Salı, Temmuz 03, 2012

KÜRTAJA HAYIR, SOKAK VE İŞÇİ ÇOCUKLARA VE GELİN ÇOCUKLARA EVET

Muktedirler tarafından hayatımızın her detayının tektipleştirilmesini her geçen gün daha yoğun hissetmeye başladık, görünen ve anlaşılan o ki bu tektipleştirmeci yaklaşım son derece hızlı bir şekilde sürmekte ve katmerleşerek artmaktadır. İnsanoğlunun yüzyıllardır varolan özgürleşme mücadelesini bir siyasal duruş biçimi olarak algıladığını ve buna uygun davranacağını beklerken, özellikle son yarım yüzyıldır hayatının akışını ve biçimini demokrasi adına, seçerek yetkilendirdiklerinin tercihlerine ve onların gücünün yarattığı hayallerinin dünyasına uygun hale getirilme çabalarına ses çıkarmaz, tam kendileri siyaseti belirleyecekler diye düşündüğümüz bir anda kendilerinin seçkinci bir siyaset anlayışı tarafından belirlenir hale gelişlerini büyük bir düş kırıklığı ile izlemekteyim. Emperyalizmin yarattığı ve yerel işbirlikçi ve ortakları ile birlikte katmerli bir biçimde elele yürütülen “insanların gerçekleri görmesini engellemenin yolu insanların hayal görmelerinin teşvik edilmesinin” neticesinde, doğruyu yanlış yanlışı doğru algılama süreci artık nihayetlenmek üzeredir herhalde. Görünen o ki bugün artık, iradi olarak değişim yaratılması inancının sonuna gelinmiş, toplumsal değişimin emperyalizmin ve kendilerine eklemlenen yerel muktedirlerin sosyal ve siyasal tercihlerinin kabulü mutlaklaştırılmış, tabulaştırılmıştır.
Başbakan Tayyip Erdoğan, geçenlerde topluma şekil verme çalışmalarının bir parçası olarak yaptığı açıklamada “Her kürtaj bir cinayettir, bir Uludere’dir. Buna kimsenin müdahale etme hakkı olmamalı” değerlendirmesini yaparak artık sıranın nerelere gelmiş ve bundan sonra hayatının hangi detaylarına yönelik olacağının ipuçlarını vermiştir. Başbakan’ın kişisel tercihlerine tabii ki kimsenin söyleyebileceği bir şey olmamalı ve olamaz da, ancak alınan desteğin büyüklüğü ve bulunulan mevkinin gücünün yarattığı ortamda, kimsenin kendi kişisel tercihine ses çıkarmadığı unutularak ya da yok sayılarak, başkalarının kişisel tercihlerine ses çıkarılmasına da ses çıkarılmaması beklenmektedir. Ehhh olacağı da buydu….
Konunun önemine binaen yoğun tartışılma sürecinde anladık ki sağlık açısından yeterince güvenli olmayan koşullarda yapılan düşükler ya da denetimden uzak kalan ortamlarda yapılan kürtajlar nedeniyle Dünyada her yıl yaklaşık 100.000 kadın yaşamını yitirmekte ve bu ölümlerin büyük bir çoğunluğu yasaların kürtaja izin vermediği, az gelişmiş ülkelerde görülmektedir, ayrıca yine anladığımız kadarı ile dünyada her yıl 25 milyon kürtaj gerçekleşmekte ne yazık ki 5 milyon kadın sakat kalmakta ya da doğurganlık özelliğini kaybetmektedir. Bunun ne kadar vahim bir tablo olduğunu, aritmetikçi olmayan ama insani yönü fazla olan bir gözle bakarsak anlayabiliriz ancak.
Konu ile ilgili bir dolu kelam etmek mümkün, sağlık tekniği, hukuk, çağdaşlık, insan hakları açısından vs. vs. ama bu detaylar konusunda görüşüm ve bilgim olmasına rağmen yinede konuyu erbabına bırakıp, konunun sosyal ve siyasal yaşamımızı nasıl etkiliyor ve etkileyecek boyutuna bakmak istiyorum ben.
Kürtajın bir dini konu olmadığını yaklaşık 25 yıl içinde Diyanet İşleri Başkanlığının taban tabana zıt 2 açıklamasından anlayabiliyoruz. Bunun daha önemli gerekçeleri olması gerektiği çok açık olup, emek teminindeki maliyetin yanında ama daha da önemlisi toplumu zapturapt altına alabilmek adına yapılmış kabul edilmelidir. Bu gerekçelendirilme, Turgut Özal da dönemin emperyalist dayatmaları sonucu saldırgan tutumlar ise Bulgaristan hedef alınarak “80 milyon olalım o zaman soracağız bunlara”, bu dönemde de insan hakkı görüntüsünde, cinayete karşılık görüntüsünde devam ediyor. Hatta bazılarının freni de tutmuyor, tecavüz mağdurlarının itirazlarına “siz doğurun devlet bakar” kabadayılığına kadar varıyor.
Yahu bu efelenmenin; bir de tarafgirlerince çok sık başvurulan aritmetik yöntemle incelendiğinde insaflı bir tarafı ve sonucu olsa, belki de kimsenin diyeceği bir kalmayabilir ama Canım Yurdumun çocuk ölümleri, çocuk işçiler, çocuğa taciz ve tecavüz, çocuk gelinler gibi flaş konularda dünya ligindeki durumumuza bakınca nasıl da somun pehlivanı görüntüsü verdiği inkâr edilemez görünmektedir.
Çocuk ölümleri istatistikleri konusunda maalesef başa güreşen canım yurdumun, bugün yine ilgililerin açıklamalarından; çocuklarımızın 5 yaşına kadarki bölümünde %0 17,6 (binde) sını kaybetmekte olduğumuzu anlıyoruz. Dünya genelinde ise UNICEF’in açıklamasına göre her yıl 9.200.000 çocuk açlık, yetersiz beslenme ve hastalık nedeniyle yaşatılamamaktadır. 
Çocuk işçiler konusu ise bir başka kanayan yarasıdır Canım Yurdumun; Dünya liginde çocuk işçiler konusunda maalesef ilk 3 sırayı paylaşmaktayız, çağdaş dünya normlarına göre 18 yaş altındaki herkesin çocuk sayıldığı açıkken, bizim ilgili kurumlarımızın 18 yaş altı çocuklar için geçerli olacak ücret açıklıyor olması bile kafamızın ne kadar karışık olduğunun, meselenin ayırdında olmadığımızın bir göstergesidir.  Hani bazılarının taraflı bulacağı DİSK-AR’ın bir araştırmasında çalışan nüfusun % 20 sini çocuk işçilerin oluşturduğu açıklanmaktadır. Tarımda aileleri ile birlikte çalışan çocuklar ve ev işlerinde çalıştırılan çocuklar bu istatistiklere dâhil edildiğinde tablonun ağırlığı ve vahameti kolayca tahmin edilebilecektir. Canım yurdumda geçmiş yıllara oranla çocuk işçiliği azalmış olduğu bir gerçek olmakla birlikte, 1990’ların başında 1 milyon 700 olan sayının bugün 1 milyona kadar düştüğü saha çalışmaları yapanlar tarafından belirtilmekte olup sadece biz azalttık diye günlük politika malzemesi olarak övünülecek bir durum olarak görülmelidir, yoksa çağdaş ve gelişmiş ülkelerdeki durum referans alınacak olursa durumun hiçte övünülecek olmadığı görülecektir.
Diğer taraftan Çocuk gelinlerde 2. sıraya oturan Canım Yurdumun bu yakıcı sorun karşısında ses çıkarması gerekenlerin suspus olup, çok çocuk doğurun demelerini anlıyorum da buna uyanları anlayamıyorum açıkçası, problemi yaratan anlayışın problemi çözmesi beklenmez görüşü doğrultusunda çocuk yaştakilerle evlenenlerin çocuk gelinler sorunu çözmesi beklenmez diyerek iktifa edelim, yoksa zülfü yare dokunmanın sonuçlarına katlanmak durumunda kalabiliriz.
Sonuç itibari ile, Çocuk gelinler konusunda Gürcistan’ın ardından 2., İLO standartlarına göre çocuk işçiler konusunda ilk 3, çocuk ölümleri konusunda gelişmiş ülkelere göre ilk sıralarda, daha dün çocuklara büyük bir aymazlık içinde taciz ve tecavüzde neler yapıldığını Pozantı cezaevi örneği ile yaşamış iken, çocuklarla cinsel ilişkide bulunmanın rızaen olduğu gibi hukuki garabetleri yaratabilen çağdaş adalet uygulamaları ihdas ederken, kimsenin utançtan yüzü öne eğilmemişken, şimdi kalkıyorlar, tövbe tövbe… Kimse bu konuda fazlaca nutuk atmasın, fetva vermesin sadece işlerini yapsınlar, kimsenin çok fazlaca da akıla ve yol göstermeye ihtiyacı yoktur. Yoksulluk üzerinden siyasetin hayli prim yaptığı canım yurdumda, yaratılan yoksulluğun kendilerine politik tercih olarak dönmesini ve çağdışı ilkel dayatmaları behemehâl terk etmelerini siyaset erbaplarından hassaten bekliyor ve bunun yerine her yıl nüfusa % 2 hesabı ile yaklaşık katılan 1.500.000 insanın, yol, su, elektrik, çağdaş yaşanabilir konut, okul, sağlık, telefon, içilebilir bedava su, otomobil ve yeşil alan ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalarının gereğini fark etmelerini bekliyoruz.
Her gün; takımım için ölürüm, vatanım için ölürüm, ailem için ölürüm, senin için ölürüm de dur, onlarca kez ve ölümü kutsa, canım yurdumda kimin haklı olduğu birkaç yıl sonra eminim ki unutulacak savaşta onbinlerce ölüm olacak, silahlar, uçaklar ve bombalar ölüm kusacak, sen gerekli şeyleri yapmayacaksın sanki insanların “ben bugün zevk için bir kürtaj yaptırayım” tarzı estetik kaygıları varmışcasına çıkış yapacaksın, güldürmeyin bizi…
Son olarak ta; her şeyin merdiven altı üretimini beceren necip Türk milletinin, merdiven altı “kazıkazancılarına” (ahlaksız doktorlar arasında bu işi gizliden ve gayri yasal yapana bu ad verilmekte) gün doğmasın ne olur…

Hiç yorum yok: