Salı, Ocak 12, 2010

KİM DEMİŞ BU ÜLKEDE SANATÇIYA SAYGI YOK DİYE


Hadi o zaman Kenan Evren’e olan saygıyı izah edin de görelim bakalım.

Sizce Kenan Evren’e gösterilen saygı ve hürmet; yaklaşık 650.000 vatan evladının gözaltına alınarak damadının başında bulunduğu gizli örgüt marifetiyle kurduğu işkencehanelerde akıllara ziyan işkencelerden geçirerek resmi rakamlara göre yaklaşık 200 kişinin ölümüne, binlercesinin sakat kalmasına ve bir o kadarının da ruh sağlığını yaşamlarını idame ettiremeyecek şekilde bozulmasına yol açmasından, 1.700.000 vatan evladının fişlenmesinin baş sorumlusu olması nedeniyle perişan etmesinden, 7.000 kişi için istenen idam cezası neticesi 50 den fazlasını astırarak idam ettirmesinden, yaklaşık 400.000 kişiye pasaport verilmesinin önüne geçerek bahse konu kişilerin bir kısmının sağlık sorunları neticesi ölümlerine neden olmasından, tüm sendikaları kapatarak iş-çalışma hayatının dengesini altüst etmesinden, açlık sorunları ile ağdalı sömürü çarkının altında ezilmiş ve kıvranan vatandaşı Kürt-Türk ve alevi-sünni kavgasına sürükleyerek yaklaşık 35.000 inin ölümünün olağan sayılacağı ortamı hazırlamış olmasındanmıdır?

Hiç sanmıyoruz…

İnsanın, bütün bu olan-biteni izah etmekte zorlanacağı bu olayların yaşanmışlığının öncesinde; T.C. silahlı kuvvetler geleneklerinin alt üst edilerek hem de yeni kurulmuş olan Ege ordusunun komutanının bir sürü alavere-dalavere çevrilerek kara kuvvetleri komutanlığına getirilmiş olmasını içine sindiremeyenlerin, durumun araştırılması neticesinde, NATO içindeki “gladio” örgütlenmesi olan “stay-behind” adlı gizli ordunun da komutanlığını yaptığını ortaya çıkarıp açıkladıkları, Kenan Evren; 17 yaşındaki Erdal Eren’in idam edilmesi konusunda ise 03.Ekim.1984 tarihinde Muş ilinde yaptığı konuşmada “Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım, asmayıp besleyeceğim” diyerek, mensubu olduğu gizli ordunun Türkiye’yi bir kan gölüne çevirmesine perdeleme yaparak aslında kininin büyüklüğünü bir kez daha göstermiş olmasına ve memleket ekonomisine beslenmeyecekleri asarak ciddi katkılar sağlamasına rağmen, gerekli hürmeti ve saygıyı görmemiştir.

“Marmaris paşalığı” döneminde; kendisine her ne kadar da “Bodrum paşası” Zeki Müren’e gösterilen hürmet ve saygı bile kendinden esirgenmiştir ama memleketin elit bir avuç kişisi dışında hiç bilinmeyen pekin ördeği bile bu zat-ı muhterem sayesinde ülkemizde bilinir duruma gelmiş (itiraf ediyorum ben de o zaman ördeğin pekinlisini ilk defa duymuştum), bugün ülkenin sahip olduğu uçsuz bucaksız ormanlar yine bu muhterem sayesinde başlatılan “ormanlar yanmasın” kampanyası sayesindedir, “hayvanlar ölmesin” kampanyası sayesinde de memleketi itten-köpekten geçilmez hale getirmesi bile bu muhteremin saygı ve hürmet görmesi için yeterli olamamıştır.

“Şimdi biz sureti katiyede hâkimlere bu adamları asın demedik asmayın da demedik, peki ne dedik? bir şekil ve yol ile olayı halledin dedik. Şimdi bu yargıya müdahale etmekse netekim etmişizdir" diyerek icraatlarını son derece anlaşılır, hukuki, edebi ve felsefi bir derinlikle izah ederken nasıl bir deha olduğunu dost ve düşmana gösteren bu muhterem “Marmaris paşası”, Osmanlıların “İbrahim” (nam-ı diğer boncuklu) ve “Mustafa” lar kolundan geldiğini gösterdiği pırıl pırıl zekası ile hak etmiş olmasına rağmen necip Türk milleti tarafından gerekli hürmet ve sevgiyi ne yazık ki görememiştir.

Şimdi bütün dincilerin takiyye yaparak kızdığı daha doğru biçimiyle ve aslında kızarmış gibi yaptığı, hakaret edermiş gibi yaptığı ama gizliden ve derinden has muhabbetlerine mazhar olan bu zat yobilerin (yobazın daha tatlı ifade edilişi) bugünlere bu kadar güçlü gelmelerinin en önemli gerekçesini oluşturan “Rabıta” (Dünya İslam Birliği) finansmanının ve rabıtanın ülkemiz siyaseti ile rabıtasının kurulmasına olanak ve zemin hazırlaması bile kendisine gerekli saygı ve hürmeti kazandırmamıştır.

Kendisinin lideri olduğu 12 Eylül faşist darbesi ile birlikte kendisini Viyana kuşatması komutanı zannederek her keresinde sanki mehter marşına uyarcasına gözlerini kapatarak ağzından alevler çıkartarak öncülü Adolf’u hiç te aratmayacak biçimde attığı nutuklar neticesinde soyadını “kainat” a eriştirmesi karşısında bile görememiştir hak ettiği hürmet ve sevgiyi ne yazık ki.

“vatan seninle gurur duyuyor” sloganları eşliğinde kendisine yapılan organize karşılama törenleri sırasında; Şilililerin Pinochet’ini kıskandıracak şekilde kasım kasım kasılması ve yalaka valiler yada belediye başkanları tarafından kendisine verilen “şehir anahtarlarından” nadide bir koleksiyonu olmuş olması hatta zaman zaman anahtar sergileri açmış olması bile onun yeterince sevgi, hürmet ve saygıyı görmesine yetmemiş idi.

02.12.1982 tarihinde kendisine Türkiye hukuk sistemine yaptığı katkılardan dolayı İstanbul Üniversitesi senatosunun anlı ve de şanlı yalaka profesörleri tarafından fahri hukuk doktorluğu ve fahri üniversite profesörlüğü verilmesi bile kendisine sevgi ve saygı duyulmasını yaratamamış idi.

Erzurum’da “hoca cocuğu”, Zonguldak’ta “işçi çocuğu”, Ankara’da “memur çocuğu” olmasını büyük bir gururla açıklayan bu muhterem Muğla’da “ev yapacaksan tuğladan, kız alacaksan Muğla’dan” diyerek maalesef kendisinden beklenen açıklamayı yapmayarak bende büyük bir hayal kırıklığı yaratmış olmasına rağmen gerekli hürmet ve saygıyı ne yazık ki görememiştir.

Erdal Eren’e layık gördüğü idamı; yaş engeline rağmen kendisine de uygulanmasının önünün açılması açısından derhal yaşı yaklaşık bir 50 yıl küçültülerek konunun halli yoluna gidilmesi mümkün ise de, biz kesinlikle böyle bir sonu kendisine uygun ve layık bulmuyoruz.

Gücünün erişilmez olduğunu düşündüğü dönemde uyduruk bir kararla Ankaragücü’nü 1. lige (o zamanki süper lig) çıkarmış olmasına rağmen Ankaragücülüler tarafından bile layık olduğu şekilde bir hürmete mazhar olamamış ayrıca Galatasaray’ın Ankaragücü’nü 8-0 yendiği maçtan sonra “ben artık Ankaragücü’nü tutmuyorum” demesine rağmen Galatasaraylılar tarafından da sevilmeye layık görülmeyen bu zat-ı muhterem için, sevgi, saygı ve hürmet görmede milat sayılacak Picasso’nun resmine bakarak “netekim bunu bende yaparım” deyip sanatçılığını ilan etmiş olmasıdır. Bu ilan aslında akıllara zarar ya da durgunluk vermek üzere sarf edilmiştir ama işte o saatten beridir ki; sümme haşa adam ressam, adam sanatçı, işte bütün hürmet ve saygının gerekçesi budur ve işte kadirşinas ve necip Türk milletinin SANATÇIYA SAYGISI bundan sonradır ki bir sevgi saygı ve minnet seli olup taşmış ve sanatçılığının ilanı üzerine bir sürü memleket evladının çocuklarına Evren ve Kenan isminin konmasına ilham kaynağı teşkil etmiştir.


Hiç yorum yok: