayaklarından birisi Şems ve Mevlana arasında geçenler. Bence çok derin olan ruhani bir bağ var. Ben orada çok ciddi ve derin manevi dostluk ve yoldaşlık olduğunu düşünüyorum”
“Benim tasavvufla olan ilgim bundan 14-15 sene önce başladı. Beni takip eden okurlar bilirler, her romanımda aslında bir unsur olarak, alt akıntı olarak tasavvuf vardı. Ama bu sefer belki su üstüne çıktı, belki bu anlamda kalbimi açtım. Bir anlamda belki benim içimde birikiyordu ama fiilen masa başına oturup yazmam bir sene sürdü”
diyerek, Mevlana'nın söylediği,
" Biz dile söze bakmayız.
Gönle hale bakarız,
Edep bilenler başkadır,
Canı ruhu yanmış aşıklar başka.
Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
Aşıkların şeriatı da Allah'tır, mezhebi de."
Sözü üzerinde düşünülmesini isteyen ve aslında okuru da bu yönde düşünmeye zorlayan Elif Şafak hem romanının tanıtımını yapıyor, hem de aşkın kendisince nasıl algılandığını tariflemeye çalışıyor sanki ve bir taraftan da kendi ifadesine göre de, Ella Aziz Mevlana Şems üzerinden aşkı kendi yaşıyormuşcasına gönülden sevdiği karakterler üzerinden Mevleviliğe ve Tasavvufa yazdığı 40 kuralla da sanki ayrı bir manifesto hazırlıyor.

Kitaptan bazı notlar:
“giden her bir Şems-i tebrizi için başka bir asırda ,başka bir mekanda ,bilinmedik bir isim altında bir Şems daha gelir..
Kimisi Şems olarak doğar .
Kimisi Şems olarak ölür”

“kendini bildi bileli durgun bir göldü Ella’nın hayatı. Kırk yaşına basmak üzereydi, nicedir tercihleri, ihtiyaçları tüm alışkanlıkları tekdüzeydi. Şaşmaz bir çizgiydi günlerin akışı, öylesine yeknesak, düzenli ve sıradan”

“ella: ''ben senin gibi sufi değilim'' Aziz gülümser ''sufi değilsin, biliyorum'' dedi ''olmanda gerekmiyor, Sadece rumi ol yeter'' Aziz’in aşkıda kendisi gibiydi, Esaretten değil, özgürlükten besleniyordu! herşey olması gereken zamanda olur”

“o gece sevinç içinde yatağıma yattım. Kalbim bir deli davul kesilmiş, güm güm atıyordu. Nereden bilirdim o an kadın kısmının ezelden beri yaptığı en büyük hatayı yaptığımı? Aşık oldukları adamı sevgileri aracılığıyla değiştirebileceklerini zannetmek, biz kadınlara özgü kadim bir gafletmiş”

"Bir taş, nehre düşmeye görsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi; çıkardığı tıp sesi akıntının ortasında kaybolur. Ama bir de göle düşsün aynı taş... Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peydah olur, halka tomurcuklanır; tomurcuk şekillenir, açar da açar; tomurcuk katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taş ne işler açar başa. Nehir alışıktır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır, benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. Gel gelelim göl hazır değildir böyle dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, taa dibinden sarsmaya. Göl, taşla buluştuktan sonra, bir daha eskisi gibi olmaz, olamaz."

Değerlendirme
Elif Şafak; romanında, gösterdiği Sufilik ve Tasavvuf edebiyatı çabaları; bu haliyle tam tamına günümüze denk düşen yarı dini yarı kutsal ama modern hayattan da fazlaca kopmadan, dinin içinde kalarak ama dinin hiyerarşisine sadık kalmadan ama alternatif ruhsal durumlar yaratarak modaya ayak uydurmuş bulunmakta olup, ticari kaygılara ve öngörülere tamamen sadık kalarak, gururlu ama sıradan bir aşk edebiyatı ve günümüz cinsiyet putlarına tapınan çağdaş görünümlü ama çağdaş olmayan kölelere, ilim ve irfan geçmişimizin göz ardı edilerek konunun da saygınlığından ve önemimden yararlanılarak ucuz ama sofistike yaklaşımlar ile sunulan aşk edebiyatı.

Sonuç
Bu romanın okunmaması bir eksiklik değil. Okumasanız da olur. Çünkü ben. “okudum da ne oldu, ne kazandım” diye kendi kendime sorduğumda kocaman bir “HİÇ” cevabı veriyorum. Sonuçta tamamen ticari kaygılarla üretilmiş banal roman..

Hiç yorum yok: