Pazar, Ekim 04, 2009

"SON ADA" Zülfü Lİvaneli romanı üzerine

Zülfü Livaneli, “Son Ada” adlı alegorik romanında, Ada halkının başına gelenleri, halkın iktidar ve güç karşısındaki davranışını sürekli güçlüden yana artan biçimde yana çıkma şeklinde bir kurgu içinde,
Düşsel bir adada ve ancak rüyalarda olabilecek kadar iyi işleyen düzen ve iyi işleyişin yarattığı huzur ortamında, ada’nın sahibinin yerleşmek üzere daha 39 dostuna komşu olması izni vermesi ile oluşan bu 40 kişilik toplulukta her şey mükemmel gitmektedir. Birbirleriyle çok iyi geçinen ve anlaşan, en az ile yetinmeyi kabullenmiş bu topluluk, adaya has kaynaklarla beslenerek geçiniyorlar. Ada dışından getirilecek bazı gereksinimler için de çam fıstığı üretimi yapılmakta olup tek gelir kaynakları olan bu ürün yılda bir kez tüm adalıların imece usulü yaptıkları hasat ile tam anlamı ile bir şölen şeklinde geçmektedir. Sadece yaşamı asgari düzeyde yürütebilmenin gereksinimlerin temini ve karşılanması için yapılan bu çalışmalar kolektif tarzda yürürken, birey ve toplum hayatında savaşların ve kavgaların temel nedeni sayılacak olan özel mülkiyet ve sahiplenmelerin yarattığı bencil davranışlarının hiçbir emaresi görünmemekte olup yöneten ve yönetilenlerin olmadığı bu Ada da hiç kimse hiç kimseye adı ile hitap etmemekte ve herhangi bir hiyerarşik durum söz konusu değildir. Diğer taraftan asgari gereksinimlerin karşılanması söz konusu olunca da doğa ya ve çevreye müdahale ihtiyacı oluşmamıştır, her türlü bitki ve hayvan ise adada yaşayan ada sakinleri içinde barış ve uyum içinde yaşamaktadırlar.

Ada sakinleri, gerek bireysel gerekse de toplumsal anlamda iyi insanlar olup, bu iyilikleri saflık düzeyindedir; maalesef bu saf ve politik hile düzen desise karşısında davranışları, ellerindeki mutluluğu bir daha geri gelmemek üzere kaybetmelerine yol açacaktır.

Komşulardan birinin vefatı neticesinde, satılan evinin emekliye ayrılmış olan darbeci devlet başkanı tarafından satın alınması ve adaya yerleşmesi ile bu büyülü ortam ve ilişkiler bozulacaktır. Ancak asıl kızılca kıyamet ise doğaya müdahale edilip doğanın dengelerinin bozulmasıyla oluşacaktır. Darbeci başkan, adanın en güzel koylarının martılar tarafından işgal edilmiş olmasını tespit edip behemehâl bu işgalden kurtuluş planları yapması ve buralara beş yıldızlı oteller yapılması halinde, topluluk zenginleşir ve martı işgalinden de böylece kurtulmayı planlar. Görünürde olmayan özel mülkiyet duygusunu kaşıyarak işe başlayan darbeci başkan öncelikle adanın mülkiyetini elinde bulunduran 1 numarayı yanına çeker, buradaki tılsımlı düzenin bozulabileceğini öne süren bir iki cılız ses ise, devlet başkanının gücü ve otoriter yaklaşımı karşısında daha fazla direnemez ve martı katliamına karar verilir. Bu noktadan itibaren martılardan kurtulmak için adaya tilkiler getirilir, tilki popülâsyonu artar martı popülâsyonu azalır yılanlar çoğalır vs vs… Artık doğanın çivisi yerinden çıkmış dengeler bozulmuş ve bu gidiş adanın sonunu hazırlamaktadır.

Adada yaşayanların yaşadıkları ve bu başlarına gelenler, genelde toplulukların güç ve iktidar karşısında nasıl bir tutum takındıklarını göstermektedir. Romanın gizli kahramanı Yazar bir gün romanı anlatan kişiye hitaben dile getirir: “siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapatmaya hakkın yok. Aralarına nefret tohumları ekilen etnik, dini ne kadar grup varsa, bunların durmadan birbirini öldürdüğünü, kan davasının giderek azgınlaştığını da biliyorsun!” İşte Yazarın bu sözlerde dile getirdiği; alegoriyi roman boyunca, Zülfü Livaneli politik mesajlarla birlikte süsleyerek vermiş olup bu kabil politik paralellikler yanında romanda çevreci yaklaşımlar da ciddi ciddi önemli bir yer tutmaktadır. Çevreye ve insana duyarlılık birbirinden hiç ayrılmamış ve roman boyunca dikkat genellikle ada halkının özelliklerine çekilmemiş olup, genel bir halk kavramı yaklaşımı ada sakinlerini temsil etmiştir.

Ben severek ve hızlı okudum, akıcı ve sürükleyici olan bir roman,

İyi okumalar

Hiç yorum yok: