Cuma, Eylül 02, 2011

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

“İkinci Dünya Savaşı” adı altında tarihe geçen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü Hitler önderliğindeki Nazi Almanya’sının Polonya'yı işgal etmesi ile başlamış, ardında yaklaşık 55 milyon (yazıyla ellibeşmilyon) ölü, yüzmilyonlarca yaralı, sakat ve harabe haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bırakmış ve Mayıs 1945’de Nazi Almanya’sının teslimi ile son bulmuştu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.

Tüm dünyada barış elçileri ve öncüleri ve örgütleri tarafından “1 Eylül Dünya barış günü” olarak anılmasından neden rahatsızlık duyduğu pek anlaşılmayan ama başta Kore savaşı olmak üzere dünyadaki pek çok savaşın öncülüğünü yapan ve ABD’ye ait bir devlet kurumu gibi çalışan Birleşmiş Milletler Cemiyeti; Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiş ise de bilahare 2001 yılında bu kararı revize ederek 21 Eylül Barış Günü olarak kabul etmiştir. Her 21 Eylül de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı”, ayıp olmasın kabilinden çalınmakta ve savaşlardaki insan kıyımının anısına dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla Japonya Devleti tarafından ürettirilen bu çanın üzerinde, “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazınmıştır.

Birleşmiş Millerler Cemiyetinin; dünyanın kurdu olan ABD’nin her suyu bulandırdın bahanesi ile saldırı hazırlığı yaptığı ülkeye ya da ülkelere karşı, aldığı hasımane tutumun, kuzu postuna bürünmüş kurt rolünü üstlendiğinin ispatı olarak görülmesi gerektir. ABD’nin ve AB’nin saldırılarına meşruiyet kazandırma organı durumuna düşmüş Birleşmiş Milletler Cemiyetinin, asla ve kata mazlum ulusların, sömürülen halkların yanında olması beklenemez, beklenmemelidir de, diğer taraftan savaş karşıtı olması da tamamen bir koca yalan olup, tam tersine en yakın örneği Irak’taki soygunun, sömürünün, ölümlerin ve soykırımın baş sorumlusudur.

Ekonominin askerileştirilmesinin hızla tırmandığı dünyada, başta Ortadoğu, Asya, Afrika ve Güney Amerika olmak üzere önemli bir bölümünde ve hem de ülkemizde çeşitli biçimleri ile savaş ve çatışmalar ne yazık ki devam etmektedir. Savaşa, şiddete ve silahlı güce dayalı bu vahşi politikalara itiraz ederek, Dünya Halkları için Barış ve demokrasi, insan hakları talep ve söylemi ise, ne yazık ki bu toz duman savaş çığırtkanlığı içinde muktedirler tarafından sürekli en sert şekilde bastırılmaya devam edilmektedir.

Dünya kaynaklarının sömürülmesini amaçlayan başta ABD ve AB tarafından üretilen ve yürütülen politikaların acımasızlığı ve kaynak daralmasına paralel acımasızlığın daha da artmasına tepki olarak sömürüye ve baskıya direnen unsurların artmasının yarattığı ortamlarda savaş, katliam ve soykırımlar ne yazık ki yaşanmaktadır. Emperyalizmin ve yeni sömürgeciliğin yarattığı bu talan ortamının varlığı göz ardı edilerek, talep edilen barış ve demokrasinin de anlamı kalmamaktadır, anlaşılamamaktadır. Uyuşmazlıklara, sömürüye karşı duruşlara, emperyalizmin kendi ekonomik gerçeklerinden ötürü adaletli olması ya da en azından hoşgörülü olması, anlaşmazlıklara barışçıl ve adil çözümler araması gibi bir şık hiç olamamaktadır ve de bu düzen sürdüğü sürece de olamayacaktır. Emperyalizm ve jandarması ABD’nin başta olmak üzere tüm uluslar arası ve ulusal ortakları, uyuşmazlıklara, anlaşmazlıklara, adaletli ve barışçı çözüm taleplerine karşı, tüm dünyada silahlı güce dayalı baskı, şiddet, savaş ve yok etme yöntemlerine, sömürünün devam edebilmesi adına devam edecektir. Salt bu yüzden; barış, demokrasi, eşit ve adil paylaşım, sömürüye karşı durma, insan hakları söylemi; Emperyalizm ve jandarması ABD’nin başta olmak üzere tüm uluslar arası ve ulusal ortakları tarafından hoş görülmeyecek ve yok edilecektir.

Savaşların ve sömürünün faturası dünyanın yoksul halklarına kesilirken, her yıl yüzbinlerce ölüm yaşanırken, yüzbinlerce sakat insan kalırken, milyonlarca insan yerini, yurdunu, köyünü terk ederek mülteci konumuna düşerken, Kadın ve çocuklar tecavüze uğrarken, açlıkla mücadeleden ötürü yüzbinlerce insan ölürken; başta ABD olmak üzere emperyalistler konforlarını arttırmakta ve yerel ortakları arasından her yıl onlarca dolar milyarderleri mevcutlarına ilave olmaktadır.

Savaşa yapılan yatırımlara bakarak, dünyamızın barıştan ne kadar uzak olduğunu söylemek çok kolaydır, bu anlamda başta ABD’nin askeri üretimlerine ve bu üretimlerin alıcılarına bakarak dehşeti görmek mümkündür. Dünya ülkelerinin toplam savaş giderleri, askeri harcamalar bazında yaklaşık 2 trilyon dolar olarak açıklanmakta olup, bunun 600 milyar doları savaş makinesi ABD’ye ait olsun, hadi gelin bu ortamda barıştan bahsedin de göreyim sizi. ABD eğitimine 65 milyar dolar, sosyal güvenliğine 10 milyon dolar tahsis ederken, jandarmalık görevi için bu rakamın yaklaşık 10 katını harcıyor da, Rusya, Çin ve Hindistan onlardan aşağı kalıyor mu, kocaman bir hayır.

Bugünlerde; içi ve anlamı boşaltılarak, hani yurtta sürekli iç düşman yaratma fobisinden ötürü asla tesis edilemedi, ama cihanda bugüne kadar lafta da olsa sahiplenilen tarafını; “suya sabuna karışmama” denilerek önemli ölçüde değer kaybına neden olundu ya, işte bu kelamın gereği olmak üzere “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının gerçek anlamı ile şiar edinilmesinin, etkin kılınmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması için ne gerekiyorsa tüm samimiyetle yapılması gerekmektedir.

Evet, bugünün anlamına uygun düşmesi adına; dünyanın her neresin de olursa olsun, yürütülen savaş, baskı ve saldırıları insanların şiddetle kınamaları gerekmektedir ki, aymaz muktedirler yavaş yavaş kendilerine ve politikalarına çeki düzen versinler. Başta, ABD’nin Irak’ta, Libya’da yürüttüğü işgal ve savaşlar olmak üzere, tüm dünyadaki saldırı ve savaşların bir an önce durdurulmasını, ama demeden, şu tarafı da gözden kaçırılmamalıdır demeden, kayıtsız şartsız talep etmelidir insanlar, yoksa savaşla eşanlamlı hale gelmiş eşbaşkanlıklarıyla gurur duyanları desteleyerek barıştan yanayım denilmesine kargaların bile gülmesi kaçınılmazdır.

SON SÖZ: Canım yurdumda; 1 Eylül barış gününde; denizlerde balık avlanma yasağının bittiği gün olarak değerlendirilmiş olması ve balıkçıların balığa karşı saldırı emri almış asker edasıyla balığa saldırmaları da garip bir ironidir.







Hiç yorum yok: