Perşembe, Ağustos 04, 2011

BARCELONA

Barcelona denilince ilk akla gelen futbol takımıdır ve ilk akla geliyor olması da o kadar normaldir ki anlatılmaya değer bir tarihe sahiptir. En zor ve acılı dönemini İspanya iç savaşı sırasında Faşist Franko’ya ve uluslararası destekçileri Nazi Almanyası ve Faşist İtalya karşısında verilen direnişte geçirmiş olup, bu savaşta Cumhuriyetçiler ve Uluslar arası tugaylar safında yer almanın gururunu yaşamışlardır, Cumhuriyet ve Demokrasi adına. Futbol takımı olarak, kendi halkını teslim almaya yönelik bu kanlı iç savaşı yürüten faşist Franko yönetimine karşı; bir başka İspanya takımı ile birlikte Amerika kıtasında ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde direnişçilere ekonomik ve siyasal yardım için propaganda ve maçlar yapmış olduğu da şanlı tarihinde yer almıştır. Salt bu yüzden FİFA ve UEFA gibi sahibinin sesi, efendilerinin emir eri kuruluşlar bu kulübün futbolcularına karşı ömür boyu futboldan mene kadar varan yaptırımlar uygulamış ve Faşist Franko rejiminin yanında yer almışlardır. İşte bu yüzden dünyanın dört bir yanında futbol seyircisi olan yüzü aydınlık insanlar Faşist Franko’nun takımı olarak tarihe geçen Real Madrit karşısında tutum almışlardır ve almaya devam etmektedirler.

Barcelona futbol kulübü üzerine okuduğumuz kaynaklardan, yerinde de kulüp müzesinden öğrendiğimiz bilgilerle daha sayfalar dolusu yazı yazmak mümkündür, biz bunu burada kesip Barcelona şehri üzerine yazmaya başlayalım

Katalanların kendilerini İspanyadan ayrı göstermeye özel önem verdikleri ve “Cataluna nona Espana” “Katalunya İspanya değildir” sloganı ile de İspanyanın siyahları bilincini sürekli hafızalarda taze tutmaya çalıştıkları yaklaşım çok etkili olmaktadır.

Barcelona şehrinin tarihsel gelişimine bakıldığında kaynaklar kuruluşu Kartacalılara dayandırmakta olup, çok daha öncelerine dayanan efsaneyi de kimse yok saymamaktadır. Efsaneye göre Herkül kendi kolonisini oluşturmak için 9 tekne ile yola çıkar, bugünkü Barcelona’nın bulunduğu yere yerleşir, keşif ve kuruluş ekibinin sahip olduğu Nona (dokuz) Barça (Kalyon türünden altı düz bir savaş taşıt gemisi) nedeniyle de kurulan bu şehrin adı Barçanona kalır. Ancak bunun bir efsane olma ötesine gidemediği herhangi bir tarihi vesika ile teksif edilemediği de ayrı bir gerçektir. Tarih kayıtlarına ise; Kartacanın efsane komutanı Hannibalın babası Hamil Barça adından esinlenerek “Barçino” olarak geçmiştir.

Barcelona’da özellikle de eski bölümünde ilk dikkatimi çeken ise, şehrin bol miktarda heykel ile donatılmış olmasıdır, tabii adamlarda bizde olduğu üzere süzme sanat ve de özellikle heykel uzmanları olmadığı içinde kantarın topuzu kaçmış ve anlayacağınız her yer heykel dolmuş durumda. Yeri gelmişken bizdeki kerametleri kendilerinden menkul bu sofistike heykel yorumcularını da yad etmek adına, Barcelona’da heykellerin içinde tükürük görülmediğini de özellikle belirtelim.

Avrupa’nın diğer önemli şehirlerinde olduğu üzere “Adalet Sarayları” da eski binalardan oluşmakta olup, eski binalarda yeni adalet uygulamaları yapmayı tercih etmişler, bizdeki gibi yeni adalet saraylarında eski adaleti uygulamayı değil yani. Anlayacağımız hiçbir siyasi çıkıp ta eskiden köhne yerlerde hizmet yapıyorlardı şimdi kendilerine saray yaptık demiyor, hani mahkeme kadıya mülk kalmaz diyorlar ya işlerine gelince de, işte ne o ne de bu kabil laflar yok, varsa da biz duymadık…

İspanyol ya da Katalan mimarisinde modernleşme hareketinin öncüsü sayılan Gaudi, Barcelona’ya kazandırılmaya çalışılan yeni kimlik için, göz kamaştırıcı ve geniş kapsamlı projeler gerçekleştirerek önemli katkılar sunmuş olup, bugünde eserleri şehri ziyaret eden milyonlarca ziyaretçi tarafından hayranlıkla izlenmekte ve gezilmektedir. Bunlardan en görkemli ve önemlilerinden biri bence; hala bitirilmeye büyük bir hızla devam edilen “Temple Explaton de La Sagrada Familia” (kutsal ailenin kefaret tapınağı) dır.

Eski Barcelona’da daracık sokaklar bulunmakta ama kimse bunları yıkalım da yolları genişletelim derdine düşmemiş, düşmediği gibi bizdeki gibi imar rantı yaratmak adına kentin imar planları ile oynama saygısızlığını ve görgüsüzlüğünü de göstermemişler. Bundan siyasilerde vatandaşlarda rahatsızlık duymamış, tam tersine bu özelliklerini öne çıkararak tüm buraları turizm faaliyetlerine uygun hale getirmişler, büyük ölçüde “Tapas barlar” buralarda bulunmaktadır. Gerçi canım yurdumun tapasları bunlarınkilerin yanında birer şaheserdir ya neyse…

La Ramblas; Barcelonanın kalbinin attığı cadde, Endülüs Emevilerinden miras aldığı “dere” ya da “ağaçlıklı yol” anlamına gelen adıyla, turistik eşya satıcıları, kuşçular, çiçekciler arasında günün her saatinde sokak tiyatrocuları, pandomimciler, ressamlar, müzisyenler sıralanmakta olup tam anlamıyla bir görsel şölen oluşturmaktadırlar. La Ramblas’ın bu muhteşem atmosferinden aşağıya doğru yürüyünce, Barcelona’nın müthiş yoğun limanına ulaşmaktasınız.

Sahil ve plajlar kesinlikle parsellenmemiş kamuya açık, açık olmakla birlikte bedava denilmeksizin plaj ve sonrası servis konforu düşünülmüş şekilde istifadeye sunulmuş durumdadır, vatandaşların deniz kenarında yürüyüşleri için gerekli düzenlemeler yapılmış ayrıca.

Bu güzel kente dair yazılacak çok şey var ama, sonraki yazılara nasip olur umarım…

Dönüş saatlerimize yakın havaalanı giden otobüslerin bekleme yaptığı Plaça De Catulunya da; ki burası şehrin kalbi durumundadır, ulaşımın kolay olduğunu düşünmemiz ve ayrıca düzenli olduğuna inandığımız için ve diğer taraftan da zaman sınırı varlığından son dakikalara yakın meydana ulaştığımızda bir de ne görelim meydan taşıt trafiğine kapatılmış, muhtemelen de telefon zamları ya da özelleştirmelere karşı protesto eylemi gerçekleştiriliyor ve bu hayli kalabalık gösteriyi izleyen polisler de 3-5 kişi görünürde, belki de çok sayıda sivil polis vardır ama gösteri normal seyrinde giderse hiç ortaya çıkmayacaklarmış gibi vaziyet almışlar belki de… İşte en önemli farklardan biri daha…

İspanyanın bu kralcı olmayan insanlarını bir kez daha selamlıyor, Picasso müzesinden, özellikle Mercat de la Boqueria adındaki yaklaşık 600 yıllık Pazar yerinden ve diğer önemli yerlerinden bahsetmeyi de bir başka yazıma bırakıyorum.


Hiç yorum yok: