Geçtiğimiz
günlerde, Çeşme'nin el yapımı ayakkabı imalat sektöründe emek sahibi olan çok
sayıda büyüklerimizden biri olan İbrahim Çiçek abimizi kaybettik, kuşağım ve
daha büyüklerimin önemli bir bölümüne gerek ayakkabı imalatı, gerekse de
ayakkabı tamiri hizmeti veren biri olarak hep anılacak olup, anıların benim
açımdan asla unutulamayacak bölümü ise, dükkanına gidip babamın benim için
verdiği ayakkabı siparişinin imalata dönüş sürecidir... Öncelikle kocaman bir
kalın karton üstüne basan ayağın, karbon kalem ile şeklinin çizilmesi, birkaç
gün sonraya verilen ilk prova, ilk prova sonrası sorun olmaması halinde,
yaklaşık 1 hafta sonra alınan yeni ayakkabıların, teknolojinin yeterince el
vermemesi neticesinde yeterince işlenerek sağlamlaştırma işlemi görmemiş ham
kösele tabanın kabara ve diğer metal aksamlarla takviye edilmesi ile ayakkabı
ömrünün uzatılmaya çalışılması süreci, asla hiç bir şekilde suni bir malzeme
kullanılmamış olmasıdır. Az da olsa imal ettiği ayakkabıları giydiğimiz,
sonraki uzun yıllarda da, yıpranan veya son kullanma tarihi gelmiş
ayakkabılarımıza bizlere tekrar hizmet vermek üzere yenileyen İbrahim Çiçek
abimiz, yanlış hatırlamıyorsan bir sürede babam ile birlikte, bilebildiğim en
eski ayakkabı imalatçısı İhsan Özbay büyüğümüzün yanında çalışmışlar. Bu
vesileyle adı geçen ve geçmeyen tüm büyüklerimizi, elleriyle,
yürekleriyle, sevgileriyle, alın
terleriyle ve acılarıyla ama mutlaka namuslarıyla Çeşme kent yaşamına kattıklarından
ötürü, saygılarımla yad ediyorum.
Tarihte;
yöreden yöreye ve kullanım amaçlarına göre değişmekle birlikte, ayakkabıcılık, kunduracılık,
pabuççuluk, sayacılık, mestçilik, yemenicilik benzeri isimlerle anılan bu
zanaat, Orta Asya Türklerinde çizme benzeri konçlu "edik" denilen
ayakkabı imalatı ile başlayıp Anadolu'ya göçlerle gelinince, tanıştığı yeni
türleriyle halvet olup 1800'lü yılların başına kadar ihtiyaca göre üretim
halinde devam etmiş, bilahare yakın tarihimize kadar üretim yapan "BEYKOZ" yada "SÜMERBANK" adıyla maruf manüfaktür
duruma sıçramıştır. Dünya kapitalist sistemine entegre olma sevdası ile
yaratılan rüzgar, gerek istihdam gerekse de gelir seviyesi düşüklüğü nedenleri
ile , makineleşmenin yarattığı seri üretim, yerel ve el üretimi ayakkabıların
önüne geçememiştir, yakın zamanlara kadar... II. Dünya savaşı sonrası, ihdas
edilen yeni sömürge ilişkileri, giderek ve de özellikle de 1980 sonrası "sermayenin
serbest dolaşımı" numaralarıyla, öncelikle yerel zanaatın, bilahare de
fabrikasyon da olsa yerel üretimin önüne set çekilerek, canım yurdum
uluslararası talan kurumlarının faaliyetlerine terk edilmiştir. Meşhur
"Özalizm" diye yutturulmaya çalışılan, çakma neoliberal politikalar
ile başlayan ve nihayetinde, sözde sosyal demokrat ve sözde bizden ve yerli
kakalaması ile canım yurduma musallat edilen "Dervişizm" politikaları
yerel üretimin belini kırar ve canım yurdumu uluslararası talana terk eder.
Teknoloji kullanımı açısından büyük merhaleler kat etmesine karşın, aşırı
tüketimin pohpohlanması neticesi ham madde sıkıntısının baş göstermesine koşut
olarak suni malzeme üretiminin tavan yaptığı bu dönem, taa zehirli ayakkabı
ithalatlarına kadar varan, mezkur politikaların tek sistemli dünyada canım
yurdumun bu kafa ile baş edebileceği bir pazar olmaktan çıkar, malum
mahfillerin planlarının uygulayıcılarının elinde tarumar edilir...
Yıllar
önce, çalışmakta olduğum Hindistan'a bir seyahatim sırasında tanıştığım bir
ayakkabı fabrikası sahibi ailenin hikayesi ise, nerelere gelindiğinin hazin bir
fotoğrafıdır. Son 60 yılda, gözümüze adeta övendire batırılarak, bugünler
müjdelenirken, durum tespiti yapan abilerimizin ve bilahare de bizim de içinde
bulunduğumuz canım Yurdumun yüz akı insanlarını, "komünistler
Moskova'ya" diye tahkir eden münkir ve münafıklarının, utançlarından yere
batmaları gerekirken, hala daha bugünlere geçerli ve makul izahlar arıyor
olmaları, ve de, ne yazık ki ekseriyetin teveccühüne mazhar olmaları kara mizah
tarihinin "top" ları arasındadır, ama ne gam, ne keder, ama haklılar
bu kadar yalan ve dolan dinleme heveslisi varken onlarında yapabilecekleri de sınırlıdır...
Uçağa biniş sırasında başlayan muhabbetimizin, yan yana otururken de, uzun
yolculuk nedeniyle konunun tüm kılcal damarlarına inmesi, konuya da gösterdiğim
ilgiden mütevellit, kaçınılmaz olmuştur. Atalarından kalma küçük imalathanenin,
nasıl büyütülerek ciddi miktar ve dünya fuarlarının müdavimi olacak kadar
kalite ürettiğinden, enerji, hammadde ve imalat yapmanın kaçınılmaz ve
dayanılmaz maliyetlerinden, tıpkı diğer sektörlerde yaşandığı üzere, "sermayenin
serbest dolaşımı" numarasıyla ulusal düzeyden uluslararası düzeye (!!!!)
nasıl taşındığının hikayesi gerçekten çarpıcı ve ders niteliğindedir...
Kendilerinin gün itibariyle 17 dolar (ABD) maliyetli ayakkabılarının,
Hindistan'daki genellikle deri ve deri işlemeciliği sektörlerine adeta çok
büyük bir OSB (organize sanayi bölgesi) olmuş, Agra kentinde, imalat, navlun ve
her türlü ihracat-ithalat vergi, fon ve accessler dahil 7 dolara (ABD) nasıl
olduğunun hikayesi çok çarpıcı olmakla birlikte, yerli üretimi nasıl bitirmiş
olduğunun da "Derviş"cesidir... Hani bugünküler, biz yapmadık o yaptı
diyorlar ya, biz de onlara, değiştirseydiniz elinizden tutan mı oldu ki
diyoruz, ve ilaveten Derviş beyefendiyi bir ara genel başkan, bir arada
seçimler kazanılırsa da bakan yapmayı düşünenlere de, Allah kimsenin yolunu
şaşırtmadan, akıl ve izan ihsan eylesin,
diyoruz...
Geçtiğimiz
yıllarda, yeni iktidar sahiplerinin, ayakkabıya ve ayakkabıcılığa olmasa bile
ayakkabı kutularına yüklediği yeni anlam ve görev, necip milletimizin, imalatta
olmasa bile tasarrufu saklamakta ne kadar yaratıcı ve mahir olduğunun yeni bir nişanesi
olup ve de hayretlerimize mülhem olarak, evlerimizdeki tüm ayakkabı kutularının
tek tek kontrollerini yaparak, "NAİL
BABA"nın muhtemel mucizelerini aramakla geçirdiğimiz de ayrı bir
gerçektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder