Pazartesi, Mart 21, 2016

BİR AVUÇ HADSİZ VE ÇAPSIZ


Geçtiğimiz günlerde; kuzenim Kamil Karagöz, yaklaşık 1 yıldır azimle ve kararlılıkla savaştığı, çağımızın bela hastalığı kanser ile mücadelesinde ne yazık ki yenik düşmüş, erken bir dönemde hayat çizgisinin sonuna gelmiş ve son yılların en kalabalık cenaze ve defin işlemi ile ebediyete intikal etmiştir. Sevenlerinin; mesleki, düşünsel, etnik ve dini açıdan çeşitliliği ise, kendisinin ne kadar geniş bir kitle ile iyi iletişim kurduğunun nişanesi olarak bir kez daha, bu vesileyle tespit edilmiştir. Son yolculuğu sırasında kuzenime, herkes kendi dini itikatları mucibince içten saygısını göstererek Çiftlik Köy mezarlığındaki definde hazır bulunmuşlardır... Yıldızlar yoldaşı olsun temennisi ile tekrar ve tekrar, nurlar içinde olması için niyaz ediyorum.

Mezkur defin sırasında; belirttiğim üzere herkes kendi dini inanış ve itikatları çerçevesinde yakarış ve dualarını ederek son görevlerini yerine getirirken, bazı kafir, münkir ve münafıkların gözlerinin başka tespit ve gözlemlerde olduğu ise sonradan anlaşılmıştır ki, bu zevat, kim ellerini havaya kaldırarak dua etmiş, kim kaldırmadan dua etmiş, kim saygıyla mevta önünde eğilmiş, kim eğilmemiş, kim ne kadar ağlamış, kim ne kadar gülmüş gibi tam kendilerine yakışacak bir şerefte çetele tutmuşlar. Oysa size ne değil mi? Böyle bir günde bile nelerle uğraşıyorlar... Kim nasıl, hayır dua ederse etsin ve mevta yoldaşlığına gönderirse göndersin, sana ne, değil mi? Sen etrafını gözetleyip kollayacağına kendi duanı etsene, eee aslında kendinin de dua ile meşguliyeti yok ki... Bunlar, bir avuç diye tariflenecek bir güruh olup, aslında hayatlarının hiç bir döneminde konunun özü ile ilgili olmamışlar ve sürekli konunun gösteriş ve cila tarafına bakmışlardır. Oysa bizler gibi; bu bir avuç, hadsiz ve çapsız kişiyi yeterince uzun süre izleyen insanların, bu güruhun; bilgisiz, cahil, debil, embesil, görgüsüz, içi başka dışı başka, içleri kötülük dolu ve içleri bu kötülüklerden ötürü kurum bağlamış, bencil, saygısız, terbiyesiz, ukala müsveddesi olduklarını bilirler... Bunlar; kahvehane önünde oturup, 2 gazete okumak yerine, 2 kitap okumak yerine, sabahtan akşama kadar dedikodu yapmayı, fitne-fesat üretmeyi, yalan söylemeyi, yalanlar üstünden dünyalar kurmayı, kim kiminle aşna-fişne işleri yaparı konuşmayı, kim kimin eşiyle nasıl durumdadır, kim kimin kızı ile ilgilenmektedir gibi, asla ve kata bir başkasını ilgilendirmeyen konularla ilgilenmeyi, büyük bir merakla, kendilerine paye bir yüksek ihtisas konusu saymaktadırlar. Oysa buna harcayacakları zaman ve eforu, 2 satır bir şeyler okumaya ve anlamaya çalışsalar, bilgileri artacak ve dolayısıyla ilgileri de artarak, tıpkı ataları gibi yaşadıkları coğrafyaya belki biraz katkıları olacak, ama nerde... Tercihleri, hep kahvehane önünde oturup, ısmarlanacak 1 çay için bekleyip, boş teneke misali çok ses çıkarıp, satılacak bir tarla ve eve aracılık edebilirmiyiz, bir yerde bir arsa nizası nedeniyle kadastrol bilirkişilik (aslında bilmez kişilik ve profesyonel yalancılık) benzeri beklentiler içinde olmuştur. Bu mezkur zevat, yelkencilikleri, yağcılıkları ve yalakalıkları nedeniyle her dönem bir başka siyasi çizgiye atlamakta beis görmezler ve sürekli hareket halindedirler, bugün burada, diğer gün şurada, hop kucağa hop çukura misali... Aynı zevat ne tesadüftür ki, cami ve dini törenlerde de sürekli başrolleri alırlar, okudukları ve öğrenmeye çalıştıkları hemen hemen bir kitap yoktur, evlerindeki tek kitap olsa olsa "Kuran" dır, onu da bilmezler, okumazlar ve tüm hayatlarını yansıtan cilacılık bu konuda da ön plandadır. Cila ve sırlarının dökülmesi korkusu ile de, bunlar okuyan, araştıran, bilgili ve görgülü insanları da hiç mi hiç sevmezler... Kim mi bunlar, vallahi, köyümüzün, namuslu, akıllı ve saygılı büyük çoğunluğu bunları tek tek iyi tanır ve bilirler, hukuki nedenlerle isimlerini yazmıyorum ancak merak edenler olursa müracaatları halinde her müracaatçının kulağına tek tek söylenecektir. Allah bunlara; akıl, izan ve ahlak ihsan eylesin...

Oysa; Çiftlik köyü yerlileri; mert, çalışkan, dürüst, ahlaklı, bilgili, namuslu, dedikoduyu sevmez, bilgiye ve bilgiliye saygılı, hatta küçüklerini seven ve büyüklerini sayan insanlardır, ama nedense bunlar ayrık otu gibi bu mümbit topraklarda yetişmiştir, binanaleyn...

Ben cahilleri çok seviyorum, çünkü onlar her şeyi çok iyi biliyorlar.

Nihayet; Şükrü Erbaş'ın; "köylüleri niçin öldürmeliyiz" şiirinden bir bölüm ile, nokta...

çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında bu da tuhaftır
ezim ezim ezilirler
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler !...

Hiç yorum yok: