Pazartesi, Mart 14, 2016

KUNDURACI İBRAHİM ÇİÇEK ve AYAKKABICILIK


Geçtiğimiz günlerde, Çeşme'nin el yapımı ayakkabı imalat sektöründe emek sahibi olan çok sayıda büyüklerimizden biri olan İbrahim Çiçek abimizi kaybettik, kuşağım ve daha büyüklerimin önemli bir bölümüne gerek ayakkabı imalatı, gerekse de ayakkabı tamiri hizmeti veren biri olarak hep anılacak olup, anıların benim açımdan asla unutulamayacak bölümü ise, dükkanına gidip babamın benim için verdiği ayakkabı siparişinin imalata dönüş sürecidir... Öncelikle kocaman bir kalın karton üstüne basan ayağın, karbon kalem ile şeklinin çizilmesi, birkaç gün sonraya verilen ilk prova, ilk prova sonrası sorun olmaması halinde, yaklaşık 1 hafta sonra alınan yeni ayakkabıların, teknolojinin yeterince el vermemesi neticesinde yeterince işlenerek sağlamlaştırma işlemi görmemiş ham kösele tabanın kabara ve diğer metal aksamlarla takviye edilmesi ile ayakkabı ömrünün uzatılmaya çalışılması süreci, asla hiç bir şekilde suni bir malzeme kullanılmamış olmasıdır. Az da olsa imal ettiği ayakkabıları giydiğimiz, sonraki uzun yıllarda da, yıpranan veya son kullanma tarihi gelmiş ayakkabılarımıza bizlere tekrar hizmet vermek üzere yenileyen İbrahim Çiçek abimiz, yanlış hatırlamıyorsan bir sürede babam ile birlikte, bilebildiğim en eski ayakkabı imalatçısı İhsan Özbay büyüğümüzün yanında çalışmışlar. Bu vesileyle adı geçen ve geçmeyen tüm büyüklerimizi, elleriyle, yürekleriyle,  sevgileriyle, alın terleriyle ve acılarıyla ama mutlaka namuslarıyla Çeşme kent yaşamına kattıklarından ötürü, saygılarımla yad ediyorum.

Tarihte; yöreden yöreye ve kullanım amaçlarına göre değişmekle birlikte, ayakkabıcılık, kunduracılık, pabuççuluk, sayacılık, mestçilik, yemenicilik benzeri isimlerle anılan bu zanaat, Orta Asya Türklerinde çizme benzeri konçlu "edik" denilen ayakkabı imalatı ile başlayıp Anadolu'ya göçlerle gelinince, tanıştığı yeni türleriyle halvet olup 1800'lü yılların başına kadar ihtiyaca göre üretim halinde devam etmiş, bilahare yakın tarihimize kadar üretim yapan "BEYKOZ" yada "SÜMERBANK" adıyla maruf manüfaktür duruma sıçramıştır. Dünya kapitalist sistemine entegre olma sevdası ile yaratılan rüzgar, gerek istihdam gerekse de gelir seviyesi düşüklüğü nedenleri ile , makineleşmenin yarattığı seri üretim, yerel ve el üretimi ayakkabıların önüne geçememiştir, yakın zamanlara kadar... II. Dünya savaşı sonrası, ihdas edilen yeni sömürge ilişkileri, giderek ve de özellikle de 1980 sonrası "sermayenin serbest dolaşımı" numaralarıyla, öncelikle yerel zanaatın, bilahare de fabrikasyon da olsa yerel üretimin önüne set çekilerek, canım yurdum uluslararası talan kurumlarının faaliyetlerine terk edilmiştir. Meşhur "Özalizm" diye yutturulmaya çalışılan, çakma neoliberal politikalar ile başlayan ve nihayetinde, sözde sosyal demokrat ve sözde bizden ve yerli kakalaması ile canım yurduma musallat edilen "Dervişizm" politikaları yerel üretimin belini kırar ve canım yurdumu uluslararası talana terk eder. Teknoloji kullanımı açısından büyük merhaleler kat etmesine karşın, aşırı tüketimin pohpohlanması neticesi ham madde sıkıntısının baş göstermesine koşut olarak suni malzeme üretiminin tavan yaptığı bu dönem, taa zehirli ayakkabı ithalatlarına kadar varan, mezkur politikaların tek sistemli dünyada canım yurdumun bu kafa ile baş edebileceği bir pazar olmaktan çıkar, malum mahfillerin planlarının uygulayıcılarının elinde tarumar edilir...

Yıllar önce, çalışmakta olduğum Hindistan'a bir seyahatim sırasında tanıştığım bir ayakkabı fabrikası sahibi ailenin hikayesi ise, nerelere gelindiğinin hazin bir fotoğrafıdır. Son 60 yılda, gözümüze adeta övendire batırılarak, bugünler müjdelenirken, durum tespiti yapan abilerimizin ve bilahare de bizim de içinde bulunduğumuz canım Yurdumun yüz akı insanlarını, "komünistler Moskova'ya" diye tahkir eden münkir ve münafıklarının, utançlarından yere batmaları gerekirken, hala daha bugünlere geçerli ve makul izahlar arıyor olmaları, ve de, ne yazık ki ekseriyetin teveccühüne mazhar olmaları kara mizah tarihinin "top" ları arasındadır, ama ne gam, ne keder, ama haklılar bu kadar yalan ve dolan dinleme heveslisi varken onlarında yapabilecekleri de sınırlıdır... Uçağa biniş sırasında başlayan muhabbetimizin, yan yana otururken de, uzun yolculuk nedeniyle konunun tüm kılcal damarlarına inmesi, konuya da gösterdiğim ilgiden mütevellit, kaçınılmaz olmuştur. Atalarından kalma küçük imalathanenin, nasıl büyütülerek ciddi miktar ve dünya fuarlarının müdavimi olacak kadar kalite ürettiğinden, enerji, hammadde ve imalat yapmanın kaçınılmaz ve dayanılmaz maliyetlerinden, tıpkı diğer sektörlerde yaşandığı üzere, "sermayenin serbest dolaşımı" numarasıyla ulusal düzeyden uluslararası düzeye (!!!!) nasıl taşındığının hikayesi gerçekten çarpıcı ve ders niteliğindedir... Kendilerinin gün itibariyle 17 dolar (ABD) maliyetli ayakkabılarının, Hindistan'daki genellikle deri ve deri işlemeciliği sektörlerine adeta çok büyük bir OSB (organize sanayi bölgesi) olmuş, Agra kentinde, imalat, navlun ve her türlü ihracat-ithalat vergi, fon ve accessler dahil 7 dolara (ABD) nasıl olduğunun hikayesi çok çarpıcı olmakla birlikte, yerli üretimi nasıl bitirmiş olduğunun da "Derviş"cesidir... Hani bugünküler, biz yapmadık o yaptı diyorlar ya, biz de onlara, değiştirseydiniz elinizden tutan mı oldu ki diyoruz, ve ilaveten Derviş beyefendiyi bir ara genel başkan, bir arada seçimler kazanılırsa da bakan yapmayı düşünenlere de, Allah kimsenin yolunu şaşırtmadan,  akıl ve izan ihsan eylesin, diyoruz...

Geçtiğimiz yıllarda, yeni iktidar sahiplerinin, ayakkabıya ve ayakkabıcılığa olmasa bile ayakkabı kutularına yüklediği yeni anlam ve görev, necip milletimizin, imalatta olmasa bile tasarrufu saklamakta ne kadar yaratıcı ve mahir olduğunun yeni bir nişanesi olup ve de hayretlerimize mülhem olarak, evlerimizdeki tüm ayakkabı kutularının tek tek kontrollerini yaparak, "NAİL BABA"nın muhtemel mucizelerini aramakla geçirdiğimiz de ayrı bir gerçektir.

Hiç yorum yok: