Perşembe, Ocak 24, 2013

AÇLIK

Hükümet tüm karşı çıkışlara rağmen, siyasi tutuklular için hapishane koşullarını görece iyileştiren ve o güne kadar alınmış mahkûm lehine tüm kararları iptal ettiğini açıklıyordu, hapishaneler dışında yapılan bu açıklamalar kamuoyunda tutuklu ve mahkûmların yakınları dışında olağan şeyler söyleniyormuşçasına tepkisizce karşılanmıştı ama hapishanelerdekiler açısından insan onurunun ayaklar altına alındığının, artık kendilerinin insan yerine konulmadığının ve savaş tutuklusu ilanı görülen bu hak gaspları karşısında pasif direnme haklarını kullanma kararı almışlardı çaresiz olarak. Öncelikle kapıları yumrukluyorlar, gürültü çıkararak, kendilerinin maruz bırakıldıkları muameleleri protesto ediyorlar, gürültü özellikle de demir kapılara vurularak çıkarılıyordu ve inanılmaz şekilde insanın sinirlerini yerinden oynatıyor ve tansiyon artıyordu.
Adam işe gitmek için hazırlanıyor, su ile doldurduğu lavabo içerisine ellerini sokuyor, bekliyor suyun tılsımlı masajı neticesinde, akşam öldüresiye dövdükleri adamın, ellerinde dayak atmaktan ötürü oluşan ve akşamdan kalma sızıları gidermeye çalışıyor. Yatak odasına geçip, eşinin kendisi için hazırladığı temiz gömlek, pantolon ve kravatı giyerken, yaptığı işin ciddiyetinin belki de ağırlığından oluşan gizli yorgunluğunun belki de yaptığının gururunun yüzüne vurması baktığı aynada dikkatini çekiyor, bilahare de eşinin büyük bir özenle hazırladığı kahvaltısını atıştırırken de kahvesini yudumluyor bir yandan da TV de sabah haberlerini izliyor.
Artık işe gitme zamanı gelmişti, kendisini dışarıya atıyor, önce yüzüne vurmuş yoğun bir tedirginlik ve korku ile çıktığı kapı önündeki bahçeyi yavaş ve emin olmak istercesine gözlüyor, sonra da açık otoparkın kapısını açmak için kapıya yaklaşıyor, gözleriyle yine hızlı ama korku dolu bakışlar fırlatıyor, yolda olağan dışı bir durum var mı yok mu gibisinden, park eden araçların içinde yabancı bir aracın ve kişinin olmadığından emin olunca hızlı adımlarla hemen arabasına doğru yöneliyor, öncelikle arabaya girmeden aldığı eğitim ve talimat neticesinde alışkanlığı haline dönmüş bir şeklide arabanın yanında yüzükoyun elleri üstüne şınav çekme pozisyonu biçiminde yere yatıp, arabanın altına bakıyor, temiz olduğundan emin olunca da doğrulup, arabanın kapısını da açıyor, bu ana kadar hala bir tehlike olmamasının yüzüne yansıttığı bir rahatlık var şüphesiz ama daha bir etap var, bugününde bu faslını atlatmaya, yavaş ama bir o kadar da tedirgin bir şekilde anahtarı kontağa yerleştiriyor ve nihayet araba çalıştı, “çok şükür” diye dudaklarına yansımayı engelleyemeden ama içinden geçirerek, bugünde kendisine direk ya da arabası vasıtasıyla bir saldırı olmamıştı. O sırada eşi evin penceresine gelmiş, tüm bu gerekli kontrollerin yapılmasını ve arabanın çalışarak yola koyulmasını, tedirginliğinin midesine vurmasının yarattığı acının yüzüne yansımasını engelleyemeden izlemişti.
Şu an için emin bir şekilde işi için yola düşmüş ve arabanın radyosunda, çalıştığı hapishanenin mahkûmlarının politik hakları üzerine konuşulan bir programı dinlemekteydi, radyodaki kendinden çok emin ve her şeyi bilen adam edasıyla konuşan ses; “Açıklamak gerekirse, istekleri kendilerinin politik eylemler diye nitelendirdikleri bu korkunç suçları işlemiş olanlara farklı muamele edilmesi, işte Hükümet bunun garantisini vermiyor” demekteydi.
“Politik cinayet, politik bombalama ve politik şiddet diye bir şey yoktur, sadece cinayet, bombalama ve şiddet vardır. Bununla ilgili bir uzlaşmaya varmayacağız, politik haklar diye bir şey yoktur.” İşte Hükümet yetkilisinin açıklamaları bu yönde ve bu söylemlerin büyük bir dikkat ile dinlendiği ve nerdeyse birer emir diye uygulandığı bir sahne yaşanmaktaydı, kapıaltında; hapishaneye getirilen mahkûma, “bir suçlunun psikolojisini yansıtacak tek tip elbiseyi giymeyi reddediyorum” dediği anda kendisini dikkatle dinleyen ama kendisine böcekmiş gibi bakan kişi hemen “uyumsuz kişi” notunu düşüyor kişisel dosyasına, bunun da anlamı artık burada kaldığı sürece başına geleceklerin yol haritasını oluşturmaktadır. Anadan doğma soyunmuş bir vaziyette kendisine uygun görülen hücreye doğru, diğer hücrelerden yükselen protesto sesleri arasında koluna girmiş gardiyan tarafından adeta sürüklenerek götürülmektedir artık. Üzerine kapanan demir kapı ile birlikte, geriye dönülmez yolculuk başlamış ve kirden pislikten duvarlar yerler görünmez, ışıksız, tuvaletsiz ve susuz küçük bir hücrede başına gelecekleri beklemektedir, hücre arkadaşı ile birlikte.
Koridorda sesleri ve yükselen protestoları duyan, gelişmelerin nasıl olacağı konusunda bir hayli tecrübeli olan hücre arkadaşının hazırlan diye kendisini uyarmasıyla birlikte kapının açılması, çırılçıplak mahkûmların gardiyanlar tarafından koridora adeta taş gibi fırlatılıyor olması bir çırpıda gelişti, birikmiş gardiyanların öldüresiye dayakları arasında, büyük acılar çektirilerek, mahkûmların eli yüzü tefriki yapılmaksızın kanatılarak saçları kesiliyordu.
Bir açık görüş için gelmiş anne baba, dışarıda anlatılanların ne kadar büyük bir yalan olduğunun kanıtı olarak karşılarında bulunan oğullarının yüzünün yara bere içinde olduğunu görürler ama işte annelik babalık yaralara bir tedavi uygulanıp uygulanmadığını soruyorlar, nereden bilecekler tabii özellikle bu muameleye tabi tutulanların neden tedavi edilemeyeceklerini, anne ısrarla yemeğini yiyor musun, sana nasıl davranıyorlar gibisinden burası için inanılmaz lüks kaçan sorular soruyor ama çocuk büyük bir kararlılık içinde her şeyin yolunda olduğunu söylüyor ama anne ve babanın yüzündeki korku ve tedirginlik hiç dağılmıyor şüphesiz…
Kutsal bir gün, hapishanenin görevlendirdiği din görevlisi, kendilerine hitap ederken “tüm kötülükler inançsızlıklardan gelir” demektedir ama kendilerine yapılan bütün kötülükleri de inançlarının çok koyu olduğu tartışılmaz olanlardan geldiğini bilen mahkûmlar için ne yaman bir çelişki oluşturmaktadır bu durum. Ancak böyle günlerde bir şeklide bir araya gelmelerine izin verilen mahkûmlar artık kendilerine uygulanan politik ve insanlık dışı baskılar karşısında ölüm orucunu tartışmaktadırlar ve denenen tüm yollar ile mahkûmluktaki politik hakların elde edilemeyişi ya da bu konuda karşıdan iyi niyet taşıyan bir yaklaşım görülmeyince de kaçınılmaz olmuştur. Mahkûmlar geçen sefer düştükleri hataya bu sefer düşmeyecekleri tecrübesini de masaya yatırırlar, geçen seferki gibi hep birden başlamayacaklardı ölüm orucuna çünkü geçen sefer en zayıf yanlarının bu olduğunu fark etmişlerdi ve fazla duygusal bir durum olduğunu kararlaştırmışlardı, şimdi 2 şer hafta arayla başlanacaktı ölüm orucuna ölen birisinin yerini hemen başka birisi alacaktı, hemen gönüllü olan 75 kişi ile yola çıkılıyordu ve karar bugün açıklanacaktı artık. Arabulucu soruyordu, “peki bu protestoyu farklı kılan nedir, ölümü kabullenmiş olman mı acaba” cevap “böyle sonuçlanmasına da hazırım” olunca arabulucu “sen zaten ölmeye karar vermişsin” tespitini yapıyor ve “bu onların elinde mesajımız çok açık ne kadar kararlı olduğumuzu görecekler” diyerek devam eden ama sonuç almaktan uzak bir görüşme yürütülmüş oluyordu…
Kamusal bir sesleniş olarak topluma çağrıda bulunmak, karşı karşıya bulunduğu uygunsuz koşulları değiştirememenin karşılığında kendi bedenini ölüme yatırarak protesto oluşturmak diye bilinen ölüm orucu, ta Manga Carta’dan beri ama özellikle de 1789 Fransız Devrimi ile birlikte hukuksal olarak bir hak haline gelmiş, en doğal ve zamanaşımına uğramaz kabul edilen, baskıya karşı direniş gösterme halidir.
Evet, bir filmden bahsediyorum, AÇLIK, IRA hareketi içinden Bobby Sands ve yoldaşlarının insanlık dışı muamelelere maruz kalışını ele alan bir film,  mahkûmların battaniye ve yıkanmama eylemleriyle başlayan direnişleri, altı hafta süren açlık grevi ile çok ciddi bir boyuta geliyor ama mesafe kat edilememesi nedeniyle de kalınan çaresizliğin sonucu Bobby Sands’ın son savaş aracı olarak kendi vücudunu ortaya koymasının hikâyesidir. Tam da bu aşamada film; “gözden düşmüş amaçlarının başarısızlığıyla yüzleştiklerinde şiddet yanlıları ellerinde kalan son kartı oyuna sürmeyi tercih ettiler, hapishanelerdeki açlık grevini ölüme dönüştürerek uyguladıkları şiddeti kendilerine yönelttiler, gerilim yaratmak, acı ve nefret ateşini körüklemek için, en temel insani duyguyu, merhameti kullanmaya çalışıyorlar” biçimiyle hükümetin başının provakatif açıklamaları ile devam etmektedir.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üyesi siyasi tutukluların 1981 yılında başlattıkları ölüm orucunda 10 IRA üyesi yaşamını yitirmiş, bu 10 kişi içinde 66. günün sonunda ilk ölen Bobby Sands olmuş ama tam da bu sırada da İngiltere Parlamentosuna milletvekili seçilmişti. 10 Mahkûmun ölmesi sonucu başta 2 İrlanda’dan ve İngiltere içinden olmak üzere Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen büyük destek sonucu ve sosyal düzenin bozulmaya başlaması üzerine, İrlanda’yı işgal etmiş olan İngiltere yönetimi büyük ölçüde talep edilen politik hakları tanıdı ve ölüm oruçlarına son verilmişti. Silahsızlanmaya giden yolun da başına gelinmiş oldu böylece…
Ama bunun bir film olması ve sadece İrlanda gerçeği gibi görünüyor durması bizi yanıltmasın, dünyada her tarafta her an yaşanabilir ve yaşanmaktadır da, kökeni yüzyıllar öncesine dayanan ve muktedirlere karşı pasif ama etkili bir şekilde laf anlatmanın en etkili yoludur bu tür eylemler.
Sonuç olarak sorulacak soru madem bu talepleri karşılayabilecektiniz de neden ölün orucunun başlamasını ve ölümlerle sonuçlanmasını beklediniz, ey muktedirler şeklinde olmalıdır…

Hiç yorum yok: