Geçtiğimiz
günlerde; kuzenim Kamil Karagöz, yaklaşık 1 yıldır azimle ve kararlılıkla savaştığı,
çağımızın bela hastalığı kanser ile mücadelesinde ne yazık ki yenik düşmüş,
erken bir dönemde hayat çizgisinin sonuna gelmiş ve son yılların en kalabalık cenaze
ve defin işlemi ile ebediyete intikal etmiştir. Sevenlerinin; mesleki, düşünsel,
etnik ve dini açıdan çeşitliliği ise, kendisinin ne kadar geniş bir kitle ile
iyi iletişim kurduğunun nişanesi olarak bir kez daha, bu vesileyle tespit
edilmiştir. Son yolculuğu sırasında kuzenime, herkes kendi dini itikatları mucibince
içten saygısını göstererek Çiftlik Köy mezarlığındaki definde hazır
bulunmuşlardır... Yıldızlar yoldaşı olsun temennisi ile tekrar ve tekrar,
nurlar içinde olması için niyaz ediyorum.
Mezkur
defin sırasında; belirttiğim üzere herkes kendi dini inanış ve itikatları
çerçevesinde yakarış ve dualarını ederek son görevlerini yerine getirirken,
bazı kafir, münkir ve münafıkların gözlerinin başka tespit ve gözlemlerde
olduğu ise sonradan anlaşılmıştır ki, bu zevat, kim ellerini havaya kaldırarak
dua etmiş, kim kaldırmadan dua etmiş, kim saygıyla mevta önünde eğilmiş, kim
eğilmemiş, kim ne kadar ağlamış, kim ne kadar gülmüş gibi tam kendilerine
yakışacak bir şerefte çetele tutmuşlar. Oysa size ne değil mi? Böyle bir günde
bile nelerle uğraşıyorlar... Kim nasıl, hayır dua ederse etsin ve mevta
yoldaşlığına gönderirse göndersin, sana ne, değil mi? Sen etrafını gözetleyip
kollayacağına kendi duanı etsene, eee aslında kendinin de dua ile meşguliyeti
yok ki... Bunlar, bir avuç diye tariflenecek bir güruh olup, aslında
hayatlarının hiç bir döneminde konunun özü ile ilgili olmamışlar ve sürekli
konunun gösteriş ve cila tarafına bakmışlardır. Oysa bizler gibi; bu bir avuç,
hadsiz ve çapsız kişiyi yeterince uzun süre izleyen insanların, bu güruhun;
bilgisiz, cahil, debil, embesil, görgüsüz, içi başka dışı başka, içleri kötülük
dolu ve içleri bu kötülüklerden ötürü kurum bağlamış, bencil, saygısız,
terbiyesiz, ukala müsveddesi olduklarını bilirler... Bunlar; kahvehane önünde
oturup, 2 gazete okumak yerine, 2 kitap okumak yerine, sabahtan akşama kadar
dedikodu yapmayı, fitne-fesat üretmeyi, yalan söylemeyi, yalanlar üstünden
dünyalar kurmayı, kim kiminle aşna-fişne işleri yaparı konuşmayı, kim kimin
eşiyle nasıl durumdadır, kim kimin kızı ile ilgilenmektedir gibi, asla ve kata
bir başkasını ilgilendirmeyen konularla ilgilenmeyi, büyük bir merakla, kendilerine
paye bir yüksek ihtisas konusu saymaktadırlar. Oysa buna harcayacakları zaman
ve eforu, 2 satır bir şeyler okumaya ve anlamaya çalışsalar, bilgileri artacak
ve dolayısıyla ilgileri de artarak, tıpkı ataları gibi yaşadıkları coğrafyaya
belki biraz katkıları olacak, ama nerde... Tercihleri, hep kahvehane önünde
oturup, ısmarlanacak 1 çay için bekleyip, boş teneke misali çok ses çıkarıp,
satılacak bir tarla ve eve aracılık edebilirmiyiz, bir yerde bir arsa nizası
nedeniyle kadastrol bilirkişilik (aslında bilmez kişilik ve profesyonel
yalancılık) benzeri beklentiler içinde olmuştur. Bu mezkur zevat,
yelkencilikleri, yağcılıkları ve yalakalıkları nedeniyle her dönem bir başka
siyasi çizgiye atlamakta beis görmezler ve sürekli hareket halindedirler, bugün
burada, diğer gün şurada, hop kucağa hop çukura misali... Aynı zevat ne
tesadüftür ki, cami ve dini törenlerde de sürekli başrolleri alırlar,
okudukları ve öğrenmeye çalıştıkları hemen hemen bir kitap yoktur, evlerindeki
tek kitap olsa olsa "Kuran"
dır, onu da bilmezler, okumazlar ve tüm hayatlarını yansıtan cilacılık bu
konuda da ön plandadır. Cila ve sırlarının dökülmesi korkusu ile de, bunlar
okuyan, araştıran, bilgili ve görgülü insanları da hiç mi hiç sevmezler... Kim
mi bunlar, vallahi, köyümüzün, namuslu, akıllı ve saygılı büyük çoğunluğu bunları
tek tek iyi tanır ve bilirler, hukuki nedenlerle isimlerini yazmıyorum ancak merak
edenler olursa müracaatları halinde her müracaatçının kulağına tek tek söylenecektir.
Allah bunlara; akıl, izan ve ahlak ihsan eylesin...
Oysa;
Çiftlik köyü yerlileri; mert, çalışkan, dürüst, ahlaklı, bilgili, namuslu,
dedikoduyu sevmez, bilgiye ve bilgiliye saygılı, hatta küçüklerini seven ve
büyüklerini sayan insanlardır, ama nedense bunlar ayrık otu gibi bu mümbit
topraklarda yetişmiştir, binanaleyn...
Ben
cahilleri çok seviyorum, çünkü onlar her şeyi çok iyi biliyorlar.
Nihayet;
Şükrü Erbaş'ın; "köylüleri niçin öldürmeliyiz" şiirinden bir bölüm
ile, nokta...
çünkü
onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden
olanlarla alay edip tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında bu da tuhaftır
ezim ezim ezilirler
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler !...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder