Cumartesi, Aralık 25, 2010

TAHKİRAT – TEDİBAT – TEVKİFAT

“Hatta öyleleri çıktı ki biraz komik olacak ama ne dediler biliyor musunuz “biz futbolda ofsaytı kaldıracağız” dediler. Hatta daha da ileri gittiler, “Boğaz Köprüsü’nün üstüne otobüs durağı yapacağım” diyenler oldu. “Her eve şebeke bağlayıp, musluklardan gazoz akıtacağım” diyenler çıktı.” diyordu başvekil Bitlis konuşmasında muhalefeti tahkir ederek… Tam bir kara mizah…

Neyi hatırladım biliyormusunuz?

1960 lı yılların sonlarına doğru yapılan genel seçimler arifesinde, seçim kampanyalarının önemli faaliyetlerinden olan açık hava mitinglerinden birinde; Zonguldak’ta kürsüde siyasi söylevini veren muhterem de dönemim iktidar partisine mensup birisi… Konuşmasının ve aldığı alkışın sarhoşluğu içerisinde, freni kopmuş yokuş aşağı giden kontrolden çıkmış araba misali, adet olduğu üzere muhalefet partisi ve onun liderine yönelik tahkir edici konuşmaya başlar, hızını alamayarak muhalefet partisi liderine yönelik “Bu kişi ki askerlik yapmaktan bile imtina etmiştir, şimdi kalkmış …” İşte artık bu noktada milletten inanılmaz bir alkış almıştır. O dönem muhalefet partisi lideri de kim; İsmet İnönü… Varın necip Türk milletinin gazlar karşısındaki durumuna bakın siz…

Şimdi bu alkışların büyüsüne kapılıp işkembe-i kübradan atışlar sınır tanımıyor ya, aklıma ne geldi; A. Nedim Çakmak’ın “İşgal günlerindeki işbirlikçiler – Hüsnüyadis hortladı” adlı kitabında Dedesi Parti Pehlivan’ın anılarına binaen; Akhisar işgaline yönelik tepki neticesinde Çerkez Ethem reisliğinde kurulan sokak mahkemesinin verdiği idam kararlarını soluksuz alkışlaması üzerine “Bu millet dün bu meydan da Yunan’ı alkışlıyordu, bugün bizi... Yarın kimi alkışlayacaktır kim bilir?...” diyor ya tam bir ibret vesikası
(http://sosyalyasamdaalternatif.blogspot.com/2008/07/akhisarin-yunanlilarca-igali.html)

Unutmayalım ki; Silahlı Kuvvetlerin muktedir paşalarını dün “paşam paşam” diye yere göğe sığdırmayan seçmen yığınları bugün aynı paşaların Ergenekon davasında yargılanmaları üzerine de, “alçaklar bak neler yapmış” demektedirler.

Günlük ve güncel siyaset yapma biçiminin tamamen Amerikan tarzı belden aşağıya vurma taktikleriyle yürütülüyor olması, yarın kimler için nasıl belgelerin piyasaya sürüleceğinin ipuçlarıdır, yaşadıklarımız. Dünün muktediri CHP eski genel başkanının bugünkü hali ne yazık ki örnek olmuyor.

Günlük ve güncel siyaset yapmanın en önemli parçası haline gelen; abartarak yalana başvurma, hele de gücü de elinde bulunduranın kullandığı yöntem ise; önce alay, sonra tahkir iken yaklaşım ve değerlendirme bir süre sonra tenkile sıçrıyor…

Durumu yığınlar gözünde meşru kılabilmenin yolu ise; maalesef, yalan ve yalanı abartma düstur oluyor. Muktedirlerin sıkça başvurdukları bu konuda, Propagandanın babası Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbels ne diyor “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”
Evet, insanlar gücü elinde bulunduranların doğru dediği şeylere yanlış deme cesaretini gösteremezler, göstermek isteseler bile kolay olanı tercih ederler, inanırlar…

Anadolu’dan bir söz “Akıllıya 40 defa deli dersen delirir”

Propagandanın babası Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbels’in 2 nolu taktiği ise "Söylenen yalan ne kadar büyükse, inanan o kadar çok olur."

Ezber böyle yaratılır işte. özellikle aktif öğrenme yerine pasif öğrenmeyi kendine şiar edinmiş ise yığınlar, kendilerine her söylenen yalanın beyninin her tarafını işgal edene ve sonuçta meşgul edene kadar direnebilir, ama sonrası işte gelinen nokta… Hiçbir deli ben deliyim demiyor…

Bir de Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbels’in yargı hakkındaki görüşlerini hatılayalım: "Yargı, devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır."

Bugünkü muktedirlerden de benzer görüşler varsa; anlayın gelinen noktayı…

Tüm bu yaklaşımların harman edilmesi neticesinde Ziya Paşa’nın ünlü sözünü şu hale dönüştürmek mümkündür günümüzün izahı için; “tahkir ile uslanmayanı etmeli te’dib, te’dib ile uslanmayanı etmeli tevkif, tevkif ile uslanmayanı etmeli tenkil”

Ama unutmayalı ki “horoz ötse de ötmese de sabah olacaktır” diye bir söz vardır Anadolunun…

Yazımı umudu yeşil tutabilmek adına ünlü Alman feylesof Arthur Schopenhauer bir sözüyle bitireyim “Bütün gerçekler üç aşamadan geçerler. Önce alay edilir, ikinci olarak şiddetle karşı çıkılır ve üçüncü olarak da "besbelli" diyerek kabul edilir.” Bu da muktedirler için bir hatırlatma olsun, yalan ve propaganda ilanihaye işe yaramamıştır ve yaramayacaktır. Ve bekleyeceğiz canım Anadolu’nun bir başka tılsımlı lafını yaratan yığınlarının “söyleyen deli ise dinleyen akıllı olacaktır” sözüne yeniden sahip çıkmalarını

Hiç yorum yok: