Pazartesi, Ekim 11, 2010

YABANCI ASKER HAYRANLIĞININ TEZAHÜRÜ GENELEV HAZIRLAMA


Biraz dolar kazanabilmek ve bu kazançlarının ekonomik yaşamda kalıcı olabilmesi için, yabancıların önünde eğilen-bükülen hatta takla atan politikacılarımıza, İş adamlarımıza, Bürokratlarımıza, Medya mensuplarına, “keşke İngilizlerin idaresinde olsaydık” diyen o çok hanım kızlarımıza, hülasa kadın–erkek bütün vesikasız orospularımıza ithaf olunan meşhur bir hikâye vardır ya; ülkemizin yönetimini 1980 den sonra üstlenen, şişman, kısa boylu ve kalın gözlüklü yöneticinin tercüman olduğu yıllarda; Malatya’da yaşanır. Rivayet; orospu Kezban’a genelev patroniçesi, polis ve tercümanın bütün baskılara rağmen; “Ben gâvurla yatmam, polis bey” “Ben Türklerin orospusuyum, Gâvurun değil” itirazıyla bayrak açmış ve kendisinden istenileni yapmamıştır.

Geçenlerde bu hikâye gayet uzun ve IQ su 40 bile olanların anlayabileceği uzunlukta internet ortamında dolaştırılırken birden bu konuda daha önceki yöneticilerimiz neler yapmış diye şöyle biraz karıştırdım ve;
• 1881 yılında Osmanlı-İngiliz imparatorlukları arasında özellikle Kıbrıs görüşmelerinde katkı sağlayacağı öngörüsü ile İngiliz donanmasının önemli gemilerinden “Victory” gemisinin İstanbul ziyareti sırasında Şehremeni başkanlığınca hazırlanan zengin bir karşılama programı Sadrazamlık talimatı ile zenginleştirilmiş. Şehrin tüm gezi programındaki sokaklar temizlenmiş, sokaklar zararlı olabileceği düşünülen başta dilenciler olmak üzere tüm insanlar ve sokak hayvanlarından temizlenmiş, tüm dükkân camlarına “hoşgeldin Victory” dövizleri asılmış, “devlet denetimi altındaki evlerin” bulunduğu sokaklar badana ile baştan başa bembeyaz boyanmış, bu sokak çalışanlarına çeşit çeşit kokular dağıtılmış, ipekli yeni elbiseler giydirilmiş sivil zaptiyelerin denetiminde mesleklerini icra etmeleri temin edilmiştir. Bilahare meslek icra etmelerinin bedellerini de Şehremeni merkezinden almışlar ve görüldüğü üzere karşılama konusunda genelev temizliği, boyaması-badanalaması konusunda da sonraki benzerlerine örnek teşkil etmiştir.
Missouri zırhlısı ziyareti; dönemin İstanbul Valisinin talimatıyla Karaköy Zürafa sokaktaki “devlet denetimi altındaki evler” boyanmış ve hatırı sayılır misafirlerin ziyaretine uygun hale getirilmiş, Karaköy’den Beşiktaş’a kadar bütün evler aynı renge boyanmış, Yüksek Kaldırım Caddesi ve genelevler de baştan aşağı boyanmış, bütün kadınlar sağlık kontrolünden tekrar geçirilmiş, hepsinin iyi elbiseler giymesi sağlanmıştı.. Bu ziyaretin yarattığı sıcak ortamın sonucunda Türkiye, geri dönüşü olmayan bir yola girmiş ve geleceğini ABD’nin gelişmesine ve geleceğine tevhit etmiş, nihayet Truman Doktrini, Marshall yardım programı ile de Demokrat Parti bu çizgiyi daha da kökleştirmiş ve bunun sonucu ABD Türkiye’yi Kore’de komünistlere karşı savaşa çağırmış, Adnan Menderes ve Bakanlar Kurulu bu çağrıya derhal olumlu cevap vermiş, bir tugay asker ülkemizden yaklaşık 6000 km öteye hiç tanımadıkları bir ülkeye hiç tanımadıkları insanlarla savaşmaya gönderilmiş, vs. vs.
Missouri zırhlısındaki gemiciler için, tıpkı Victory gemisi ziyaretinde olduğu üzere genelevin hazırlanması ise Amerikan hayranlığının zaman içinde nasıl geliştiğini ve nerelere kadar geldiğini gösteriyor. Hani; şimdilerde o dönemi demokrasi ve bağımsızlık dönemi olarak bayraklaştıran şimdiki dönemin yöneticilerine ithaf kabilinden…

• İnanılmayacak kadar coşkulu geçen Missouri zırhlısı ziyaretinden 22 yıl sonra Amerikan 6. Filosuna bağlı independence uçak gemisi ile beş destroyer 8 günlük bir ziyaret için İstanbul’a gelmiş ve Dolmabahçe’ye demirlemişti. Uzun süredir karadan ve kadınlardan uzak kalan Amerikalı Coni`ler “ihtiyaç molası” için gelmişler ya, onları memnun etme telaşına düşen iktidar sahipleri tarafından yine hummalı bir çalışma neticesinde, bembeyaz badanalı, pırıl pırıl temizlenmiş genelevlere ve güzel giysiler giydirilmiş meslek icra edenlere gitmek üzere Dolmabahçe`ye çıkmış ve daha önceki ziyaretlerdeki mutad olduğu üzere karşılama beklerlerken, Türkiye`nin devrimci gençleri ayağa kalkmış, başını Üniversiteli Devrimci gençliğinin çektiği protestocular, Coni`lerin defolup gitmesi için sokağa dökülmüş, İstanbul bu tür ziyaretlerde alışılagelmemiş eylemlere ilk defa tanıklık ediyordu. ABD askerleri beklemedikleri bir tepkiyle karşılaşmış, emperyalizm karşıtı gençler tarafından denize atılmıştı.

Tüm bu ziyaretlerde; memleketimin demokrasi ve bağımsızlık yanlısı bu yöneticileri, memleketimizi ziyarete gelen emperyalizmin temsilcileri konumundaki bu conilere öncelikle “ihtiyaç molaları” için rahat ve huzurlu ortam sağlamayı kendilerine görev edinmişler ve “devlet denetimi altındaki evlerin” boyanması ile başlayan, meslek erbaplarının giyim kuşamına kadar özen gösterilmesini temin etmişlerdir. Bu durum karşısında ilk defa 1968 yılında beklenmedik tepkiyle karşılaşılmıştır ve bu tepkiyi ortaya koyanlarda başını üniversiteli devrimci gençlerin çektiği Türkiye devrimcileri olmuştur.

Peki; bu ülkenin onurlu devrimcilerinin “Memleketin onuru ayaklar altına alınıyor” yaklaşımı ile Coni’leri denize dökerken Coni’lerin memleketimizde rahat ve huzur içinde “ihtiyaç molalarını” gidersinler diye devrimcilere saldıranlar kimlerdi acaba?

Yobazizmin o günkü yayın organlarından Bugün Gazetesinde Mehmet Şevki Eygi; “Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim... Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!... Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır” şeklinde provakatif bir yazı yazarak olayların büyümesine zemin hazırlamış ve tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olayları tertipleyen İslamcı gurubun komünizmle mücadele derneklerinde örgütlendirildiğini, cuma namazı sırasında camilerde "Amerika dostumuz, komünistler düşmanımız" şeklindeki verilen hutbeyi müteakip cami cemaatinin de Conileri sokakta kovalayan Devrimcilere karşı topyekün saldırı düzenlediği olaylarda 2 kişi ölmüş, 200 kişi yaralanmıştı.

İşte bir önceki paragraf sonundaki sorunun cevabını bulmak isteyenler; o günkü MTTB yönetimde kimler vardı, Komünizmle mücadele dernekleri yönetiminde kimler vardı, Üniversitelerde bu cenaha ait öğrenci derneklerinde kimler yönetici idiler onlara bir baksınlar ve bu gün de yaşları 60 ın üzerinde olan devletteki bazı yöneticilere baksınlar… Geldiğimiz noktanın izahı da belki kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Hiç yorum yok: