Pazartesi, Ocak 11, 2016

ZEYTİN GERÇEĞİ ve ABD EMPERYALİZMİ


II. paylaşım (dünya) savaşının muzafferlerinden ABD, artık dünyada her şeyin kendisinden sorulur olacağı hesabı ve mahallenin kabadayısı edasıyla dünya kabadayılığına soyunmuş ve gerek sosyalist SSCB'nin etki alanını sınırlamak gerekse de sömürü çarkını daha da katmerleştirmek adına, yeni politikalarını sahneye sürüyordu, Truman doktrini ve Marshall yardımı, sömürgecilik anlayışının yeni fazı "yeni sömürgecilik" ihdası, yani... Hedef ülkelerden biri, güzel ülkem, SSCB'den umacı yaratılarak oluşturulan korku atmosferinde, yerli işbirlikçilerinde insanüstü çabalarıyla kuzu kuzu ABD'nin şefkatli kolları ve kanatları altına sokulmuştu, savaşın tüm felaketlerinin kendi toprakları dışında yaşanmasının saadetiyle de, üretim gücü ve olanaklarının neredeyse hiç zarar görmemesi nedeniyle, üstünlük ve öncülük üstlenen ABD hemen kolları sıvar, zaten karşısında da kurtuluş savaşının ilk günlerinde "Amerikan mandasını" savunanlar ve ardılları iktidarda muhataptırlar, yani her şeyi ile teslime hazır bir ülke vardır karşılarında... İşte o günü yansıtması açısından önemli olacak, kendilerini 2 farklı görüş sahibi sayan CHP ve DP sözcülerinin açıklamalarından, durumun önem ve vahametine binaen  hatırlamamız açısından, 2 küçük pasaj, 2 küçük ama önemli güzelleme...

Hemen 1950 seçimleri arifesinde CHP hükümetinin Başbakanı Şemsettin Günaltay'ın, ABD yardımı hakkındaki güzellemesi; "Memlekete ecnebi sermayesi celbine matuf kanunla hariçten gelecek ve yurdun iktisadi kalkınmasında kullanılacak sermayelere transfer imkanı verilmiş olduğu gibi, hususi teşebbüs erbabı tarafından hariçten temin olunacak kredilerinde Amerikan Yardım Planı’na alınması sayesinde memleketimiz için dış kredi bakımından geniş ve çok faydalı bir kalkınma yolu açılmış bulunmaktadır. Devlet Planı’nı hazırlamak üzere de Amerika’dan iki mütehassıs yakında memleketimize gelecektir"

Diğer taraftan, yukarıda verilen görüşün bize göre ardılı sayılabilecek DP iktidarının Başbakanı Adnan Menderes; “Biz Amerika’nın dünya rehberliğini hakkıyla yapmakta olan bir memleket olarak her adımını hayranlıkla takip etmekteyiz. Türkiye hadiseleri aynı şekilde görmekle kalmamakta, aynı şekilde tedbirleri almaktan da asla çekinmemektedir. İki memleket arasındaki münasebetler öyle bir dereceye gelmiştir ki başka türlü düşünmeye imkân yoktur. Bu derece birbirilerine bağlı iki memleketin kaderi ancak ebediyen dost ve müttefik olmaktır" diye seslemektedir, takipçi ve taraftarlarına... Takdime bakar mısınız, Allasen...

CHP iktidarıyla başlayıp, DP iktidarı vasıtasıyla katmerleşen kolonizasyon, artarak bugünlere kadar taşınırken, canım yurdumun dizleri üstüne çöküp yeniden kalkamaz hale düşmesine yol açılmıştır... Bunun tam da böyle olduğunu, bir taraftan kendilerinin ve tarafgirlerinin ve de ardıllarının tüm inkarlarına rağmen, ağababaları rolündeki zat, ABD’li bankacı ve işadamı, kapitalistlerin babası David Rockefeller tüm açıklığı ve sadeliği ile sanki bir "Ali okulu" öğrencisine anlatır gibi anlatmıştır, nelerin nasıl geliştiğini... Merak edenler araştırır öğrenirler...

Girişin biraz uzun kaçtığının farkındayım, ama durumu kimsenin minder dışına kaçamayacağı bir şekilde ortaya koyarak, ABD'nin canım yurdum üstündeki etkisini ve yetkisini mütekamilen referanslayarak, "zeytinyağı" konusundaki ilişkileri daha anlamlı hale getirelim, istedim. Hani, şu "taşına toprağına ölürüm" edebiyatı yapanların, nasıl çaktırmadan müstevlileri ile havlet oldukları bir güzel anlaşılsın diye bunların zikredilmesi kaçınılmazdır, ayrıca...

Bilindiği ve sıklıkla kullanıldığı üzere, zeytin, evrensel barışın ve hümanizmin sembolü olup, tarihi günümüzden yaklaşık 6 bin yıl önceye dayanmakta ve her mevsim yeşil yaprakları olan mucizevi bir bitkidir... Sadece meyvesi değil, odunu, yaprakları, posası ve sabunu, yani kısaca her şeyi değerlendirilen ve insan hayatına katkı sunan bir bitkidir, Zeytin hayattır özetle... Ülkemizde zeytincilik, Cumhuriyet’le birlikte ülke tarımında yeniden önemsenmeye başlanır, Atatürk’ün çabalarıyla da zeytincilik seferberliği ilan edilir, kurslar açılır, fidanlıklar kurulur, zeytincilik enstitüleri açılır, disipline uygun mühendisler yetiştirilir, hülasa çok ciddi bir süreç yaşanır ve hatta "Özel Zeytin Kanunu" bile çıkarılır.

Sonraları, mezkur savaşın muzafferi ABD devreye girdi, Amerikan muhipleri iktidara getirildi ve memleket öyle bir hale geldi ki, ABD ne diyorsa, zinhar doğru kabul edilir, reddedilmez ve hatta kuzu kuzu yapılır... Hemen devreye yalancılardan ve dolancılardan oluşan işbirlikçiler girer, zeytinyağı için; yok efendim, ısıya dayanıklı bir yağ değildir, yok efendim, ısıtılınca hızlı kanser oluşumuna yol açar, iyi yağ değildir, denilerek kafalar bulandırılır, bu düzenbazlara göre, iyi yağ margarindir, mısırözü yağıdır vs vs. ve bu düzenbazlarca geniş bir propaganda başlar ve ne yazık ki bir taraftan necip milletimizin sağlıklı ve doğru yağ kullanımının engellenmesinin yanında, diğer taraftan canım yurdumun önemli ihraç maddesi olma özelliğinin de önüne geçilir, tek taş çok kuş misali... Bu yalan ve dolan içerisinde ellerini ovuşturarak komisyonlarına razı olan çevreler işi o kadar ileri götürürler ki; bu ülkenin halk müziğinin yüz aklarından sayılan Muzaffer Sarısözen gibi bir ustaya bile, "zeytinyağlı yiyemem aman basma da fistan giyemem aman" gibi bir türkü derlemesine zemin ve destek hazırlarlar... Ucuz olduğunu iddia ettikleri, soya yağı, mısırözü yağı ve margarin, ABD muhipleri ve işbirlikçileri sayesinde canım yurdumda sahne alır, ucuz olduğu palavralarıyla "Amerikan yardımı" diye kakalanır durur, oysa ucuzluğunu iddia edenler gözlerden, ciddi miktarlardaki navlun ve kredi faiz bedelleri ile damar sertliğine neden olması hasebiyle de dolaşım ve kalp-damar hastalıkları üzerindeki olumsuz etkilerini, ısrarla kaçırıyorlardı... Aynı dönemde yüzbinlerce zeytin ağacını sökerek, zeytin katliamı yapan bu Amerikan muhipleri ve bunların ardılları olan, "Bağımsız Türkiye" diye slogan atanlara saldıran yeni yetme militan dincilerin de; zeytin ve zeytinyağı konusunda dünün devamı kabilinden yeni dönemdeki icraatlarını da haftaya yazarız artık, yaz yaz bitmez kabilinden, bu yazının devamı olarak...

 

Hiç yorum yok: