Cuma, Eylül 24, 2010

12 EYLÜLCÜLER YARGILANMALI

12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ve çetesinin yargılanmalarının önünde en büyük engelin “1982 Anayasasının geçici 15. maddesi” iddiaları 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen referandum neticesinde İktidar sahipleri ve yandaş hukukçuları vasıtası ile kaldırıldığı beyan edilmektedir. 12 Eylülün beyni örümceklilerine, eli kanlılarına dava açmaya gücü yetecek yürekli ve namuslu bir savcı, bu yürekli savcının iddianamesini kabul edecek yürekli ve namuslu bir mahkeme heyeti ya da hâkim, onları hemen görevden almayacak yürekli ve namuslu hâkim ve savcılardan oluşan bir HSYK, bütün olması muhtemel bu gelişmeleri “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı kesin ve mutlaktır” anlayışıyla karşılayacak bir siyasi otorite olursa eğer bu gerçekleşebilir. Gündemde olan ve bana göre yanıltıcı olmakla birlikte mezkûr yargılanma konusuna ayak direyenler ya da ayak sürenler bazen çok açıktan bazen de ince ince karşı çıkan grupları ise; bu eli kanlı çetenin cunta yönetiminden en fazla mağdur ve muzdarip olduğunu her fırsatta ağızları dolu dolu haykıran milliyetçiler, sürekli her türlü darbeye karşı olduğunu beyan eden ulusalcılar (neomilliyetçiler) ve maalesef pusulasını kaybetmiş bir kısım solcular, oluşturmaktadırlar. Bu dönemim faillerinin layıkı ile yargılanabileceğine asla ihtimal vermeyen biri olarak, yahu ileride yargılanmamaya ya da yargılayamamaya bahane oluşturmamak için bir sesinizi kesin ya da hadi yargılayın da görelim havasında cesaret verin, arka çıkın, bırakın o saatlerce anayasanın, yasanın filan maddesinin filan görünmeyen emrine göre ifadelerini de konu ile ilgili tarafınızı açıkça belirleyin, olmaz mı? Hatta bu yargılamanın mutlaka gerçekleşeceğini bütün referandum kampanyaları boyunca iddia eden Hükümet’in üzerine konuyla ilgili baskı oluşturmak için çalışın çırpının, yargılanmayacaklarsa da bu konuda görevinizi yapmış olmanın rahatlığını yaşarsınız ileride. Unutmayın ki çok sınırlı ve kısıtlı da olsa Şili ve Arjantin yargılamaları böylesine bir kampanya sonucunda geldi.

Ayrıca, yine unutmayalım ki; bu yargılama sadece ve sadece kendilerinin koydukları muafiyet yasalarına göre değil; gerek ulusal ve gerekse de uluslar arası kamuoyunun adalet ve hukuk talepleri doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. Nazilerin yargılandıkları Nürnberg mahkemeleri de tam tamına böylesi bir havada yapılmıştır şekli hukuk açısından. (içerik açısından ABD emperyalizminin yeni paylaşımları dikte ettirmesinin zemini olarak da denilebilir vs vs). Bu Alman Faşistlerinin yargılanmaları döneminde var mı idi BM’nin “İnsan Hakları evrensel beyannamesi” yoktu peki ne etkili oldu da yargılandılar, tüm Avrupa’yı baştanbaşa kana bulayan bu Faşistlerin yargılanmasında ulusal ve uluslar arası kamuoyunun adalet ve hukuk talepleri tabii ki… BM “İnsan Hakları evrensel beyannamesi” ni 10-12-1948 de yayınlıyor yani bu tanımların yapılmasından önce suç sayılamayacağı varsayımıyla işlenen suçlar dahi geçmişi kapsamaktadır. Konunun özü nedir? “Toplumsal barışa karşı işlenen suç”, “İnsanlığa karşı işlenen suç” asla ve kata zaman aşımına uğramaz ve uğramamalıdır. Bu fasıldan olmak üzere “zamanaşımı tezini” öne sürenlere artık sus demekten başka bir yol yoktur ve behemehâl susmalıdırlar yoksa son tahlilde o suçların hamisi duruma düşerler ya da zımmi olarak suça ortaklık oluşur.

Hadi diyelim darbe sizin dediğiniz ya da savunduğunuz gibi zaman aşımı kapsamında yargılanamıyor, kabul edelim bir anlık…

Peki; 30 yılını doldurmamış bir suç için durum nedir; örneğin,
• 12 Eylül öncesi neden olaylara müdahale etmediniz diye sorulduğunda; Başdarbecinin “darbe şartlarının oluşmasını bekledik” açıklaması hangi kapsamdadır.
• Sola karşı inanılmaz bir saldırı içindesiniz diye sorulduğunda; Başdarbecinin “Bir sağdan bir soldan astık” açıklaması hangi kapsamdadır.
• Yaşı küçük olmasına rağmen uyduruk raporla yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in durumu hangi kapsamdadır. İdam tarihi 12-12-1980 dir acaba bu da zamanaşımına uğramıştır.
• Mamak, Metris, Adana ve Diyarbakır cezaevlerini birer vahşet evine çevirme olayları da mı zamanaşımı kapsamındadır.
• İzmir Emniyet Müdürlüğünü Mart 1981 de ziyaret eden dönemin İçişleri Bakanı, “buradan hiç kan çıkmadı daha” dediğinde aynı gece 8. ya da 9. kattan 3 kişinin atılarak öldürülmesi ve arkasından pencereden atladılar açıklaması yapılması da mı zamanaşımı kapsamındadır.
Bu kabil örnekleri yaşı 50’ler civarında olan ister sağdan ister soldan herhangi birine sorun aldığınız cevabı buraya yazarak bu listeyi uzatabilirsiniz, ama gerek yok zaten bu yazının konusu da değildir.

12 Eylülcülerin mezkûr yargılamaların gerçekleşememesinin 1001 türlü yolunu bulan, anlatan ve açıklayan ve maalesef içlerinde de bol miktarda saygın yasa bilen adam (hukuk değil) bulunan bu gruplardan hiç kimse de “yahu bu engellerin tamamı darbeciler tarafından yazılan yasalardan geliyor” dememektedir ve tam da bunu çok manidar bulmaktayım. Geçenler de bir TV kanalında katıldığı bir programda “12 Eylül 1980`de yapılan darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı. Yargılanan 230 bin kişiden 7 bini için idam istendi. Bunlardan 517`si idama mahkûm edildi, 50`si asıldı. 400 gazeteciye 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı…” iddialarını tekrarlayan ve bu nedenlerde Başdarbeci Kenan Evren hakkında hazırladığı iddianameden ötürü, meşhur HSYK tarafından apar topar görevinden atılan, hem de öyle bir atılma ki, avukatlık bile yapamayacak hale getirilerek atılan Sacit Kayasu (neyse ki 10 yıl hukuk mücadelesi sonunda avukatlık hakkını kazanmıştır ama maalesef Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde açtığı dava sonucu) şöyle demektedir. “Bunların hazırlamış olduğu yasalara göre yargılama yapılamayacağını söyleyenler unutmasınlar ki bunların hazırladığı yasalar kafaya silah dayanarak elde edilmiş usulsüz senede benzer ve dolayısıyla hukuken muteber kabul edilemezler ve tahsil ve ciro edilemezler”

12 Eylül darbecilerinin silah zoruyla Anayasa'ya kendi yargılanmalarını engelleyecek bir madde eklediler ve bu maddeyi yine silah zoruyla otuz yıl korudular ve şimdi bunun arkasına sığınarak yargılanmalarının imkânsız olduğu iddia etmek çok saçmadır ve saçma olduğu ölçüde iddia sahibini de ilgili tarafa eklemler.

Hatta 12 Eylülcüleri hukuken soykırımcı olarak bile yargılamak mümkündür. BM Soykırım sözleşmesinin 09-12-1948 onayladığı biçimiyle soykırım tanımı şöyledir “Soykırım, milli, etnik, ırksal dini veya inanca ve düşünceye dayalı bir grubu kısmen ve tamamen ortadan kaldırmak amacıyla aşağıdaki fiillerin gerçekleştirilmesidir.
1. Grubun üyelerini öldürmek
2. Grup üyelerine bedensel veya zihinsel zararlar vermek
…”

Yukarıda bahsedilen soykırım sözleşmesini Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 23-03-1950 tarih ve 5630 sayılı yasa ile herhangi bir şerh koymaksızın onaylamıştır.

Bırakın adlarının yolsuzluklara karışmasını, bırakın zamanaşımını yukarıda da açıklandığı üzere soykırımdan bile yargılamak mümkündür, başdarbeci ve çetesini ve tüm icracılarını…

Yeter ki bu konuda darbecileri yargılayacağım diye bir derdiniz olsun… Yargılanamaz diye çırpınanlar da artık bu inatlarından vazgeçsinler ve izleyelim hep beraber bu iddia sahiplerini bakalım bu yargılamaları gerçekleştirebilecekler mi?

Hiç yorum yok: