Pazartesi, Ocak 07, 2013

İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN

Gecenin karanlığı; müfreze yüksek dağın başında biraz sonra çok büyük olacağı anlaşılan bir operasyon için hazırlanıyor, askeri birliğin yanında yöreyi iyi bildiği her halinden anlaşılan bir köylü korucu da bulunuyor, kimsenin kaale almamasına rağmen operasyon yerinin yanlış olduğunda ısrarcı davranıyor korucu ama müfreze komutanı bu öneriyi bir üst komutanın emrinin bu yönde olması nedeniyle göz ardı ediyor, artık yapacak başkaca bir şey yoktur önemli ölçüde mühimmat stoku olan müfreze pusuya yatıyor, alınan istihbarat gereği oradan geçit yapacak gerillaları beklemeye başlıyor. Ve beklenen oluyor, pusu kurulan tepenin hâkim olduğu yamaçta konuşlanan müfreze, aşağıdaki bodur ağaçların arasından karartıların belirmesi ve komutanın gecenin sessizliğini delen “ateş” emrini müteakip, kulakları sağır edercesine yaylım ateşine başlıyor. Tüm telsiz ve harita bilgi desteği imkânlarına rağmen nasıl oluyorsa oluyor, kendilerine desteğe gelmesini bekledikleri ekibe yaylım ateşi açtıklarını fark ettiklerinde artık iş işten geçmiş oluyor, başta müfreze komutanı olmak üzere o müfrezedeki köylü korucu da ölüyor. Cenaze törenleri de; sahip oldukları statüye göre yapılıyor, müfreze komutanı devlet töreni, köylü korucu ise önemsiz bir törenle cenaze namazını müteakip defnediliyor.
İki ekipten mürekkep yeni oluşturulan müfreze, gerillanın saklandığı ya da sıkça geçit yaptığı istihbaratı üzerine mezkûr bölgeyi hedef tutarak bir yeni operasyona çıkarlar, sonuç olarak bu müfrezenin köylü korucusunun köyü olan bölgeye gelinir, muhkem bir tepeden köy gelişmiş dürbünlerle izlenmektedir. Meydanda oynaşan çocuklar, yayılmayı bekleyen miskin koyun sürüsü, diğer tarafta harman savuran köylüler, diğer tarafta da kilimlerini dokuyan kadınlar, sanki rutin bir köy hayatı görüntüsü vermekte kendilerini muhkem tepeden izleyenlere. O sırada köyün girişinde kaya üstünde oturan bir köylüye takılır dürbün köylü korucunun da işaretlemesiyle, adamın dudakları ve burnu kesilmiştir, gerillanın kestiğini anlıyoruz adamın organlarını köylü korucunun izahatından, gerillanın vergi tahsilâtından da bahseder ilaveten köylü korucu müfrezenin yeni komutanına burada kural budur işte, herkes öderde öder diye bilgi aktarmaktadır. Aynı anda köyün meydanına doğru muhteşem teçhiz edilmiş diğer müfreze ilerlemektedir, bir diğer köylü karşılar kendilerini, gerillanın dün akşam köylerinde olduğunu ve bütün yiyeceklerini aldığını anlatmaktadır müfrezenin komutanına, genel arama yapılmaktadır ve kimler geldi nereye gittiler gibi klasik sorular ile operasyon sona erer. Operasyonun 2. gününde kendilerine gelen önemi büyük bir istihbaratın hedefine girmiştir yine gerilla ve bu sefer ilaveten hedef önemli bir gerilla lideridir de ve yine aynı köye gelinmiş ve muhkem tepeden bakıldığında köyde kimsenin kalmadığı ya da köyün terk edildiği bir görünüş vardır, sıkı askeri kural ve önlemlerle köye girilir, müthiş bir katliamla karşı karşıyadır müfreze, nerdeyse tüm köylüler kadın çocuk ihtiyar demeden öldürülmüştür.
Yasak bölgede bulunan ve tutuklanan bir köylü de karargâha getirilmiştir, hemen gazinonun yanındaki odada sorgulanmakta, kime bağlı olduğu sorulmakta, köylünün herhangi bir şey söylememesi üzerine de, gazinoda bulunan ve gelen sesleri merak eden müfrezenin komutanı kapıyı açınca, bir varil içerisinde belli ki elektriğin şiddeti daha fazla olsun diye suya oturtulmuş, elleri ayakları bağlı, her halinden artık çektiği bu büyük ızdırabın acısıyla yaşamak istemediği belli olan köylüye elektrik verildiğini görmektedir. Sıkı aile terbiyesi aldığı her halinden belli olan ve ahlaki değerlerini henüz yitirmediği anlaşılan komutan duyduğu vicdan azabı neticesinde işkenceyi durdurmuştur, ancak ertesi gün, görevden dönüşte aynı köylünün zincirlenmiş kan revan içinde ve ölmek üzere bir vaziyette asılı olduğunu görünce, yıkıntıya uğrar ve karargâhın istihbarat sorumlusu subayından da ince ince fırça yiyerek, vicdan sorunu üzerine uzun bir nutuk dinlemektedir, istihbarat subayının adamı kan revan içinde bırakacak şekilde işkence yapmasının bir emir gereği olduğunu söylemesi üzerine “bir emir ahlakı açıdan uygun değilse reddedilmelidir” çıkışına, burada psikolojik bir savaş yürütülüyor cevabı karşısında, konunun artık çığırından çıktığının farkına varıyor.
Bir operasyon sırasında yaralanan bir askerin karargâha götürülüşü esnasında, gerillanın uzaktan kumanda bombasının patlaması sonucu istihbarat sorumlusu komutan ile askerin ölümü üzerine başlatılan operasyon esnasında, gerilla siperlerinden gelen yaylım ateşe karşılık karargâhın gönderdiği uçakla atılan napalm bombasının vahşeti karşısında vicdanın yenilmesi yaşanmaktadır yeniden ama gerilla kuvveti tümden yakılarak yok edilmiştir. Operasyonların devamı içinde güvenlik gerekçeleri ile boşaltılmış köyler ve yakılmış köyler gerçeği ile de karşılaşılmakta, yakılan köylerde yaşanan kinin ve hıncın karşısında taşın taş, başın baş üstünde duramadığı gözlerden kaçırılamamaktadır, şimdi de kendisinin de içinde bulunduğu müfrezenin yapılan köy baskını sırasında köyün alev silahları ile baştanbaşa yakılması, köylülerin bir kısmının rastgele ateş altında öldürülmesine tanıklık etmekte, yaşananlar karşısında artık yürek nasırlaşmaktadır. Artık emrin ahlakiliğinin düşünülmesinin bile mümkün olamadığı noktadadır, insanlık ve vicdan kaybetmektedir, başarı madalyalı köylü korucuların bile infaz edilmesi noktasına getirmiştir müfrezeyi kuşkuları, adını bir türlü savaş koymadıkları halde her tutukluya savaş esiri muamelesi yapıldığı, kuşkuların paranoya noktasında ise, kendilerince “firar girişimi” adını verdikleri ve böyle raporladıkları ince ayar ile infaz yapılması “vukuatı adiye”dendir gayri… İnfazı için irade oluşturmadıklarına reva görülen muamele ise açıktan işkencedir, elektrik, askı, şaloma (pürmüz) ile insanın derisini yakma, yumurtalık sıkılarak hadım etme girişimleri, vs vs…
Televizyonlar ve basın ise; askerin vatandaşa götürdüğü sağlık yardımları, sağlık taramaları, köylüler için kurdukları kilim ve halı tezgâhları, hayvan yetiştiriciliği konusunda fenni gelişmeleri kendilerine tanıtma ve faydalanmalarını temin etme, tarım ıslah çalışmaları konusunda köylüye yardım çalışmaları haberleri ile doludur, boşaltılan ve yakılan köylerin gerilla tarafından nasıl hunharca gerçekleştirildiği, askerlerin ise köylüleri nasıl huzurlu ortamda yaşatırız arayışı içinde cansiperane koruma yaptıklarını anlatılmaktadır boyuna…
Bu kirli ve ahlak dışı savaş nerede mi yürütülmektedir? Dünyanın herhangi bir ülkesinde olabilir bu manzaralar…
Ama yazımıza konu bir filmdir ve filmden alınma kısacık özettir, Fransa’nın Cezayir işgali sırasında uyguladığı insanlık dışı, akıl ile izah edilemeyecek uygulamaları da içeren bir film “içimizdeki düşman”. 1962 yapımı filmin Fransa’da gösterimi 1971 yılına kadar yasaktır, çünkü Fransız yönetimi filmin doğruları aktarmadığını ve taraflı ve kasıtlı bir film olduğunu iddia ediyordu, gösterimin serbest bırakıldığı yıllarda bile Fransız sömürge yönetiminin Cezayir halkına reva görüp yaptığı işkenceler ve katliamlar sansürlenmiştir, bu işkence sahnelerinden ötürü film İngiltere ve ABD’de de makaslanmıştır. Tunus ve Fas’a bağımsızlık verilmesinin normal ama bu talebin Cezayir’den gelmesi karşısında, insanlığın Cezayir’i terk etmiş olmasını anlamayan ya da sorgulayan subaya, sömürge uygulamaları karşısında Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele eden FLN nin iyi ya da haklı sebepleri vardır yaklaşımına, istihbaratçının yanıtı basittir, “gerçekleri gördükçe değişeceksiniz, evet hepimiz gibi değişeceksiniz” demekle yetinir. Cezayir kurtuluş örgütü FLN sömürgecilere karşı eylemlerini arttırıp geliştirdikçe, sömürgecilerde bağımsızlık mücadelesini bastırmak için akla hayale gelmedik terör yöntemlerine başvurmuştur.
Fransa bu vahşet politikaları neticesinde Cezayir nüfusunun nerdeyse %15 ini öldürmüş idi ama sonuç değişmiyordu, değişmedi de, dünyanın herhangi bir bölgesinde bu kabil sömürge politikalarının sökmeyeceği de anlaşılmıştır ve Fransa’nın her türlü vahşetine rağmen Cezayir bağımsızlığını elde etti ama arkasında yüz binlerce ölü milyonlarca yaralı ve psikolojisi bozulmuş bir toplum bıraktı…

Hiç yorum yok: