II.
paylaşım (dünya) savaşının muzafferlerinden ABD, artık dünyada her şeyin kendisinden
sorulur olacağı hesabı ve mahallenin kabadayısı edasıyla dünya kabadayılığına
soyunmuş ve gerek sosyalist SSCB'nin etki alanını sınırlamak gerekse de sömürü
çarkını daha da katmerleştirmek adına, yeni politikalarını sahneye sürüyordu,
Truman doktrini ve Marshall yardımı, sömürgecilik anlayışının yeni fazı
"yeni sömürgecilik" ihdası, yani... Hedef ülkelerden biri, güzel
ülkem, SSCB'den umacı yaratılarak oluşturulan korku atmosferinde, yerli
işbirlikçilerinde insanüstü çabalarıyla kuzu kuzu ABD'nin şefkatli kolları ve
kanatları altına sokulmuştu, savaşın tüm felaketlerinin kendi toprakları
dışında yaşanmasının saadetiyle de, üretim gücü ve olanaklarının neredeyse hiç zarar
görmemesi nedeniyle, üstünlük ve öncülük üstlenen ABD hemen kolları sıvar,
zaten karşısında da kurtuluş savaşının ilk günlerinde "Amerikan
mandasını" savunanlar ve ardılları iktidarda muhataptırlar, yani her şeyi
ile teslime hazır bir ülke vardır karşılarında... İşte o günü yansıtması
açısından önemli olacak, kendilerini 2 farklı görüş sahibi sayan CHP ve DP
sözcülerinin açıklamalarından, durumun önem ve vahametine binaen hatırlamamız açısından, 2 küçük pasaj, 2 küçük
ama önemli güzelleme...
Hemen
1950 seçimleri arifesinde CHP hükümetinin Başbakanı Şemsettin Günaltay'ın, ABD
yardımı hakkındaki güzellemesi; "Memlekete ecnebi sermayesi celbine matuf
kanunla hariçten gelecek ve yurdun iktisadi kalkınmasında kullanılacak
sermayelere transfer imkanı verilmiş olduğu gibi, hususi teşebbüs erbabı
tarafından hariçten temin olunacak kredilerinde Amerikan Yardım Planı’na
alınması sayesinde memleketimiz için dış kredi bakımından geniş ve çok faydalı
bir kalkınma yolu açılmış bulunmaktadır. Devlet Planı’nı hazırlamak üzere de
Amerika’dan iki mütehassıs yakında memleketimize gelecektir"
Diğer
taraftan, yukarıda verilen görüşün bize göre ardılı sayılabilecek DP
iktidarının Başbakanı Adnan Menderes; “Biz Amerika’nın dünya rehberliğini
hakkıyla yapmakta olan bir memleket olarak her adımını hayranlıkla takip
etmekteyiz. Türkiye hadiseleri aynı şekilde görmekle kalmamakta, aynı şekilde
tedbirleri almaktan da asla çekinmemektedir. İki memleket arasındaki
münasebetler öyle bir dereceye gelmiştir ki başka türlü düşünmeye imkân yoktur.
Bu derece birbirilerine bağlı iki memleketin kaderi ancak ebediyen dost ve
müttefik olmaktır" diye seslemektedir, takipçi ve taraftarlarına...
Takdime bakar mısınız, Allasen...
CHP
iktidarıyla başlayıp, DP iktidarı vasıtasıyla katmerleşen kolonizasyon, artarak
bugünlere kadar taşınırken, canım yurdumun dizleri üstüne çöküp yeniden kalkamaz
hale düşmesine yol açılmıştır... Bunun tam da böyle olduğunu, bir taraftan
kendilerinin ve tarafgirlerinin ve de ardıllarının tüm inkarlarına rağmen,
ağababaları rolündeki zat, ABD’li bankacı ve işadamı, kapitalistlerin babası David Rockefeller
tüm açıklığı ve sadeliği ile sanki bir "Ali okulu" öğrencisine
anlatır gibi anlatmıştır, nelerin nasıl geliştiğini... Merak edenler araştırır
öğrenirler...
Girişin
biraz uzun kaçtığının farkındayım, ama durumu kimsenin minder dışına kaçamayacağı
bir şekilde ortaya koyarak, ABD'nin canım yurdum üstündeki etkisini ve
yetkisini mütekamilen referanslayarak, "zeytinyağı" konusundaki
ilişkileri daha anlamlı hale getirelim, istedim. Hani, şu "taşına
toprağına ölürüm" edebiyatı yapanların, nasıl çaktırmadan müstevlileri ile
havlet oldukları bir güzel anlaşılsın diye bunların zikredilmesi kaçınılmazdır,
ayrıca...
Bilindiği
ve sıklıkla kullanıldığı üzere, zeytin, evrensel barışın ve hümanizmin sembolü
olup, tarihi günümüzden yaklaşık 6 bin yıl önceye dayanmakta ve her mevsim
yeşil yaprakları olan mucizevi bir bitkidir... Sadece meyvesi değil, odunu,
yaprakları, posası ve sabunu, yani kısaca her şeyi değerlendirilen ve insan
hayatına katkı sunan bir bitkidir, Zeytin hayattır özetle... Ülkemizde zeytincilik,
Cumhuriyet’le birlikte ülke tarımında yeniden önemsenmeye başlanır, Atatürk’ün çabalarıyla
da zeytincilik seferberliği ilan edilir, kurslar açılır, fidanlıklar kurulur,
zeytincilik enstitüleri açılır, disipline uygun mühendisler yetiştirilir,
hülasa çok ciddi bir süreç yaşanır ve hatta "Özel Zeytin Kanunu" bile
çıkarılır.
Sonraları,
mezkur savaşın muzafferi ABD devreye girdi, Amerikan muhipleri iktidara
getirildi ve memleket öyle bir hale geldi ki, ABD ne diyorsa, zinhar doğru
kabul edilir, reddedilmez ve hatta kuzu kuzu yapılır... Hemen devreye yalancılardan
ve dolancılardan oluşan işbirlikçiler girer, zeytinyağı için; yok efendim,
ısıya dayanıklı bir yağ değildir, yok efendim, ısıtılınca hızlı kanser
oluşumuna yol açar, iyi yağ değildir, denilerek kafalar bulandırılır, bu
düzenbazlara göre, iyi yağ margarindir, mısırözü yağıdır vs vs. ve bu
düzenbazlarca geniş bir propaganda başlar ve ne yazık ki bir taraftan necip
milletimizin sağlıklı ve doğru yağ kullanımının engellenmesinin yanında, diğer
taraftan canım yurdumun önemli ihraç maddesi olma özelliğinin de önüne geçilir,
tek taş çok kuş misali... Bu yalan ve dolan içerisinde ellerini ovuşturarak
komisyonlarına razı olan çevreler işi o kadar ileri götürürler ki; bu ülkenin
halk müziğinin yüz aklarından sayılan Muzaffer Sarısözen gibi bir ustaya bile, "zeytinyağlı yiyemem aman basma da
fistan giyemem aman" gibi bir türkü derlemesine zemin ve destek hazırlarlar...
Ucuz olduğunu iddia ettikleri, soya yağı, mısırözü yağı ve margarin, ABD
muhipleri ve işbirlikçileri sayesinde canım yurdumda sahne alır, ucuz olduğu
palavralarıyla "Amerikan yardımı" diye kakalanır durur, oysa
ucuzluğunu iddia edenler gözlerden, ciddi miktarlardaki navlun ve kredi faiz
bedelleri ile damar sertliğine neden olması hasebiyle de dolaşım ve kalp-damar
hastalıkları üzerindeki olumsuz etkilerini, ısrarla kaçırıyorlardı... Aynı dönemde
yüzbinlerce zeytin ağacını sökerek, zeytin katliamı yapan bu Amerikan muhipleri
ve bunların ardılları olan, "Bağımsız Türkiye" diye slogan atanlara
saldıran yeni yetme militan dincilerin de; zeytin ve zeytinyağı konusunda dünün
devamı kabilinden yeni dönemdeki icraatlarını da haftaya yazarız artık, yaz yaz
bitmez kabilinden, bu yazının devamı olarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder