Perşembe, Aralık 02, 2010

KABADAYI ve MAFYA

Şener Şen’in başrolünü üstlendiği “KABADAYI” adlı filmi izlediniz mi bilmiyorum ama ben çok geçte olsa izledim ve daha önce izlediğim “EŞKİYA” filmi ile birlikte Ülkemizde yaşananları yansıtması açısından fazlaca önemsiyorum. Film; dünün bilek gücüyle ve yürek gücüyle fakir, fukara, düşkün ve yoksul dostu babayiğit kabadayılığı ile bugünün arkasına derin abiler ve güçler almış haksız kazanç peşinde koşan mafya tipi teşkilatların karşı karşıya gelişlerinden meydana gelen zımmi bir karşılaştırma yapıyor ve günümüzde artık resmi destekler ya da en azından göz yummalar olmaksızın kanunsuz işlerin yapılamayacağını anlatmaya çalışmış.

Kabadayılık şüphesiz ki yeni bir oluşum değildir Türkiye yaşamında ve tamamen bireysel ya da son derece sınırlı bir arkadaşlık kapsamında bir örgütlenmeyi kapsar ve güçleri bir yana kalıcılıkları yani uzun süre yaşabilmelerinin/hatırlanabilmelerinin tılsımını da; gözlerinin tok olması, yiğit olmaları, gözlerini budaktan esirgememiş olmaları, küçük hesaplar peşinde olmamaları ama en önemlisi de yardımsever olmaları oluşturmuştur. Kabadayılık hiçte sözcüğün başındaki “kaba” hecesi ile izah edilemeyecek ya da sınırlandırılamayacak bir mefhum olup tamamen bir semt ya da kasaba ölçeğinde bir örgütlenmeyi ifade etmektedir. Asla külhanbeyi gibi itlik-kopukluk yaptığı, sadece kendisinden güçsüzlere yüklendiği, sokak serseriliği yaptığı görülmemiştir ve tüm bu haliyle de romantik bir kahraman gibi rüyaları süslemekte ve asıl olarak ta fakir-fukara, düşkün ve gariban dostu ve hamisidir.

Ancak mafya öylemi; hayır kabadayılık mefhumu da ne yazık ki hayatımızın diğer alanlarındakine benzer şekilde Amerikanlaşmıştır ve bazı kabadayılar artık daha fazlaca ekonomik güç devşirebilmek, daha çok çalabilmek için Siyasi ve İdari yani Emniyetçi ve Politikacı desteğini de yanına almıştır ve de almak zorundadır aksi taktirde yaşama şansları yoktur. Modern hayatın ve kapitalist anlayışın dünyanın her tarafında hâkimiyetini ilan etmesi ve hayatın her alanını bir rant ve kar alanı olarak görmesi ile birlikte geçmişin kabadayılığı şekil ve içerik değiştirmiş artık yozlaşmış bu ilişkilerin yarattığı yozlaşmış organizasyonlar olarak mafyalar sahne almışlardır. Bu konuda bugün hayatta olmayan ama bir dönem Türkiye’nin en önemli mafya babası olarak bilinen birisi; “Bütün dünya ülkelerinde‚ bilhassa demokrasi ülkelerinde mafya teşkilatları vardır. Türkiye'de de vardır‚ ama mafya kimdir‚ işte bu tartışılır. Mafya bir teşkilat olayıdır. Mafyanın Meclis'te milletvekilleri olur‚ bakanları olur‚ polis müdürleri olur‚ her kesimi‚ hatta fahişeleri bile olur. Bu teşkilatlara sahip olan insanlardır mafya” diyerek ilk ağızdan konunun tarifini yaparak sınırları çizmiştir. Bu yaklaşımdan kolayca anlaşılacağı üzere siyasi ve idari derin ilişkilerin oluşması ve bunun sırasıyla güce ve ranta dönüşebilmesi için devletin bazı faaliyet alanlarında zafiyet yaşaması, hadi daha yumuşak bir ifade ile bazı alanlarda yetersiz kalması gerektiği açıktır. Açıktır; çünkü çek-senet ödemeleri zora girerse tahsilâtı da zora dayanmalıdır, benzer olarak ihale, kara para aklama, oto hırsızlığı, fuhuş vs. gibi konularda da aynı durumlar geçerli olmakta ve gereğinin yerine getirilmesi süreci de hiç müsamaalı davranmaya olanak tanımamaktadır, sonuçta mafiozik ortam bir ekonomik düzen oluşturur ki bu düzen mafyaları artık birer şirket haline getirmiştir.

Sonuçta; evlerimizi sitelere, dükkânlarımızı süpermarketlere, berberimizi kuaförlere çeviren bu yoz ekonomik ilişkiler içerisinde inanılmaz kuşatılmışlığın baskısı ve kahrediciliği altında herkese; babayiğit, haksız davranışı olmayan, haksız davranışı olana ise hayat tanımayan fakir fukara ve düşkün dostu “kabadayı” figürü çok hoş ve cana yakın gelmekte hatta hayatlarını kuşatan; İhale mafyası, Otopark mafyası, Dilenci mafyası, Hal mafyası, Çöplük mafyası, Siyasal mafya, Esnaf mafyası, Spor mafyası, Futbol mafyası, Otogar mafyası, Plaj mafyası, Arsa mafyası, Çek-senet mafyası, İmar mafyası, Sit alanı mafyası, Göçmen mafyası vs. gibi sayılabilecek yapılanmalarına karşı da nostaljik ve romantik bir unsur olarak görülmektedir.

Hangi yana dönersen dön sürekli senin hayatının nasıl göçertildiğini, nasıl çökertildiğini görerek kahrolursun. Kimse ben bunları hissetmiyorum diyemez, çünkü bir şekilde eğer şehirde yaşıyorsanız, mutlaka el temasınız, göz temasınız ya da cep temasınız oluşmaktadır. Ama siz ısrarla karşı çıkarsanız ya da kör olma konusunda çok kararlı iseniz kimsenin yapacak bir şeyi yoktur tabii ki. İnsanların bunu görmemiş gibi davranması ya da insanların bu mefhumla temas etmemiş olmaları, olayın olmamış olmasını doğurmadığı gibi yazının ana temasını da oluşturmamaktadır. Asıl değinilmesi gereken ise; kabadayılığın nasıl mafyaya dönüştüğüdür.

Eğer siz de bu yazılanların hedefi tarafında iseniz demek ki sizde bu tür kabadayı tarifindekileri özlemişsiniz demektir. “Eşkıya” ve “Kabadayı” filmindeki şövalye ve kahramanları garibin ve fukaranın beyaz atlısıdır.

İşte Türkiye’yi dönüştürdüler ama bu şekliyle dönüştürdüler hani suikasta uğrayan bir başbakan vardı ya onun deyimi ile TRANSFORMASYON budur işte. Övünün övünebildiğiniz kadar bu işe katkı verenler… Sayenizde kabadayılar mafyaya dönüşmüşlerdir artık.

Hiç yorum yok: