Pazartesi, Ekim 15, 2012

AYDIN GEZİSİNİN ARDINDAN

Türkiye’nin en önemli kültür varlıklarından 1.000 den fazlasına sahip olduğu bilinen, incir, zeytin, pamuk ve kestane üretiminde ülkemiz sıralamasında en önde gelen, tarihte çeşitli dönemlerde büyük imparatorlukların merkezlerinden biri olmuş, Osmanlı döneminde ise önce eyalet, sonra sancak, daha sonra ise İzmir, Manisa, Muğla, Antalya, Isparta sancaklarının bağlı olduğu eyaletin merkezi olarak kavimlerin tarihsel hareketlerinde hep gözde bir yer tutmuştur, bugünkü adıyla “efeler diyarı” Aydın; Menderes ırmaklarının alüvyonlarıyla doldurduğu çok verimli ve yemyeşil ovasında yüzyıllara tanıklık etmektedir, Traklardan, Kayralılardan, Hitit imparatorluğundan, Dorlardan, Perslerden, Makedon imparatorluğundan, Bizans imparatorluğundan, Selçuklu İmparatorluğundan, Menteşeoğullarından, Aydınoğularından, Osmanlı imparatorluğuna kadar, sanat, felsefe, sosyal bilimler, tarım ve mimaride çok önemli yerler işgal ederek. Aydın adı duyulur duyulmaz bugünlerde; hemen efeler diyarı olduğu akla gelir, bilindiği üzere “Efe” (ler); zeybeklerin reisi konumunda olan ve kökeni de Osmanlı İmparatorluğunun, siyasi ve iktisadi çözülme döneminde merkezi otoritenin baskılarına ve haksız uygulamalarına başkaldıran direniş örgütüne dönüşen bir geleneğe sahip olup bu niteliği ile anti-emperyalist Milli Kurtuluş savaşımızda Ege bölgesi düzeyinde inanılmaz katkı sunarak haklı onurun sahibidirler.
İl merkezinin; bir deniz ve zeytin deryası olduğu ziyaretçileri tarafından hemen gözlemlenmektedir, özellikle Çine tarafına yol aldığınızda dağ bayır zeytin ağaçlarıyla dolu, kilometrelerce yol alıyorsunuz sağlı sollu zeytin ormanları, insan inanılmaz keyif alıyor bunları görünce. Ancak; ekonomik refah zeytini yetiştirene, yağını üretene nasıl yansıyor, bu konuda, etrafınıza bakınca anlıyorsunuz durumu, fazlaca kelama hacet yok. Benim gezimden sonra tesadüfen henüz yandaş olmayan bir TV kanalında yöre köylülerinin konuşmalarını görünce, milletin efendilerinin de bir görüşü olduğunu fark ediyorsunuz ama refahın hayatlarını kolaylaştırmak için kullanılmadığını da üzülerek görüyorsunuz, ne diyelim, gelin kızımız gibi hem ağlar hem giderler.
Bugün Aydın’ın sokaklarını baştanbaşa dolaştığınızda, bu kadar muhteşem tarihsel geçmişe rağmen, camiler dışında geçmiş yüzyıllara ait herhangi bir yapı kalmadığını büyük bir hayal kırıklığı ile gözlemlemektesiniz,  nerde o Osmanlının Sancak ve Eyalet merkezi olmasının ihtişamını yaşatan ve yansıtan yapılar, Trabzon, Kütahya, Amasya, ya da Manisa’da benzerlerine çokça rastlanılanlar. Bence; Aydın’ın en büyük talihsizliği Adnan Menderes’in başbakan olması ve Aydın’ı komple yenileme çalışmasıdır. Adnan Menderes’in başbakan olduğu günlerde koruma mefhumu ve kültürü henüz keşfedilmemişti necip Türk Milletince, özellikle gâvur mabetleri ve evleri yorumuyla bu ortak sayılacak eserler nasıl yıkılır, yok edilir ya da yeni yapılar nasıl oluşturulur dünya âleme göstermek gerekiyordu ve gösterdiler. Gerçi yabancı değillerdi, atalarının da böyle davranmış olması hasebiyle de uygulamada hiç yabancılık çekmediler. İşte o gün bu kentsel dönüşümden (!!!!) nasip alarak kazandığını zannedenler bugün çok geçte olsa neleri kaybettiklerinin farkına varıyor ya, ama, çok şükür artık Rum evi yok, gerçi Osmanlı evi de kalmamış ya… Ama inanıyorum ki bugünkü düzeyde koruma bilinci gelişmiş olsa imiş o dönemde, yapılan o yıkım ve yok etme, hatta bir anlamda iz silme yaklaşımı asla olmazdı diye düşünüyorum, ya da Adnan Menderes bugün hala hayatta olsa inanıyorum ki kesinlikle böyle davranmaz idi… Bu biraz sizi seçenlerin beklentisi ve sizin politika yapma tarzınızla ilgili herhalde, hayal ile yaşamak istiyorsanız ya da goygoy politikacıysanız, sonuç bu oluyor haliyle normal olarak ve hele de AMERİKA’ya benzeyeceğim diye tutturuyorsanız, illaki Küçük Amerika olacağım diyorsanız, tek ezberiniz bu ise, hayatta intihalden başka yol bilmiyorsanız, asar-ı atika neyinize derler adama. Dönem öyle bir dönemdir, canım yurdumu “küçük Amerika” yapmak isteyen zihniyet artık iktidardır, memlekette olabildiğince Amerikan muhipleri yaratılması esastır ve bu minvalde çok ciddi ekonomik, siyasi ve kültürel çalışmalar yapılmakta, dönüşümler sağlanmaktadır, tüm bunların yansıması mimarlık ve şehircilikte de kendini göstermektedir. Model Amerika olunca da; en eski yerleşimi bile bir yüzyılı geçmeyen yerde, ören yerleri, arkeolojik alanlar ve kültürel değerler adına ne alınabilir ki.
Her şeye rağmen; Kentin dışında kalması, belki de sadece zeytin tarımına elverişli olması hasebiyle de; Kuşadası, Didim gibi dünya çapında tarihi, kültürel ve turistik merkezlerin olması nedeniyle de maalesef öne çıkamamış; ilk Kayra Devleti başkenti Alinda, antik Kayra kenti Alabanda ile Aydın’ın tarihteki ilk yerleşim merkezi durumundaki Tralleis ten kazılar ilerledikçe tarih fışkırmaktadır yeraltından, tarih, doğa, kültür ile ilgili her insanın ahir ömründe mutlaka görmesi gereken yerler olarak değerlendirmekteyim buraları…
Canım Yurdumun 1866 yılında inşa edilen ilk demiryolu hattı İzmir-Aydın arasında olmasına rağmen, bu hat ne yazık ki yeterince etkin kullanılamıyor olmasının gerekçesi; dün “demiryolları komünizmin, karayolları hür teşebbüsün ifadesidir” diyen zihniyetin bugün hala daha yetki sahibi olmasından kaynaklanıyor olmalıdır. Yine bu alanda da küçük Amerika olalım fikriyatı ağır basınca, bugün çok kolayca görüleceği üzere tüm ovaların göğsüne hançer saplanması gibi otoyollar yapıldı güzelim ve verimli ovalarımıza, yollar ovada olunca kentler hızlı şekilde ovaya indi, önemli ölçüde deprem riski alınması yanında tarımsal alanların hızlı şeklide tükenmesi ya da kirlenmesi gündeme geldi.
Diğer kültürleri anlamamız ve değerlendirmemiz, kökenlerimiz, uygarlıklarımız, gelişmelerimiz ve geliştirdiklerimiz hakkında bilgilenmemize yarayan buluntulardan en önemlisi sayılan yeraltından çıkarılan tarihsel ve kültürel hazineler fışkıran canım yurdumun ekonomik takati ve kudreti ne yazık ki bu kadar arkeolojik alanı, kazılarını tamamlayarak konuyla ilgili olanların gezisine açmak için yetersiz kalmaktadır. Denilebilir ki; ülkede iddia edildiği kadar ekonomik talan yapılmamış olsa, talan edilen ekonomik değer bu çalışmaları tamamlamaya yetebilir, talan edilen değerlerin büyüklüğü konusunda uzmanlardan anlayabildiğimiz kadarıyla bu iddia akla ve aritmetiğe de uygun görünmektedir, ancak yine de bu kadar alanın kazısının tamamlanması, açık ya da kapalı alanlar yapılarak ilgili eserlerin koruma altına alınması, güvenlik tedbirlerinin devam ettirilmesi, devasa bütçelere tekabül etmekte ve temini bugünkü gerçekler içinde de zor görünmektedir.

Hiç yorum yok: